parasol'e özel arama kutusu
11.11.06
bu yukarda gördüğünüz karmaşık şey benim makyaj çantam... karnıyarık şeklinde açılan modeli ile fermuarından kurtulduğunda içindekileri zaptedemeyen bi tasarımı var, ama yarım ay şeklindeki çantalar içinde bir şey bulamamaktansa, herşeyini döken saçan ve içi dışı bir bi çanta olmasından memnunum... bakıldığında sebepsiz yere alınmış 3 adet aynı renk allık, 5 adet aynı renk kalem, 2 adet siyah rimel bulmak mümkün... neden bu müsriflik meydana geliyo bilmiyorum ama bu önüne geçilemez bi sahip olma hissi.... kadınların makyaj tutkusu irdelenesi bir konu yani .. aslında boyanmak fikri çok acayip.. rengarenk kimyasalların yüze sürülmesi .... ama bende makyaj yapma konusunda tutkulu bir durum var.. zaten sevdiğim hangi şeye karşı tutkulu diilim ki..... ama esas konu iki kadının bir araya gelip de makyaj çantalarını açtığında neler olduğu... mekan önemli diil.. bi kez çanta açıldımıydı artık olanlar oluyoo. .. bi kebapçıda mesala.... birbirlerine allık sürüp, far değiş tokuş edip, ruj tazeleme işlemi o an orada gerçekleşiyo.. sonra sorular başlıyo " bunun markası ne, hangi rimel daha iyi, 3 lü far mı daha ekonomik tekli mi, glos mu ruj mu??" sonra birdenbire bi bakıyosunuz ki kadınlar pür makyaj hatta alkolün etkisiyle biraz fazla makyaj.. sonra kendi aralarında dünyevi meselelerden bahseden erkekler dönüp bi bakıyolar ki kadınlar boyalı.. tabii bu önüne geçilememiş arzusal duruma hayret ediyorlar ve şöyle bi soru geliyo.. " ee allığın biraz fazla olmamış mı??"
10.11.06
THE PLEASURE PRINCIPLE
Sarah Lucas (1962-), Artist, graduated from Goldsmith's College in 1987. Sarah Lucas exhibited in Freeze (1988), Saatchi Gallery's Young British Artists II (1993) and Sensation (1997). She ran her art multiples shop with Tracey Emin for six months in 1993. Her works using photography, collage and found objects are often visual puns, which examine gender in a tabloid-orientated society.
http://www.the-artists.org/ArtistView.cfm?id=8A01F8FA-BBCF-11D4-A93500D0B7069B40
9.11.06
öğreti (bi tane daha)
şimdi kafa karışıklığına deyinicem biraz... bazı insanların kafası karışık... hatta çoğu insanın.. eğer kafası karışık bir insan ile yakın temas içindeyseniz bununla başa çıkmayı bilmeniz gerekir... olayları değerlendirirken her daim karşınızda kafası karışık biri olduğunu unutmamalısınız .. bunu unuttuğunuz zaman kaos olur, delilik olur, çıldırmak olur... bu tür karışık insanların düğümlerinin çözülüp çözülmeyeceği ise belli değildir.. hep birlikte çabalanırsa iyi sonuçlar alınacağı görülmüştür.... gerçekten.... kafası karışık insanların size öğreteceği bir sürü şey vardır; sabır, sinirlerine hakim olma, soğukkanlılık (olabildiğince), sıcakkanlılık, şaşırmaya alışkanlık kazanma, sevinç, gözyaşı, umutluluk, umutsuzluk , süphecilik, güven ve güvensizlik vs vs... karmaşık bi şi anlaşılacağı gibi.. ee heyecanlı da .. özellikle ikizler burcu iseniz ve özelliklerini de barındırıyorsanız yani gelir gider bir ruh hali, bi de siniriniz çabuk geçiyorsa ee bi de insani ve dünyevi bazı duygular bünyede barınıyor ve sağlık durumu el veriyor ise sorun yok.. go for it.. görüceksiniz sizin de kafanız yavaş yavaş karıncalanıp kaşınmaya sonrasında da karışmaya başlayacaktır.. sonra karşılıklı buna gülersiniz bi de.. oh keyifli bi durum da var yani.. kafa karışıklığı
8.11.06
CLOVER OVER DOVER
I'm on the white cliffs of dover
Thinking it over and over
But if I jump its all over
A cautionary tale for you
I'd like to roll in the clover
With you over and over
On the white cliffs of dover
And then i'd let you push me over
7.11.06
öğreti
uzun süre devam eden bir öğreti zinciri sonucunda artık mevhumum yok.. ne demek.. her an her şey olabilir ve bu normaldir... bi süre sonra hiçbi şi anormal gelmez insana.. doğru bildiğin şeyler doğru diil, yanlış bildiğin şeylerde yanlış diildir... bunun garip bi tarafı var olmıycak şeyleri bile olası görmek.. bi çeşit halüsinasyon yani..... mevhumsuzluk öğretisi...
I REMOVE
özel olmak genelin içinde bir parça olmaksa ben istemiyorum... özel olmak genelin dışında olmaktır... daha bi allanıp pullanmaktır.. ama biliyoruz ki kimse vazgeçilmez de değildir...bundan yola çıkarak I disappear, remove, being removed, quit, ignore, being ignored, erase so on and so forth... sonra olaylar gelişir.. saçmalanır bi de bazen....
SULUKULE
she was born there and grew up there.. she belly danced like the others did to earn a life... at the behind of this joy she was showing, a thousand tears were running down inside mixing with her blood.. she beleived that this was it... her life.. dancing, getting married, having children, selling flowers on the streets after her body is deformed.... but one night, an ordinary one, a man came to watch her... a man with light in his eyes and strength in his hands, a stranger, the dreamer... he gave his hand to her.. to pull her from the depths of the life she was living.. to open new doors where she had never entered before.. "what a miracle, what a magic" she thought... did not hesitate even for a second.. took his hand... went with him.. forgot the past, lived for the present.. she went to thank god... lit a candle for the last time... after some time they told their story to some strangers, italians maybe, they loved the story and decided to shoot a video for that.. so they lived happily ever after....
THE WORLD IN MY EYES
Let me put you on a ship
On a long, long trip
Your lips close to my lips
All the islands in the ocean
All the heavens in the motion
Let me show you the world in my eyes
6.11.06
TATE MODERN - unilever series
"What interests Höller, however, is both the visual spectacle of watching people sliding and the ‘inner spectacle’ experienced by the sliders themselves, the state of simultaneous delight and anxiety that you enter as you descend."
ne vardı sanki biz de burdan kayabilseydik ve görebilseydik elalem neler yapıyo.. ve tate de tam bi gün geçirip, dükkanında yerlerde sürünseydik ve kitaplar, kalemler, posterler alsaydık.. mutluluktan ölseydik... yağmur da yağsaydı londra da.. yasın varsın daha guzel... sonra bi de covent garden a varsak, james street te mağazalara baksak, ucuz müzikal bileti de olsa akşama, camden ziyaret edilse, hava da soğuk olsa.. orada uyduruk bi çin yemeği yense sokakta.... saatchi de damien hirst görülse.. white cube da tavaf edilse... sonra ruyadan uyansam ben birdenbire... hoş değil tabii... http://www.mapscape.net/map.cfm
ebeveyn
bu anne-baba-çocuk ilişkisi nasıl bi ilişkidir ben çözemedim... karşılıksız sevgi ya bu ama neresi karşılıksız anlamıyorum... anne ve babalar çok haklı şekilde çocuklarından ilgi alaka bekliyorlar ama anlamıyorlar ki çocukları acaba ilgilenicek durumda mı.. ya da şöyle oluyo.. ben bi şi diyorum o bi şi diyo ama sonra ortaya çıkıyo ki o başka bi şi demek istemiş.. e be canım ebeveynim şunu açıkça söylesene.. ben ne bileyim senin ne demek istediğini.. sonra alakasız, ilgisiz evlat olunuveriyo.. şu an ben öyleyim mesela... bi kere damga vuruldu mu eline koluna bacağına hadi sil silebilirsen.. şimdi bak ver bi silgi... sil sil siiiiiiiiiilll.. oh ne güzel oldu bak tertemiz.... ebeveynler size sesleniyorum üzmeyin bizi.. hoşgörün.. olmaz mı? ya da görmeyin horgörün bilemedim.. ne istiyosanız onu yapın..
5.11.06
BOYS WILL BE BOYS
erkekler kadınlara olmadık şeyler söyleyebiliyor.. söyledikleri ya da yaptıkları şeylerin kırıcı olabileceğini düşünmeden sarfediveriyorlar sözcükleri.. bilinçli değil diye düşünüyorum ama bilinçsiz olmasını da aklım almıyor bir türlü.. sonra bi de çok ince düşünceli olduklarını zannetmiyorlar mı deli oluyorum.. bunun karşısında iki şey yapılabilir; ya takmadan yürüyüp gitmek ya da surat asmak. yapılamıyacak şey ise düzelmesini arzulamak, dilemek, beklemek... işte bu onlardan fazla şey istemek olur.. neden?? çünkü boys will be boys..
TROUBLE
And I never meant to cause you trouble,
I never meant to do you wrong,
And I, well if I ever caused you trouble,
And oh no, I never meant to do you harm.
coldplay
Subscribe to:
Posts (Atom)