parasol'e özel arama kutusu

5.2.10

hani "all the pretty visitors came and waved their arms" demiştiniz!!

bir çılgınlık yapayım dedim... bir çılgınlık nedir? sırt çantanı alıp kamboçya'ya mı gitmek? pılını pırtını toplayıp- işten istifa edip- evini boşaltıp güneye mi yerleşmek? herşeyden elini ayağını çekip hindistan'da bir kampta 3 ay mı geçirmek? saçlarımı mı kazıtmak? bisikletle avrupa'yı mı dolaşmak?

vallahi hiçbiri değil. keşke benim çılgınlığım böyle olsaydı. alt tarafı 26 mart'ta sabiha gökçen'den uçağa binip, londra'da inip cumartesi günü royal albert hall'da arctic monkeys konserine gidip, pazar gecesi de paşa paşa kürkçü dükkanıma geri dönmekti. aslında dönüş uçağının sabaha karşı 6'da burada olacağı düşünülürse - ikinci kez bunu yapmak cesaret isteyebilirdi!! işte sadece buydu. bunu yapmak için bu sabah bizim saat ile 11'de satışa çıkan biletlerden yüzyılın mücizesi inernet ile zeytinyağdan kıl çeker gibi 2 bilet almaktı. ne oldu dersiniz? 11'de internette sıraya girdim. yani sanki gişede bekler gibi. 11,000 inci sırada. tekrar ediyorum onbirBİN. beklediim.... beklediiim.. bekledimmm.. saat 13:45 oldu. sıra bana geldi. sayfa açıldı. ne gördüm??? SOLD OOOUUUUUTTTTT!!!!! 

neee?????? 2 saatte, kaç bin kişilik salon, yandı bitti, kül oldu!!!!! aman allahım. nasıl olur??? bizim buralarda U2 biletleri 5 aydır hala her kategoriden satışta, bizim burda REM biletleri son gün alınabildi, bizim burda rock'n coke biletleri kapılardan alındı, bizim burda leonard cohen biletleri aynı gün satın alındı ve royal albert hall'da teenage cancer fund yararına düzenlenen konserler dizisi 2 saat içinde bittiiii !! 

bunu ne ile açıklayabiliriz? bizde biletler nadiren tükenir. o da genelde konser salonunun kısıtlı sayıda kişiyi almasından kaynaklanır. londra'da hangi konsere elimi atsam hep bitmiştir. yaşam standardı, alım gücü, dünyanın merkezi.. şu an 116 pound'a bilet var bir yerlerde napıcam allahım, kıyacak mıyım kıymayacak mıyım?? heyecan tufanıııııı...

not: sevgili alex turner, hani "all the pretty visitors came and waved their arms" demiştin ya işte ben de bunu yapıcaktım, sadece kollarımı sallayacaktım!!

4.2.10

kendinizi bir bavula koyup göndermek isteseniz nereye gönderirdiniz? 
benim bir bavula girip pasaport, kimlik, ehliyet, kredi kartı, para ve telefonum olmaksızın kendimi uzak diyarlara gönderesim var. bavulumun vardığı yerde deniz, güneş ve bir de hamak olsun...

3.2.10

BAHİS ÜSTÜNE BAHİS- OSCARLAAAAAAAAAAAAR

evet sevgili cicicik, biricik, lilicik gezegen sakinleri, bildiğiniz gibi gezegenimizi çekilir, neşeli ve heyecanlı kılmak için gün geçmiyor ki  yeni eğlencelikler çıkmaya görsün! işte şimdi de sıra nadide filmlerin kapıştığı oscarlara geldi! yani akademi ödülleri de- kimin akademisi allasen, benim mi -sizin mi- bizim mi? hiçbirimizin... sadece onların! lafı ufak bir gezintiye çıkardıktan sonra, brit ödüllerinde kızışan bahis meydanına bir yenisini daha ekliyorum. benim adaylarımın yanında ekip başı nidası yani "hoppaaa" yer alıyor. katılmayan katılana engel olmasın, katılan sonuçlarına katlansın :) haydi hoooooop...

 1- en iyi film
"Avatar" -       hoppaaaa
"The Hurt Locker"
"Precious: Based on the novel 'Push' by Sapphire"
"Up in the Air"
"Inglourious Basterds"
"Up"
"The Blind Side"
"District 9"
"An Education"
"A Serious Man"

2- en iyi erkek oyuncu
George Clooney, "Up in the Air"
Jeff Bridges, "Crazy Heart"-     hoppaaaa
Colin Firth, "A Single Man"
Morgan Freeman, "Invictus"
Jeremy Renner, "The Hurt Locker"
 
3-en iyi kadın oyuncu
 Meryl Streep, "Julie & Julia"- hoppaaaa
Sandra Bullock, "The Blind Side"-  
Gabourey Sidibe, "Precious: Based on the novel 'Push' by Sapphire"
Helen Mirren, "The Last Station"
Carey Mulligan, "An Education"
 
4- en iyi yardımcı erkek oyuncu
Matt Damon, "Invictus"
Woody Harrelson, "The Messenger"
Christopher Plummer, "The Last Station"
Stanley Tucci, "The Lovely Bones"
Christoph Waltz, "Inglourious Basterds"-     hoppaaaa

5- en iyi yardımcı kadın oyuncu
Vera Farmiga, "Up in the Air"
Mo'Nique, "Precious"-     hoppaaaa
Anna Kendrick, "Up in the Air"
Penelope Cruz, "Nine"
Maggie Gyllenhaal, "Crazy Heart"

6- en iyi yönetmen
Quentin Tarantino, "Inglourious Basterds"
Kathryn Bigelow, "The Hurt Locker"
James Cameron, "Avatar"-       hoppaaaa
Lee Daniels, "Precious: Based on the novel 'Push' by Sapphire"
Jason Reitman, "Up in the Air"

7- en iyi animasyon
"Up"-        hoppaaaa
"Coraline"
"Fantastic Mr. Fox"
"The Princess and the Frog"
"The Secret of Kells"

8- en iyi yabancı film
"Ajami"
"El Secreto de Sus Ojos"
"The Milk of Sorrow"
"Un Prophète"-    hoppaaaa
"The White Ribbon"


9- en iyi sanat yönetmeni
"Avatar"
"The Imaginarium of Doctor Parnassus"
"Nine"-   hoppaaaa
"Sherlock Holmes"
"The Young Victoria"

10- en iyi kostüm tasarımı
"Bright Star"-  hoppaaaa
"Coco Before Chanel"
"The Imaginarium of Doctor Parnassus"
"Nine"
"The Young Victoria"


12- en iyi müzik
"Avatar"
"Fantastic Mr. Fox"
"The Hurt Locker"
"Sherlock Holmes"
"Up"-        hoppaaaa

13- en iyi orijinal şarkı

"Almost There" from "The Princess and the Frog"
"Down in New Orleans" from "The Princess and the Frog"
"Loin de Paname" from "Paris 36"
"Take it All" from "Nine"
"The Weary Kind (Theme from "Crazy Heart") from "Crazy Heart" -   hoppaaaa

not: yani çoğunu seyretmediğim filmlerle bahis açmak cahil cesaretine girer ama  olsundu varsındı... haydi sonuçlar 7 mart ta açıklanıyor bahisler de 20 şubat ta kapanıyo..

2.2.10

scar tissue- i wish i saw

üzüntümün yarası  kabuk bağlıyor ama travması henuz geçmedi. ikidebir gözümün önüne geliyor. içim bir fena oluyor. istem dışı bir ürperme ve göz kapatması birbirini takip ediyor. saint joseph'den aşağıya inen yolun bitimine doğru olan hafif kıvrım.. yağmurdan ıslanmış yerler, kararmaya yüz tutmuş hava, çıkmak üzere olan fırtınanın habercisi rüzgar ve onun zoru ile serseme dönen ağaçlar. 3 kere dolaştığım bahariye bölgesi ve buna rağmen park edemediğim arabam. bir daha bakayım bir daha bakayım derken artık vaz geçip geri dönme kararım. radyo eksen tınıları... eşofmanım, örgülü saçım, yürüyüş sonrası yorulmuş dizlerim, günlerdir geçmeyen belim, arkamdan gelen mercedes'in yuvarlak farları. birden önümde sen. küçük adımlarla yürüyen siyah kuş. bir güvercin gibi uçacaksın sanmıştım. hani aslında eziliyomuş gibi yapıpda birden arabanın önünden kalkarlar ya, onlar gibi... çok geçti anladım... sen bir güvercin değildin. frene bastım. olmadı. sen altta kaldın ben üstte. dikiz aynasından çekinerek baktım. bir ümit aslında hiç yoksundur diye... ama oradaydın. ve o yuvarlak farlı mercedes etrafından dolaşıyordu. kısa süreli bir şoktu benim yaşadığım kızıltoprağa kadar...

pazar günü tahminimce büyük bir kuşun karga büyüklüğündeki yavrusunu ezdim sevgili dünyalılar, öyle şaşkın şaşkın yolun ortasından yürüyordu, hala gözümün önünden gitmiyor :( can candır, ama galiba kara fatmaların ki hariç... tanrılar beni affetsin ...

31.1.10

benim radyo programım

eveet işte radyo programımı duyuruyorum. ama tabii maalesef sadece buradan :) bir radyoda program yapacak değilim yani... yazdığım saçmalamalara baktım da 20.01 yirmi onda ortaya bazı sorular atmış ve fakat kendim cevap vermemiştim. sevgili fundy bazılarına cevap vermişti hatta.. velhasıl şimdi bu sorulardan biri olan "kendi radyo programınız olsa içeriği ne olurdu?" şeklindeki nadide soruya cevap vermek istiyorum. nereden icap etti derseniz, vallahi zenginin parası züürdün çenesini yorar misali bir şey işte.. .neyse şimdi programımı yapıyorum biraz sesssizlik lütfen:

evet bakalım ne kadar zamanımız var 1 saat... program perşembe akşamları.. 1 saati 3'e bölüyorum. ilk 20 dk da bir sonraki hafta istanbul'da gerçekleşecek canlı performanslara ayırıyorum. artık bayğı çok yabancı müzisyen geliyor ama belki de pek çok insan gelenlerin kim olduğunu bilmiyor. bu yüzden ilk 20 dakikada bunlardan 3 tanesini seçip kısa bilgiler verip birer örnek çalıcam. böylece hepsini tek tek internetten araştırmaya gerek kalmadan bir fikir sahibi olunabilir. peki... ikinci 20 dk'ya geçiyorum. bağımsız plak şirketlerindan yeni çıkan albümler... yeni gruplar, yeni şarkılar... araya  küçük haberler de sıkıştırabilirim belki.. iyi olur. üçüncü 20 dk'da ise geçmiş yıllara ve şimdilere damgasını vurmuş sevilen şarkılar. klasik bir durum ama gerekli, yoksa insanlar bilinmeyen şeyleri dinlemekten sıkılabilir. programın sonunda havamızı bulur biraz da dans ederiz. festival zamanlarında ilk 20 dk'yı festival gruplarına ayırabilir hatta organizatörleri de davet edebilirim. tabii program yabancı  indie+ alternatif +rock olucak maalesef ben diğer türlerden anlamam, eee şimdi de sanki alternatifin kitabını mı yazdın derseniz, eee yazmadım ama hem biraz kulak dolgunluğumuz var senelerdir dinlemekten hem de  radyoda müzik danışmanı vardır herhalde. var diil mi? umarım vardır. bunu programa ok demeden önce söyleseydiniz ya!! pess

prensipler
1- canlı program
2- az öz konuşma
3- no reklam
4- 1 saat öncesinden orada olmak

kolay iş diil, hiç diil.. aslında bir de keşke fırsat olsa da sergiler ile ilgili de bir program yapabilsem. benim bildiğim onlarla ilgili  de pek bir şey yapılmıyor. ama dinleyicisi herhalde bir elin 5 parmağı kadar olur! 

hayaller ile ilgili bir aforizma bulmalıyım galiba, beni gerçek hayata döndürecek!!