bu fotoğrafları çok beğeniyorum, cuma nın şerefine buraya da koyuyorum. bunlar ile ilgili bir kaç tezim var;
1- uslanmaz kızını zaptedemeyen çaresiz babanın durumu
2- baba kız gibi olsalar da, kıza duyduğu hayranlığı gizlemeyen orta yaşlı adamın ne yapacağını bilmez çaresiz durumu, "ah ben 30 larımda ( hadi 40 larda olurdu ama..) olacaktım ki ozaman sen beni görecektin" şeklindeki düşünce balonu... ve yahut "seninle başım dertte, ne yapsam bilmiyorum..." şeklinde de özetlenebilir
3- ayy bu adamda bana yanık ama ben çaktırmıyayım, saf ayağına yatayım, biraz şımarıklık biraz cilve, bir de şeker mi şeker ama bir o kadarda seksi mayomla top peşinde uçuşayım bakalım neler olacak diyen deneyci genç bir kadının cıvıltısı
benim teoremlerimin dışında Woody Allen ın Scarlett a olan hayranlığını ve bu sebeple onu arka arkaya çektiği filmlerde oynattığını biliyoruz, bu fotoğraflarda bu ikilinin durumu sebebi ile çekilmiş fotoğraflar.
not:
1- bu kiraz deseni ilginçtir, girdiği yeri seksileştirir. (bu mayoyu bulduğum yerde almak isterim, süper süper güzel)
2- fotoğrafçıyı bir türlü bulamıyorum. bu sebeple kendisinden özür dilerim. annie lobovitz mi acaba
parasol'e özel arama kutusu
27.3.09
26.3.09
HER ŞEY ZAMANINDA GUZEL
bir çok büyük grup ya da müzisyen senelerdir müzik piyasasında boy gösteriyor... gençliklerinde çok çok popüler olmuşları, olgun yaşlarında da, sanki hala 20 lerindelermiş gibi müzik yapıyorlar. ama maalesef üzülerek söylüyorum ki bunlardan bazıları artık çiğnemekten çürüyen sakız tadı veriyorlar. ben de bunlara tahammül edemiyorum. çünkü kendilerini tekrarlıyorlar, yeni bir şeyler yapmıyorlar. kim mi bunlar? mesela U2 (bir çok kişi oooooooooo aaaaaaaaaaa diyecek biliyorum), bono ve arkadaşlarına ben oldum olası fazla sempati beslemem ama tabii ki irlandalı bir grup olarak söyledikleri protest şarkılarını hariç tutuyorum. ancak günümüzde artık kabak tadı verdiler. radyo da sürekli yeni albümlerinden magnificent adlı şarkı dönmekte. ah be yu tuu, hiç mi bir notanız değişmedi 20 yıldır, hiç mi bi uğraşmaya değer bulmadınız tarzınız üzerinde, ne kadar klişe- ne kadar sıkıcı- ne kadar müsamere şarkısı bu böyle, açıkçası tüylerim diken diken oluyo.. bono yu degrade böcek gözlükleri ile maaaniiiifiiiiiisssssssssınnt die çığırırken düşününce ööğğkk... bunun yanı sıra morrissey de keza aynı durumda. artık göbekli ağır abi görüntüsü ile 1975 li kızların kendisine nasıl asıldığı ile ilgili laasstt night i spoke to bilmemkim tadındaki 20 li yaş şarkıları olmuyor. hele şu barselona şarkısına çektiği klip, amannda aman fecii... benim eski olup da bu eleştiriler dışında tutacağım grup/ müzisyenler hemen aklıma geldiği kadarı ile rolling stones, bruce springsteen olacaktır. tabii ki örnekler çoğaltılabilir ama diyeceğim odur ki öyle eski başarıların üzerine tembellik yapanları yemeyiz, çalışıp didinin bize yeni ve güzel şeyler getirin.. ya da her şey zamanında güzel abilerim ablalarım. ...
YÖRESEL SEÇİMLER
günlerdir, denk geldikçe, araştırma şirketlerinin yerel seçimler ile ilgili olarak yaptığı araştırmalar üzerine kurulu tv programlarına kulak veriyorum. bir umut belki istanbul da ezberler bozulsun, kumdan kaleler yıkılsın, lakin naaa mümkün anladığım kadarı ile.... yani istanbul da badem bıyıklara devam. ama anlamadığım bir şey var ki o da ankara nın durumu. her her her her şeye rağmen melih gökçek (61 miş, şaşırdımmm) önde gidiyor. yahu nasıl olur. ben mi körüm- onlar mı, ben mi garibim- onlar mı... pes doğrusu, hes doğrusu... halimize feci gülesim geliyor, trajik tracciikkk, traciiikommiiikk...
23.3.09
YAPACAK O KADAR ÇOK ŞEY VAR Kİ HİÇ BİR ŞEY YAPAMADIM
önümde tam bir boş gün var diyelim. sabahtan başlıyorum yapmak istediğim şeyleri listelemeye aklımda. sonra önüme alıyorum hepsini. sonra hangisini yapacağıma o kadar karar veremiyorum ki düşünürken düşünürken, birini yaparken öbürü eksik kalacak derken, kendimi hiçbir şey yapmadan durur pozisyonda buluyorum. a aaa, bir de bakıyorum zaman bitmiişş..
ANA KUCAĞI- BABA OCAĞI
ben 11 yaşında, süper- müthiş- şahane- bi eğitim alabilmek uğruna yabancı bir özel okula gitmek sureti ile yatılı okumak zorunda kaldım. hayatımın en en kabus günleri o günlerdi... en az 4 sene boyunca ki düşünürseniz orta 3 öğrencisi iken bile- pazar günleri ağlayarak ki ne ağlamak evden ayrıldım. lojmandaki diğer çocuklar güle oynaya annelerine el sallarken ben deli gibi anneme sarılır, beni gelip ayırmalarını ve servise tıklamalarını beklerdim. sonradan öğreniyorum ki, pazar günleri beni uğurladıktan sonra annem sinir krizleri geçirirmiş. şimdi burada ailesine çok düşkün bir insan olduğum anlaşılmasın... 11 yaşından sonra şu yaşıma kadar sadece 3 yıl annemlerle yaşadım ve bu da hiç eğlenceli değildi... hiç bir zaman anlaşamadım çünkü kendileri ile.... ama burada esas konu şu.. son aylarda annemlere gittiğimde çok mutlu oluyor ve orada bir gece olsun kalmaktan acayip zevk alıyorum. bu hafta sonu da bir gece orada kaldım, ertesi sabah işim olduğu için kalma şartı olarak "eğer 9 da kahvaltı hazır olursa kalırım" dedim. (halbuki her halükarda kalıcaktım aslında). onlarda hemen kabul ettiler, ertesi sabah annem 8 de kalkmış (kendisi kesinlikle bu saatte kalkmaz), babam ise çoktan simitlerimizi almaya gitmişti bile... anne ve babamla halen hiç anlaşamam ama ne olursa olsun karşılıksız sevgi alacağınız tek yer ana kucağı- baba ocağıdır. onlar size her durumda kucak açar ve bağrına basar. yehuuuuuuu......
Subscribe to:
Posts (Atom)