parasol'e özel arama kutusu

7.8.09

bu aralar


son zamanlarda;

- şu gördüğünüz kağıttan atları yapmayı
- buraya bir şeyler saçmalamayı
- burada listesi olan ve olmayan blogları takip etmeyi
- yeni dövme motifleri aramayı
- bayramdaki kaş tatilimi
- yemek yerken sienfeld seyretmeyi
- arctic monkeys in crying lightning şarkısını arabada son ses dinlemeyi
- babamla zaman geçirmeyi

çok çok çok seviyorum.

her zaman;

- fıkra dinlemekten
- forward karikatür okumaktan
- facebook daki videolardan
- benzin istasyonundan sorulmadan camlarımın silinmesinden
- el kol işareti yapmama rağmen önümde duran ya da korna çalan taksi ve dolmuşlardan
- restoran önlerindeki valelerden
- içten davranışlarımı yanlış anlayan insanlardan
- ilgilenmediğim konulardan konuşmak zorunda kalmaktan

hiç hoşlanmıyorum.

çok gıcık birisi olduğum anlaşılmasın diye sevdiği ve sevmediğim şeyleri eşit sayıda sıraladım, sevdiğim ve sevmediğim başka şeyler de çıkabilir. bu liste nereden çıktı derseniz, o da hafta sonundan önce iç dökme durumu...

özgürlüğe dakikalar kalmıştı sevgili dünyalılar. bugün cuma- saat 16:47- hava bulutlu- ortam yapış yapış- küpeler mavi- ayakkabılar topuklu- ojeler kırmızı.

ne diyorsun?

entellektüel camianın renkli kişilerinden tuğrul eryılmaz bugün radikal e leonard cohen konseri ile ilgili bir yazı yazmış. yazısında "dance me to the end of love" şarkısının "dance me" kısmına "f.ck me" koyarak söylediğini ve bunu yapınca da keyfinin yerine geldiğini yazmış. bu küçük oyununu da pornografi merakına bağlamış!! yani "f.ck me to the end of love" ?? ne demek oluyor şimdi? eğer pornografiye o kadar meraklıysan "f.ck me to the end of time" diye söyle!! yani o kadar ki ölene kadar!! ya da ölesiye!! haha.... adam durup dururken bakın nelere maaal oldu. bi de şöyle bir laf vardır ki bunu bu kişi için söylemek yerinde olur herhalde. insanın fikri neyse zikri de odur. (böyle miydi ayy?)

6.8.09

YAŞAMIM BOYUNCA ESEN EN GÜZEL RÜZGAR DÜN GECEKİYDİ

dün geceden sonra kendimi biraz daha toparlamış olarak leonard cohen konserine dair hissiyatımı döküyorum. bu döküntüler tamamen amatör bir dinleyiciye aittir, ahkam kesmek gibi de hiç bir derdim yoktur. aslında dün geceden beri düşünüyorum bu konser ile ilgili bir şey yazmasam mı diye, çünkü benim için ne yazılsa yaşanmışı ile uzaktan yakından ilgisi olamayacak. yine de bir gün geriye dönüp baktığımda hatırlamak isteyeceğim bir hadise olduğundan, izlerini buraya düşmeye karar verdim.

öncelikle çok üzüntülü bir durum sebebi ile ben çok guzel bir yerde oturdum. tam tamına en önden 6.sıra yani en pahalı bilet sırası, çünkü funda nın yaşadığı talihsiz olay sebebi ile konsere gelemeyecek olması onun biletini bana vermesi ile sonlandı. leonard cohen, gözlerimin seçtiği mesafedeydi, beklediğimden daha ufak tefek ve daha yaşlı... maalesef saat 9 da sessiz sedasız sahneye gelerek take me to the end of love ile başladığında, bizim müthiş izleyicilerimiz halen yerlerine oturmamıştı ve bir kaos yaşanıyordu. ne yapsak boş biz hep böyle olacağız! ancak 3. şarkıda herkes yerini bulmuş oturmuş ve çıt çıkarmadan dinlemeya başlamıştı. ekip müthişti, tüm müzisyenler harikaydı, baş vokalist ve leonardın sağ kolu sharon karizması ve küllü sesi ile, diğer iki vokalist ise yumuşacık ve büyülü sesleri ile bizi hipnotize ediyordu.

aslında her şey daha çok konserin 2.yarısında başladı. seyirci leonard'a veda etmenin yaklaştığını görünce bir panik ve can havli ile kontrolü elden yitirdi ve her şarkıdan sonra, dakikalarca ayakta alkışladı, bağırdı, çağırdı, ağladı ve loenard tüm bu sevgi gösterisine mütevazi bir şekilde cevap verdi. galiba 3 ya da 4 bis yapıldı. ben waiting for a miracle dan sonra koptum ve gözyaşlarımı konser sonuna kadar serbest bıraktım. neden? çünkü karşınızda 74 yaşında müthiş bir insan size elinden gelen herşeyi yaparak müthiş şarkılar söylüyor, dünyaca kabul edilmiş bir ozan sizinle öyle bir empati kuruyor ki onun mükemmelliyi karşısında kendiniz çaresiz hissediyorsunuz, şarkılaırn tümü içinizdeki o en kırılgan noktaya değiyor.

konser sırasında şunu düşündüm ki, eğer tanrı seslendirilecek olsaydı bunu en iyi leonard cohen yapabilirdi.

oturduğum yerden dolunayı göremedim ama yaşamım boyunca bana çarpan en güzel esinti- ferah ve huzur dolu, serin ama üşütmeyen- dün geceki esintiydi.


Yeah let's do something crazy,
something absolutely wrong
while we're waiting
for the miracle to come.

not: bu akşam ki konsere de gitmeyi planlıyorum, dün gece gitmediyseniz bu gece mutlaka...
ŞU DURUMDA LEONARD COHEN KONSERİ İLE İLGİLİ SÖYLİYEBİLECEĞİM TEK ŞEY ÇOK AĞLADIĞIMDIR

5 ağustos gecesi saat 24:30

5.8.09

işte bugün O gün... leonard cohen şehrimize geliyor. tam da dolunay gecesinde bizi şereflendiriyor. bundan daha güzel nasıl bir rastlantı olabilirdi? isterse gelsin ve sadece tek şarkı söyleyip gitsin, bu bile beni mutlu edecektir. yıllardır beklediğim anlardan biri inşalllah bugün gerçekleşecek, hadi bakalım belki bu diğerlerine de vesile olur :) leonard cohen in ne kadar yakışıklı bir adam olduğunu görmek ve bilmek lazım, işte bu foto da o sebeple burada...

4.8.09

nick cave yi göresim var

bana bir şeyler oluyor, nick cave yi canlı canlı göresim var. şöyle gelse de o güzel silüeti ve takım elbisesi ile bizlere güzel sesiyle şarkılar söylese. ama kötü tohumları da getirsin, yalnız takılmasın. böyle kimseyi çok sık göresim gelmez ama toprağa mı yaklaştım nedir, ben de anlamadım. kendisi kötü tohumlarını beynimize saçıp oradan bizi yönetiyor olabilir mi? en çok da babe, i m on fire yi dinleyesim var. mercy seat i de söylesin, bir de i m your man i kavırlasa daha ne isterim. do you love me zaten allahın emri olarak gelir. buradan organizatörlere sesleniyorum, getirin nick cave yi de havamızı bulalım. bir bulutlu ve serin istanbul akşamında gel, ya da yağmurla gel :)

o kız ona olmamış durumları!!

kızların arasında ağır dedikodudan sayılan "o kız ona olmamış" durumları konulu geyiğimi açıyorum. hani böyle bulunduğunuz sosyal çevrelerde bildik karakterler vardır. çok samimi olmasanız da bir şekilde birbirinizi bilirsiniz. takip edersiniz. bu sosyal oluşumlar içindeki bazı erkekler size karizmatik gelir, düzgün insan dersiniz, "cool" dur filan. bu erkeklerin yanında hep şöyle -kendinizce uygun bulduğunuz ve sizce nispeten hoş, havalı, farklı, karizmatik kızlar görmeyi beklersiniz. sonra bir gün ilginç gerçekle karşılaşırsınız. o da şudur ki, o erkek yanında evgilisi ile gelir, ve kız sizin hayal ettiğiniz kızla yakından uzaktan alakalı dahi değildir. burada kötü bulma ya da hor görme gibi bir şeyden bahsetmiyorum sadece farklılıktan bahsediyorum. tarz olarak sizin beklediğiniz tarzda değildir. ben bu türden o kadar çok vakkaaa ile karşılaştım ki artık erkeklerin seçimleri ile ilgili olarak hiç bir fikrim olmadığına karar verdim. erkekler ile kızlar arasındaki algılama o kadar değişken ki, ortak ufacık bir noktada bile bir araya gelmek mümkün değil. beğeniler fecii şekilde farklılaşıyor. burada bana sorulacak sorular;

1- bu saçmalık da nereden çıktı?

2- bir çiftin uygun olup olmadığına sen mi karar vericen?

3- insanları tanımadan dış görünüşleri ile değerlendirmeye utanmıyor musun?

4- önemli olan fikren anlaşmaktır cicim, buna ne diyceksin?

5- peki kimya tutmuşsa bir kere bunun önüne ne geçebilir ki?

eğer benim saçmaladığıma inanıyorsanız, etrafınızdaki kızlara sorun ve böyle bir dedikodu yapılıyor mu yapılmıyor mu kendi kulaklarınız ile duyun... bu kızlar arasında süper zevkli bir sohbet konusudur ve ne yaparsanız yapın konuşulması engellenemez bir durumdur.

not:arasıra bir dizi bu türden durumla karşılaşıyoruz, izini buraya koymadan geçemedim.

3.8.09

HANG THE DJ!!! HANG THE DJ!!!!

herkesin bir gece eğlencesinden beklediği farklı şeyler vardır. kimi sadece dibine kadar içip sarhoş olmak, kimi kızları erkekleri kesmek, kimi farklı müzikler dinlemek kimi de bildik müziklere dans etmekten hoşlanır. tabii bunların hepsi bir pakettir de ağır basan nedenler vardır diyorum. ben de sevdiğim müzikleri dinleyip, eğer ortam yeteri kadar gürültülü ise bağıra çağıra çalan şarkları söylemek ve dans etmek için giderim. tüm bunların yanında elimde biram da olur.

bu yaz bir furya ile biz kendimize orta büyüklükte bir tekne bulup her bir kutlama bahanesinde bu tekneyi kiralayıp boğazda gündüz gece gezintiye çıktık. boğaz güzel, deniz güzel, yemekler güzel, bir de ne güzel olmalı? tabii ki müzik. eğer müziği miçolara bırakırsanız muhtemelen serdar ortaç ve hande yener dinlemeye mahkum olursunuz. işte biz bu facia karşısında kendi müziğimizi götürmeyi tercih ettik. ilk gezide, gezinin kardeşimin bir kutlaması da olması sebebi ile, müzikleri yapmak bana görev oldu. benim de canıma minnet çünkü binlerce kötü huyumdan bir tanesi de bilmediğim ve sevmediğim müzikleri dinleyememek. teknede müzik sistemi cd çalarlı bir araba teyibi ve kolonlardan ibaret. bu sebeple cd leri audio olarak doldurup götürmek zorundasınız. ben de oturdum sırf kızların olduğu bir teknede ne çalınır diye düşünüp yavaş ve hızlı müziklerden oluşan bir sürü cd hazırladım. böyle bir şey hazırlarken tabii ki kendi müziklerimi kullandım ama herkesin bildiği ve seveceği şeyleri seçtim. benim hoşlanmadığım bir durumda başkalarının olmasına gönlüm razı gelemezdi. o gece herşey süperdi, kızlar müziklere bayıldı, hiç oturmadan dans ettik. bunun üzerine bir daha ki sefere yine görev bana verildi. hafif hafif bu işin üzerimde yarattığı sorumluluğu hissetmeye başladım. ve sonunda geçen gece kızlı erkekli karışık bir grupta yapılan doğum günü kutlaması için dj ben tayin edildim. öyle acayip bir iş ki... öncelikle öyle ortamın havasına göre müzik değiştirme şansım yok. çekicem cd lere arka arkaya şarkıları ve onlar çalınacak. hal böyle olunca kendimi teknede gibi hissederek hangi şarkıdan sonra hangi şarkı olmalı diye düşünerek, erkekler ne sever, kızlar neye oynar filan falan derken bir çok cd oluşturdum. itiraf etmeliyim ki insanları mutlu etmek üzerine yapılan her iş stres yaratıyor, müzik işi de... neyseki herkes memnun kaldı.

buradan şunu da belirtmek isterim, müzik camiasında isim yapmış bazı insanlar dj lik yapıyor. bazen o kadar dinleyenleri düşünmüyorlar ki kimsenin bilmediği, sadece kendilerini yansıtan şarkıları arka arkaya sıralıyorlar. e o zaman dinleyiciler havaya giremiyor, bu da hoş olmuyor bence. amatör ruhla çalan ve bizi aşşırı şekilde eğlendiren dj lere buradan şerefe diyorum. bunu sadece ben demiyorum bakın the smiths de ne diyor;

Burn down the disco
Hang the blessed DJ
Because the music that they constantly play
IT SAYS NOTHING TO ME ABOUT MY LIFE
Hang the blessed DJ
Because the music they constantly play

tabii ya, bize hayatımız ile- anılarımız ile- gençliğimiz ile- şimdiki zaman ile ilgili bir şeyler diyin de havamızı bulalım !!!

not: uzun şeyler yazıp da sıkıcı olmak istemiyorum çünkü benim de uzun yazıları olan blog yazarlarından okuduğum nadir insanlar var ama ne yapayım yazdım bi kere, okumak şart değil. kısalara beklerim.
bunu yazmak için radikal gazetesinin web sitesini güncellemesini beklemek zorunda kaldım ve sonunda bu gerçekleşti. cumartesi günü kaan sezyum un yazısını okumadıysanız işte buracığa eklenti yapıyorum. her hafta çok gülerek ve severek okuyordum da bu hafta bir tuhaf oldum. çok beğendim. güldürürken düşündürüyor vallahi, allah sizi inandırsın!!

sezyum un yazısı için buraya tik tak.

2.8.09

sanırsınız ki cinnet geçiren aile babası ard arda 5 kişi katletti

şuracıkta oturup takılırken birdenbire yukarıdan feci sesler ve gürültüler gelmeye başladı.. müziğin sesini kıstım, kalbim 100 atmaya başladı. birileri deli gibi böğürüyor.. kulak verdim. kesin yukarıdaki baba cinnet geçiriyor ve evdekileri katletmeye başladı, bir baba bağırıyor, bir kurbanlar çığırıyor. ilk önce feci tırstım sonra aklıma geldi fenerbahçe beşiktaş maçı var. tv yi açtım acaba orada bir şeyler mi oluyor yoksa gerçek bir katliam ile alt altamıyım diye. bir de ne göreyim fenerbahçe penaltı kazanmış. yukarıdaki manyak da "penaltıııı penaltıııı" diye böğürüyormuş. oh bir derin nefes çektim sonra da ben de onlara uyup sussunlar diye kalörifere vurmaya başladım. hahah. canavarla canavar olmak işte buna denir, çıldırtmayın beni ayol, sevinecekseniz de adam gibi sevinin. yanınızdakini kucaklayın, koltukta zıplayın, karınızı öpün ama pliiiiz böğürmeyin!!

sigara sevdası müziğin önüne geçmiş

çoooooooook uzun zamandır gece eğlencesi demek kadıköy demek benim için. gittiğim de tek bir yer var, oraya gitmemin sebebi öncelikle müzik ikincil olarak da tanıdıklarım olması sebebi ile güvenli olması. bu sigara meselesinden sonra ilk kez cumartesi akşamı kadıköy ün yolunu tuttum ve her zaman olduğu gibi arabayı otopark a bıraktım ve barların olduğu sokağa dalınca bir de ne göreyim. herkes dışarıda masalarda oturuyor, barların içi bomboş. ilerileyip de hedefime ulaştığımda da gördüm ki bizim mekan da bomboş, arka bahçesi dopdolu ve bahçede müzik yok!! anlaşılıyor ki kimse müzik için değil de sigara içebilmek için gidiyormuş buralara. bu durumda müzik yapan kişinin motivasyonunu düşünün. kimse yok ve siz bir şeyler çalıyorsunuz, hoş değil. bence bu durum değişmeli, başka formuller bulunmalı.