parasol'e özel arama kutusu

13.3.09

MAN ON WIRE

bu hafta vizyona giren bir film "man on wire", sadece Alkazar da oynuyor. film hikayesi kısaca şöyle; "7 Ağustos, 1974’de, Philippe Petit isimli bir Fransız o zamanın en yüksek binaları olan New York şehrinin ikiz kuleleri arasında gerilmiş telin üzerine ilk adımını attı. Telin üzerinde yaklaşık bir saat dans ettikten sonra tutuklanıp psikolojik değerlendirmeden geçip sonra salıverilmek üzere hapse atıldı. Petit, altı ay kulelerin hayalini kurmuş ve New York’ta geçirdiği sekiz ay boyunca da projeyi gerçekleştirmek için çalışmıştı. Arkadaşları ve iş birlikçileriyle beraber, Petit inanılmaz engeller aştı: İkiz kulelerin güvenliğinden geçmek; vs ve sabah saat 7:15’te, Philippe Petit, Manhattan kaldırımlarından 411 metre yükseğe gerilmiş tele ilk adımını attı. James Marsh’ın belgeseli, Petit ve ona yardım eden arkadaşlarının anlatımları ile “yüzyılın sanatsal suçu”nu bize aktarıyor. Asla asla demeyenlere adnmış bir belgesel..." (sinema.com dan alıntı)

işte o resimdeki adam bu adamikiz kulelerin arasında, o yükseklikte bir tel üzerinde yürümek. düşüncesi bile korkunç bir etki yaratıyor.... bence müthiş birşey Petit nin yaptığı. belgeseli görmek için sabırsızlanmaktayım.

87.7

bilbooooarrrrrrrddddd rediyoooooooo (amerikan aksanı ile söylüyorum aman bir yanlış anlama olmasın).

seksenler çalıyo da çalıyo.. çalıyo da çalıyoo... eski günlerimin hepsi gözümün önünden geçiyo da geçiyoo.. hayal kutucuklarımda eski aşklarım, lojman günlerim, ortaokul ve lise sıkıntılarım. hepsi biiir biiiiiir resmi geçit yapıyor.

dinleyecek hiçbir şey bulamadığımda bu kanalı açıyorum. eskilerden süper şarkılar dinliyorum. geçen gün sıkışık bir trafikte gece 10-11 arası artist top 10 diye bir programa denk geldim, the police in en guzel şarkılarını ard arda dinledim... özellikle 70 li yıllarda doğanlara duyurmak isterim.

evet 87.7 frekansından yayın yapan bu nadide radyo kanalını manikürcümde keşfettim. YSM manikür salonuna bir teşekkürü borç bilirim.

12.3.09

sokaktaki bay- (lar) / bayan (lar)- 1

bakın şimdi sevgili ülkemin sevgili vatandaşları... hiç sinirlenmeden, sayıp sövmeden, faşizan olmamaya çalışarak, kendimi tutarak pozitif bir eda ile evrene ay pardon sizlere bazı mesajlar gönderiyorum. ne mesajı diye soracak olursanız; hep birlikte medeni bir şekilde yaşayabilme mesajı. neden ben size mesaj gönderiyorum? ayy çünkü çıldırıciiim.. ayol bu kadar kural tanımazlık olmaz ki şekerlerim. şimdi bakın ne diycem.. şööle bir günlük hayatımızda neler oluyor gözden geçirelim;
1- yaya geçitleri: şimdi sevgili asabi yurdum sürücüleri. yaya geçidi neden var hiç düşündünüz mü? eğer "yaa ne düşünücem banane, beynimimi yorayım" diyorsanız ben söyliyeyim. trafik ışığının olmadığı yerlerde bir iz olsun ve yayalar oradan geçebilsin diye. ee peki siz neden yol vermiyosunuz insanlara bir de üstüne üstlük yayaların üzerine üzerine sürüyosunuz. hatta yayalar kızınca da arabayı el freni ile durdurup aracınızın içinden bir ayı edası ile sarkıyor, anlaşılmayan bir hayvan dilinde bağırıyorsunuz. ya da önünüzdeki araç yayalara yol verince arkadan kornaya yapışıyorsunuz. yapmayın etmeyin, yayalar insandır, hiç mi görmediniz?
2- kapı geçişleri: eveeet, yurttaşlar mesela bir mağazadan içeri gireceksiniz. fakat dışarı çıkmak isteyenler de var. napacağız? birbirimizin içinden geçmeye çalışmayacağız di mi? mantıken ve medeni ülkelerde, önce içeridekiler çıkar ki içerideki yoğunluk azalsın ve içeri yeni insanlar daha kolay girsin. ööyle haldur huldur çıkmaya çalışlanların üstüne yürümek ancak kaos doğurur. sabredin, bakın siz de yağ gibi gireceksiniz içeri.
3- sıra olgusu: günümüzde bizim topraklarda yaşanan en büyük aymazlıklardan biri sıra olgusudur. kurnaz tilkilerimiz bu olgunun gelişmesini bir türlü istemez. halbuki başkalarının hakkına tecavüz etmenin ne kadar feciii bir şey olduğunu bir anlayabilseler, sıra problemi de ortadan kalkacaktır. bakın canikolar, hakkaniyet neyi gerektirir, önce gelenin önce işini halletmesini, önce gelen önce parasını öder, biletini-içkisini-yemeğini- herşeyini alır, önce gelen önce otobüse- dolmuşa- taksiye biner. bırakın kurnaz tilki ya da saf ayağına yatma numaralarını emi, o zaman herkes hak ettiği şekilde ve kolayca istediğine sahip olacaktır.
4- park etme rahatlığı: bakın sevgili sürücüler, laf dönüp dolaşıp size geliyor, ama nasıl gelmesin. yahu bir düşünün eğer aracınızı kaldırıma lönk diye park ederseniz yayacıklar nasıl yürüyecek, nereden geçecek? uçsunlar mı, geçmesinler mi, siz gidene kadar beklesinler mi, yoksa yaa allah diyip yola atıp kendilerini aracınızı etrafından mı geçsinler? ne istiyorsunuz söyleyin. ayrıca hayretler içinde kaldığım bir konu da şu. kadıköy de belediye her yere kuka dikti yolları düzenlemeye çalıştı ve artık yollara park edilemiyor. peki kurnaz tilkiler ne yapıyor, yol dönüşlerine araba park ediyor, hele akşamları taksiler resmen diğer arabalara kıl payı yer bırakıp duruyorlar yol ortasında. bakın hiç mi aklınız çalışmıyor, ne oluyor size kuzum? hadi silkinip kendinize gelin ve bu adamlar neden bu yolları böyle yaptı diye bir düşünün.
5- girilmez işareti: yavrucuklarım, sizce bazı yolların başındaki girilmez işareti ne demek istiyor? bazılarınız bilmiyor ben söyliyeyim, aynen girilmez demek istiyor, altında farklı bir gizem ya da mana yok. düpedüz "GİRMEYİN" diyor. neden? çünkü o yol ancak tek şeritlik olabilir, çünkü trafiği düzenlemek için o yola girilmemesi gerekiyor olabilir. e girerseniz ne olur. işte her şey çorba olur. karışır, kavga çıkar, ben küfrederim. size yol vermem. gerekirse stop eder ööle dururum karşınızda. yaaa gördünüz mü. bu sebeple girmeyin diyolarsa lütfen girmeyin. oki mi??

şimdilik dile getireceklerim bunlar, tabii bu maddeler 1000 e kadar gider, öyle bir potansiyele sahip bu topraklar yani, ama şimdilik hala sövmeden duruyorken bitiriyorum. sevgili şeker şeyler hadi bi gayret yaşadığımız yerlere ve insanlara önem vermeye ve saygı duymaya çalışalım. bak çok guzel olucak valla billa sözzz...

10.3.09

FRANZ FERDINAND- no you girls

Oh, kiss me
Lick your cigarette, then kiss me
Kiss me where your eye won't meet me
Meet me where your mind won't kiss me
Lick your eyes and mine and then hit me
Hit me with your eyes so sweetly
Oh, you know you know you know that yes I love
I mean I'd love to get to know you
........
Because I never wonder
Oh how the girl feels
Oh how the girl feels
No you boys never care
Oh no you boys'll never care
..........
How the girl feels

ladies and gent, toniiiiiiiiiiiiggggggggggggggggghhhhhhhhhhhhttttttttttttt franz ferdinand....

son zamanlarda dinlediğim en eğlenceli şarkı işte yukarıda sözlerini alıntıladığım franz ferdinand şarkısı "no you girls". şarkı hem eğlenceli, hem de kadın erkek ilişkisini tam tamına açıklamış. şimdi şarkının atmosferini hayal edersem şöyle; kalabalık ve küçük bir gece klubü.. bir cmts gecesi. erkekler kot t-shirt ile gezerken kızlar o gün giymek için aldıkları kıyafetlerini giymişler, en sevdikleri göz makyajını yapmışlar, saçlarını dağıtmışlar, hafif topuklu ayakkabılarını giymişler ve bordo ile nar çiçeği arasındaki tonlarda gezinen ojelerini sürmüşler. gece ilerlemiş, alkol kana karışmış, bir kız bir erkeği beğenmiş, erkeğin yanına yaklaşmış. genelde erkek yanına yaklaşan her kıza yüz vereceğinden burada kızın yaklaşması çok önemli. sonra erkek ne demiş: gel guzel kız öp beni, hem sigaranı iç hem de öp beni. aman diyim öyle romantik göz göze gelmeler olmasın, sadece öp beni. gözün gözüme değdi ve vurdun beni. çok alkollüyüm ya sevdim seni... yani seni daha iyi tanımayı isterim tabii." işte alkollü bar gecelerinde her zaman olan şey. sonrasında kızlar telefon bekler, erkeklerin aklına dahi gelmez. kızların ne hissettiği onları ilgilendirmez. aslında şimdi düşündüm de oldukça trajik bir durum. ama biz kızlar da artık öğrenmiş olmalıyız ki alkollü bar gecelerinden sevgi ve aşk dolu ilişkiler çıkmaz, yine de biz iyi niyetimizle bir ümit bekleriz. bu durumda erkekler mi çok kurnaz kızlar mı çok saf. nedir daha çözemedim. yine de franz ferdinand a dönecek olursak. böyle trajik bir durumu süper eğlenceli bir şarkı haline getirmiş olmaları müthiş. zaten franz ferdinand her zaman çok eğlenceli ve kan kaynatıcıdır. özellikle alex kapranos (vokal) ve grubu sanki bir panayıra uzaydan düşmüşler ve o dakika şarkı söylemeye başlamışlar gibi gelir bana... genelde yeni parlayan gruplar ilk albümleri ile ortalığı kasıp kavurur ama sonraki albümleri hep sönük kalır. bu durumu bozan bir gruptur franz ferdinand. şimdiye kadar çıkarttıkları 3 albüm de birbirinden başarılı idi bence.

hadi bi daha bi daha, istanbul a gelinde bizi dışarı çıkarıııııııııııın......

burda da şarkı vaaar
http://fizy.org/yX4yLYvduXag

bu sabah ülkem ile ilgili neler duydum

bu sabah yine beni bu ülkeye isyan ettiren 2 haber duydum... bir tanesi sadrazam r.t.e. paşanın 3 sene önce "ananı da al git" dediği kişinin evinin, sadrazamın mersin e gitmesi sebebi ile 3 gündür gözlemeye alındığı ve kendisinin de miting sırasında bizzat karakolda göz altına alındığı, ikincisi de Tübitak ın çıkardığı bilim ve teknik dergisinin kapağı yapılan darwin in evrim teorisi haberinin kaldırılarak yerine küresel ısınma ile ilgili kapak yapmaları. dahası söylentilere göre kapağı hazırlayan editörün de işine son vermişler...

şimdi soruyorum.. böyle demokrasi olur mu? bu ülkede hala demokrasi olduğuna inanlar var ise tekrar düşünsünler... potansiyel suçlu diye bir insanı göz altına almak ne demek... r.t.e. ye derdini söymelenin cezası bu mu? peki bu insanı r.t.e. den kim koruyacak? bir de falaka ya yatırsalardı bari ya da dilini kesselerde mesela konuştu diye.. ama çok yakında bunlar da olacak korkarım.. sonra darwin teorisi neden birden bu kadar cıssssss oldu... benim zamanımda okulda okuduğumuzu hatırlıyorum... neden oldu? işte badem bıyıklar sebebi ile ... çok çok endişe verici... ne demokrasisi ne hukuk devleti, düpedüz ılımlı islam cumhuriyeti..

9.3.09

out of control

I was young
I was foolish
I was angry
I was vain
I was charming
Feeling lucky
Tell me how have I changed

Now I'm out
out of control

dedi rolling stones.. ürperdim...


meredith dittmar


hem şu an blog sayfamın ana resmi olan hem de sıkılganlığım sebebi ile ana resmimi değiştirdiğimde karışıklık olmaması için bu post un başında duran işler, meredith dittmar adlı amerikalı bir sanatçıya ait. bu sanatçıyı ben aylar önce bant dergisi sayesinde tanıdım, hatta tesadüfen aşağıda "bant dergi" adlı postumumda yer alan dergi kapağı da meredith in olduğu kapak.. şimdi ben bu kızın işlerini görünce bayıldım, dergide verilen linke girip tüm işlerine baktım.. içimden de dedim ki.. ay keşke görme imkanım olsa ama nerdeeee... e sonra ne oldu.. geçen hafta Galata daki Milk galeri de kızın sergisi açıldı.. henüz gidemedim ama hafta sonu gideceğim.. biraz el işi gibi bir tarzı var. bu sebeple özellikle çağdaş sanatçılar hoşlanmayabilir ve gazetelerdeki köşelerinde bahsetmeyebilir fakat ben el işi severim bu sebeple tavsiye etmekte sakınca görmüyorum. eğer siz de merak ederseniz galerinin linki budur.

http://blog.whatismilk.com/

8.3.09

KIZ İSTEME

çok çok yorucu bir hafta sonu sona erdi.... kardeşimin "kız isteme" töreni gerçekleşti ve onlar istedi babam da verdi. birbirini tanımayan insanların bir salonun içinde birbiri ile konuşmaya çalışması, insan iletişim yöntemlerinin en zoru bence. hele birde o andan sonra "akraba" formatına giriliyor ise... insanın seçmediği ama ömrünün sonuna kadar beraber olmak durumunda olduğu iki grup insan var; bir tanesi kendi ailemiz, ikincisi de evlendiğiniz kişinin ailesi. bunları seçme şansınız yok ama iyi iletişme zorunluluğunuz var. insan ilişkisi özverili olmayı gerektirir ve ben bu konuda cimriyim. az ve öz iletişirim. işte böyle bir durum.. yeni çifte mutuluklar diliyorum buradan.... (çok uzun bir yazı olmayı hak ediyordun ama ben çok yorgunum)