parasol'e özel arama kutusu

30.7.10

evrenimdeki su baloncukları

işte işte yine cuma. ne durumdasınız? ben büyük büyük balonlar yapıp onları sizlere doğru üfleme modundayım. koca koca kocaman balonları gidebildikleri yere kadar kovalama modundayım. asla ufacık bir parmak dokunuşu ile onları patlatmıycam çünkü oyun bozanlığı hiç sevmiyorum.

ufak ufak bi şiler diyim mi?? (bu aralar çeneme vurdu farkındayım)

- o kadar o kadar o kadar çok değer verdiğiniz insanların sizi ufacık bir açıklama bile yapmaksızın öylece çekip gitmeleri sonra kendi istedikleri gibi geri gelmeleri nedir allahaşkına? hiç hoşlanmıyorum bu tavırlardan ve onları büyük baloncuklarımın birinin içinde uzaya doğru yolluyorum. çaççaçav

- bu akşam son dönem virüs şeklinde tüm kızlara yayılan bekarlığa veda partilerinden birine gidiyorum, hem de gece konaklamalı ertesi gün yüzmeli. bekarlığa veda ve türkçesinin ne olduğunu bile bilmediğim "baby shower" işleri amerika'dan bize bulaştı ve ben bu konulardaki görüşlerimi sonra kulağınıza söyliyeyim zira etrafta çok fazla bu işlere bulaşmış insan var!! ama haftaya bekar kızlarımızdan birini büyük bir su baloncuğuna koyarak arkasından su dökücez ve balonunun hiç patlamamasını diliyeceğiz (oooff offf metafora bak) 

- londra seyahatimde neler yaptığımı anlatmadım ama şunu söylemeliyim ki 10 pound'a 2 cd kampanyasından çantayı doldurdum. hem de öyle eski cd filan değil. kasabian, kings of leon, paloma faith, the police (2 cd toplama), the boat that rocked sound track, amy macdonald, the courteneers, snow petrol (2 cd toplama) filanda falan.. nihayet bunları bugün i tunes baloncuğuna koydum, dinlenmeyi bekliyorlar, heyecan tufanı!!

- sahilde kafkayı okumamın zamanı gelmişti, bu yüzden 600 sayfa filan demeden londra bavuluna  koymuştum, çok azimli bir insan olduğumdan yolculuk boyunca okudum okudum okudum ve allahın işine bakın ki son bölümü de british airways in londra- istanbul seferinde tamamlayarak kendimce çok anlamlı bir iş yaptım. buradan murakami'ye diyeceğim o ki "harikasın, canım benim, sen ne akıllı bir caponsun ama lütfen bir de metafor sözlüğü bastır". canım çıktı ayol bu ne o ne şu ne demekten!! neyse sahilde kafka kendi balonunda ilerleye dursun ben o gazla hemen yaban koyununun izinde balonunu gökyüzüne göndermeye hazırlanmayayım mı??? vallahi de billahi de tellahi de!!


ingiltere'de tarot falı baktırdım, kartlarımda ne çıktı biliyor musunuz? hepsini söyliyemem ama ağustos iyi bir ay olacakmış, kafamdaki herbir derdi tasayı bir kenara bırakacakmışım, acaba sevgili dünyalılar bu baloncuk işi oradan mı geldi benim aklıma??? koy balona gönder gitsin!!! olabilir valaha, hani bazı insanlar var "bunun başına gelmesinin mutlaka bir sebebi var, şununla tanışmanın mutlaka bir nedeni var, oraya gitmen sana bir mesaj" diyerek, bu evren durumlarına jiddi jiddi inanıyorlar. ben naapsam?? inansam mı??? inanmasam mı?? evren??? evreeennnn?? gerçekten bizi duyabiliyor musun????? huuuuuuuuuuuuuuuuuu????????

not: artık bir dahaki sefere ağustos da görüşüciiğiizz, iyi haftasonları, koca koca su balonları sizinle olsun emi??

fotonot: latitude'den bir kare.

29.7.10

parasolpedia'dan dövmenin açıklaması

nedir bu alıp veremediğimiz- dövdürüp dövdüremediğimiz dövme işi ile ilgili? aslında sokaklarda dolaştığımda artık dövmesi olmayan insan kalmamış gibi düşünüyor, hatta dövmesiz olanlar daha bir nadideymiş gibi geliyorsa da halen tasvip etmeyenler, dalga geçenler, küçümseyenler olması da beni şaşırtıyor.

bence kim ne isterse onu yapsın; ister dövdürsün, ister dövdürmesin, paşa gönlünden ne geçiyor ise onun peşinden gitsin. ben dövmeyi seviyorum... ilk dövmemi yaptırmadan önceki heyecanımı, korkumu, yaptırdıktan sonraki acayip-tuhaf-bizarrrreee sevincimi, mutluluğumu hala unutamıyor, o zamanları hatırladıkça zevkten dört köşe oluyorum. ben ki iğneden-kan görmekten-doktordan-ottan boktan korkan birisi bunu diyorsa, bilin ki gerçekten acısında-yarasında bir numara yok demektir. hatta ben ilk dövmemi yaptırdıktan sonra ardından 4 tane daha yaptırdıysam bu, herkesin de dediği gibi, tutku haline gelen bir şey demektir.(tabii ki hiçbiri öyle dana kadar değil, inek damgası gibiler!!)

evet doğru; ne yaptıracağınıza karar vermek çok zordur, evet doğru; ömrünüz boyunca taşıyacağınız bir risktir, evet doğru; pişmanlık yaratma ihtimali vardır, evet doğru; mikrop kapma olasılığınız da vardır, evet doğru; çok çirkin bir iş olarak da sonuçlanabilir, evet doğru; zamanla rengi atabilir, evet doğru; hostes olamazsınız!

ama aynı zamanda

evet doğru; seçiminizi benimserseniz artık dövmeniz size gözükmez- mutlu mesut yaşarsınız, evet doğru; yarın ne olacağımızı kim bilebilir, evet doğru; eğer ustanızı iyi seçerseniz hastalık riski hiç yoktur, evet doğru; rengi atarsa üzerinden tekrar geçilebilir, evet doğru; kendinizi özel hissedersiniz, evet doğru; başınıza bir şey gelirse dövmelerinizden tanınabilirsiniz, evet doğru; çok çok güzel bir iş olarak sonuçlanabilir!

işte gerçekleri önünüze şak diye serdim. her ama her ama her şeyde olduğu gibi eksiler ve artılar burada benden söylemesi!

tüm bunlar dışında dövme ile ilgili beni en fazla düşündüren şey; neden bir daha bir daha bir daha yaptırmak istiyoruz? kendim için bulduğum cevaplar;

-  doğduğumdan beri bana verilmiş, seçme şansım olmamış bedenime kendi iradem ile vermiş olduğum "zarar", " dönüştürme kararı" , bir bakıma bir başkaldırı...

-  küçüklüğümden beri tedavi olmak- iyileşmek- zorunluluk sebebi ile olduğum aşıdan, iğneden vs'den sonra, kendi rızam ve isteğim ve kendimce bir anlam yüklediğim bir şey  için acı çekmenin zevki, iğneye kendi isteğim ile boyun eğmek

- bir de bir de dövme yaptırırken içilen bira gibisi yok, o koltukta biraz içmek için sürekli 3 nokta bir ünlem yaptırsam mı diye düşünüyorum

-  estetik açıdan hoşuma gitmesi

işte benim dövme saçmalıklarım böyle, çok uzadı ama tavsiyem;

- 30 yaşından sonra yaptırmak iyi fikir
- türkiye de ruhsel'e yaptırmak ve onun tavsiyelerini dinlemek  iyi fikir
- sevgili adı yazdırmamak ve  yüz bölgesine yaptırmamak iyi fikir
- üzerinde çok düşünmek ve karar vermek iyi fikir
- kopya çekmeden özgün bir şeyler bulmak iyi fikir
- çok büyük olmaması iyi fikir
- dövme ile ilgili olur olmadık şeyler yazmamak, insanları yargılamamak iyi fikir
- "gel sana  dövmemi göstericem" diyerek erkekleri kandırmak iyi fikir - şaka şaka

ayy dövmem geldi, küçük bir kalp, yıldız ya da yazı yazdırasım var, bu zor zamanları mimlemek için!

28.7.10

kumar tutkusu: bahisler açılsııııııııııııııınnnnnnnnnnnnnn!!

dün akşam itibari ile santa-bora fm'de yeni bahisler açılmış bulunuyor. bahsin konusu  "2010 the barclayyard mercury prize". bu senenin en iyi albüm adayları işte aşağıdaki gibi... ben en çok mumford&sons, the xx, laura marling ve wild beasts'e şans veriyorum, tabii halk oylaması olduğu için sonuç sürpriz de olabilir. ben atımı mumford&sons'a oynuyorum. iyi olan 7 eylül'de kazanır !! bol şans, roll the diceeeeee :) katılmak isteyen varsa çekinmesin ve atını söylesin :)

Biffy Clyro – 'Only Revolutions'

Corinne Bailey Rae – 'The Sea'
 
Dizzee Rascal – 'Tongue N' Cheek'
 
          Kit Downes Trio – 'Golden'
 
Foals – 'Total Life Forever'
             I Am Kloot – 'Sky At Night'
 
Laura Marling – 'I Speak Because I Can'

**Mumford And Sons – 'Sigh No More'**
 

Paul Weller – 'Wake Up The Nation'
 

Villagers – 'Becoming A Jackal'
 
Wild Beasts – 'Two Dancers'

The XX – 'XX'

27.7.10

herkes atıp tutuyor yani tatu-yor. kıskanmış belli.

artık biraz ciddiyete dönelim değil mi?? sonuçta bu hayat hep lay lay lom, hep lay lay lom kaldırmaz. radikal okuyor musunuz bilmiyorum ama ben hiç bir gün okumamamazlık etmiyorum. radikal süper süper olduğu içinde değil ama başka alternatifini bulamadığım, kültür sanat haberini en çok bulduğum ve benim kendimle ilgili olan "sevdim mi tam severim" bozukluğu sebebi ile...

radikal cumartesi de moda yazıları yazan ve diğer başka yerlerde de boy gösteren ferhan istanbullu'yu okurum, okurdum!  kendisini çok "cool" bulurdum, ama  bu hafta dövme işine el atmış ve benden de sıfırı almış! şimdi yazıya burada yer veremeyeceğim (yazı burada isterseniz okuyunuz) - son zamanlarda dövmenin moda olması, ama kendisinin bu konuda ne düşüneceğini bilememesi ile ilgili diyebiliriz-  ama sıfırı almasının sebebi olan cümlesini birebir yazıyorum: "Bir de son zamanlarda mühür gibi yapılan dövmeler var ki bence işin tanımına aykırı.." ".. Peki, adama sormazlar mı: Oyunu kuralına göre oynamak varken, inek gibi damgalanıp kısa yoldan gitmek neden?" bence yazının tamamı zaten olmamış, iskeleti oturmamış, konusu ve ana fikri belli olmayan bir yazı, ama bir de bu iki cümle eklenince talihsiz bir hal de alıyor. sayın ferhan hanım acaba dövmenin tanımı nedir? belliki siz bakmamışsınız ben buradan vereyim (vikipedi aracılığı ile) "Dövme, insan derisi üzerine yapılan işaret ve desenlerin genel adıdır." görüldüğü gibi dövme tanımının boyut ile herhangi bir ilişkisi yoktur, oyunun kuralı kısa yolu, uzun yolu da yoktur, bunlar sizin hayal gücünüzün birer uydurmasıdır! hatta ferhan hn ın tam tersine ben küçük sembollerden oluşan dövmeleri seviyorum ve onlardan taşıyorum, büyük dövmeler bana estetik gelmiyor.

velhasıl sevgili biricik, pekicik, cicicik dünyalılar bu yazı bir örnek, benim söylemek istediğim şey şu ki geniş kitlelerin okuduğu gazetelerde yazı yazan insanların kendi fikirlerini yazması her ne kadar doğalsa da bunları düşünmeden, araştırmadan, kimlere nasıl ulaşacağını kestirmeden ifade etmek yanlıştır.

ben artık ferhan istanbullu okur muyum?? haaaaayyyyyyıııııııııırrrrrrrr. 
çürük yumurtaaaaaaaaaaaaa.

not 1 : ferhan hn. bu yazısında talihsiz birçok  söz sarfetmiş mesela:

- "Eskiden daha çok erkeklere ait bir ‘süs’ gibi algılanan dövmeye son yıllarda kadınların da ilgisi büyük. ‘Kötü kız’ gibi görünmenin dayanılmaz cazibesi, kadınları giderek daha çok çekiyor belli ki..." kötü kızlar dövme yapar??? kötü kız kimdir?? 

- "90’ların başında genç kızların ‘dövmeye giriş’ deseni, işte bu dikenli tel olmuştu." genç kızları aşağılamak??? kimsenin kendi fikri olamazmış gibi aynı dövmeyi yaptığını afırmak?????

not2: bence ferhan istanbullu dövme yaptıranları kıskanıyor

not3: ben bir daha ki sefere dövme ile ilgili düşüncelerimi yazıyım da görün!!

26.7.10

15 günde devr-i alem

"yo yooo yoooooooooooooooooo... beni denizden koparmayııııııııııııııınnnnnnnnnnnn... lütfen hep burada kalayım. hiç bi yere gitmiyeyim, artık çalışmayayım, birden zengin olayım" dedim ama dinletemedim. denize taşa toprağa tutundum yine de olmadı ve şu an yine merkez üssünde adapte olma çalışmaları çerçevesinde uzun zamandır tatile giren postmoda'ya yeni giriş yapma, londra-festival-datça fotoğraflarının yüklenmesi ve tasnif edilmesi, etraftaki insanlarla çene çalma gibi eylemlerimi sürdürmekteyim. 

ağustos ayı boyunca buralarda olacağım ve istanbul'un bu çekilmez durumuna nasıl katlanacağım bilmiyorum ama eğer tatil planının eşiğinde iseniz size bir önerim var. herşeyden vazgeçin ve datça hayıt büküne gidin. tabii sakin bir tatil geçirmek için... benim ilk fırsatta yapacağım şey budur. bir haftasonu için bile olsa hayıt büküne gidicem ortam pansiyon, hoşmahal, selva'nın yeri neresi olursa şöyle en az bir 2-3 gün kalacağım. pırıl pırıl bir deniz, ev yemekleri, incecik gözleme, karpuz, mısır, birbirinden güzel kitaplar, yeni ayın dergileri, i-pod'umdaki yeni müziklerim, mışıl mışıl uyku. bunu yapın, jiddiyim, kendinizi çoook iyi hissedeceksiniz. 

velhasıl nem münasebeti ile  buğulama modundaki gezegen sakinleri, ben 15 günde devri-alem yaptım. ayaklarımı, ellerimi, kollarımı oradan oraya sürüklemek yolu ile ruhuma harika bir 2 hafta yaşattım. bunları yapabildiğim için öncelikle bana her ay düzenli olarak para yatıran sevgili iş yerime ve kendime ve aileme ve tüüm sevdiklerimeeee teşekkürü bir borç bilirim der ayak çırpa çırpa şimdilik karenizden uzaklaşırım.şıpıdık şıpıdık şıpıdık.....  ayy bu hızlı oldu!!! 


 not: fotolar kardeşim tarafından klik yapıldı


notnot:latitude'dan çektiğim bir kaç zibidi fotoğrafı postmoda'ya koydum isteyen tıkıtıkıtık yapsın.