parasol'e özel arama kutusu

14.8.09

HALF A PERSON !!

















gençlik yıllarından beri bir gariplik var bende.
bon jovi grubunda herkes jon bon jovi için saçlarını süpürge ederken ben insan irisi richie sambora'ya (hemen yukarıda), wham de kızlar george michael için bileklerini jiletlerken ben andrew ridgeley'e (richie ye yapışık), the rolling stones'da kızlar erkekler mick jagger fanatiği olmuşken ben keith richards'a (en yukarıda) kafayı takmıştım. bu iş öylesine değildi. özelllikle richie ve andrew duvarlarımı süsler, defterlerime de, jon ve michael i makas yolu ile egale ettikten sonra, fotolarını yapıştırırdım. keith'e ise içten içe feci sempati besledim ve hala the rolling stones söz konusu olunca kendisinin yeri ben de ayrıdır. o grubun asi kişiliği, çılgın oğlanı, zırdelisi ve kural tanımazıdır. giyimi farklıdır, makyajı harikadır. bence kendisi 10 numaradır. buradan nereye gelicem.?? valla bir yere gelemiycem, zira pek de havamda diilim ama ben çoğunlukla bir nevi diğerinden daha az sevilen ya da arka planda duran, ama aslında içinde ne cevherler barındıran, bıraksan uçacak kaçacak müzik adamlarına takıldım. tabii tüm takıntılarım bunlar diil de daha küçücük bir kız iken ben neden bu arka planlara kafayı takmışım işte bu psişik bi şi olabilir, ee olmayadabilir. ama maksat takılmak olsun, gönüller neşeyle dolsun. işte size bir de kolaj:

last chirstmas i gave you my heart but the very next day you painted it black, so now i can say that you give love a bad name!!! (rezillik!!!)

vur patlasın çal oynasın!!

13.8.09

NAZİLER BU İŞİ BİLİYOR!!

hafta sonu -çoğunluk talebi üzerine- kalpazanlar adlı "nazilerin yahudilere ettikleri" temalı filmi seyrettim. bu filmde şöyle bir nazi işkencesinden bahsediliyor; naziler yahudilere kendi ayak numaralarından daha küçük numaralı ayakkabılar giydirerek koşturuyorlar, bu koşular sonunda ölenler dahi oluyor. ben bunu duyduğumda içim fena olmuştu ama bugün bu türden bir işkencenin ne kadar feci olduğunu daha iyi anladım. neden? çünkü şimdi ayağıma küçük geldiğine karar verdiğim bir ayakkabı ile tüm iş gününü geçirmek zorunda kaldım. ayy ne kötü bi şi. yürüyemiyosunuz, koşamıyosunuz, tuvalete gitmek zorunda kalmıyım diye dua ediyosunuz.

bu işler de tam jazzy nin müzik sorunsalı sebebi ile tamirde olduğu güne denk geliyo. bak bak. şeytan pabucumu bana ters giydirdi !! işte şimdi anlıyorum ki sevgili dünyalılar, ayaklarımıza küçük gelen ayakkabılar ile 2 gün koşsak gerçekten ölebiliriz.

bir de, bile bile lades diye bir durum vardır. bu ayakkabıyı ilk kez giymiyordum ama- türk tarihi gibi - ben de tekerrür ettirmekten geri kalmadım. bile bile lades benim en favori salaklığımdır. her daim lades her daim lades. sonra bi bakmışım elimde patlamış, pat!!

ders almaz mıyım, almam cicim!!! almıyım kalsın.

Thursday goes too slow, I've got Friday on my mind!!

bugün aslında cuma ve herkes yanlış biliyor.

en azından bana göre cuma ve beynimi bugünün perşembe olduğuna ikna edemiyorum, gerçekten. istiyorum ki cuma olsun, herkes neşe dolsun. haftasonu çılgın eğlenceler, ilginç tesadüfler, kitap okumalar, temiz hava almalar, harika ve can yakan müzikler, sevinçler, güzel haberler, hediyeler ve yeni keşifler olsun.

ama gözünüzü seveyim cuma oldu diye friday i m in love çalmasın...

huuuuuuuuuuuuu, umarım mesajlarımı almışsındır ve bu sevgili dünyalına bi kıyak geçersin. göz kırptım. öperim, yine...

12.8.09

bir varmış bir yokmuş

geçen gün roll dergisinde okudum, can yücel demiş ki ; "bana bir varmış bir yokmuş deme, bir varmış de". bunu çok sevdim. günlerdir de aklımın köşelerinde gezip duruyor.

maalesef kimsenin bunu deme şansı yok. masallar bile bir varmış bir yokmuş ile başlıyor. sahip olduğunuz şeyler bir gün elinizde birgün ise değil. bir var bir yok. bunları düşünmek çok üzücü o yüzden çok dramatik örnekler vermiyeceğim ama mesela kediniz bugün var yarın yok, japon balığınız bugün var yarın yok, gençliğiniz bugün var yarın yok, sevdikleriniz bugün var yarın yok.
bugün var olan ve hep var olacak olan şeyler ise eşyalarınız. bebeklik ayakkabılarınız-eğer anneniz sakladıysa- dün vardı bugünde var, 5 yaşındaki fotolarınız dün vardı bugün de var, orta okulda çalmaya çalıştığınız gitarınız dün vardı bugün de var. işin garip tarafı- siz kurtulmadığınız sürece- tüm eşyalarınız ömrünüz boyunca ve sonrasında da hayatlarını devam ettirebilirler.

neden biliyor musunuz? sizlere zamanın geçtiğini ve eski fotoğraflardaki ananelerinizin artık olmadığını, çocukluk arkadaşlarınızın nerede olduğunu bilmediğinizi, gitarınızı çalmak için artık eskisi kadar heyecanlı olmadığınızı, kısacası zamanın geçtiğini, o eşyaları kullandığınız günlerdeki bazı diğer faktörlerin artık var olmadığını göstermek için... geçmişle yüzleşmek pek bana göre değil ama eşyalarımdan da öyle kolaylıkla kurtulamıyorum. ben bakmıyayım ama onlar orda öyle asker şeklinde beklesinler istiyorum.

"şimdi napalım yani" diye soruyosanız, kaybetme ihtimaliniz olan şeylerin zamanında değerini bilin bence. velhasıl bir varmıııııııııış bir yokmuuuuuuş, develer tellal iken pireler berber iken....

11.8.09

kafamı karıştıran bir faith no more konseri var. gideyim mi gitmeyeyim mi gideyim mi gitmeyeyimmi gideyim mi gitmeyeyim mi gideyim mi gitmeyeyeim migideyim mi gitmeyeyim migideyim mi gitmeyeyim migideyim mi gitmeyeyim mi.gideyim mi gitmeyeyim migideyim mi gitmeyeyim migideyim mi gitmeyeyim mi...

10.8.09

NEREYE GİTSEK İZ BIRAKIR?

şimdi bugün bir gazete eki olarak, insanlarda iz bırakan 10 şehrin kısa tanıtımı geldi. bu şehirler;

1- küba- havana - görmedim, pek meraklı değilim
2- rio de jenerio- brezilya- görmedim, beni çekmiyor
3- bankgkok- tayland- görmedim, çekici
4- dubrovnik- hırvatistan- görmedim, yakın bir zamanda göreceğimi hissediyorum
5- semerkand- özbekistan- görmedim, aklıma düştü
6- firueres- ispanya- görmedim, ilgilenmiyorum
7- amsterdam- hollanda- gördüm, 3-5 kez daha gitmek isterim

görüldüğü gibi ben bu yaşıma gelmişim daha iz bırakan yerlerden sadece 1 ini görmüşüm. peh. galiba ben yanlış yerlerde gezmişim. hem de o gezdiğim yerlerden bazıları iz de bırakmış bende. gezdiklerim benim olsun da ben size şunu söyliyeyim ki benim yerim kraliçenin yanıdır :) başkası da ister izini bıraksın, ister yalayıp geçsin hepsi hikaye. bu arada turist olmakla gezgin olmak aradındaki dağlar kadarlık olan farkı da bilmek lazım. gezgin olmak isterdim ama bazen şartlar turist olarak takılmaya el veriyor. sağlık olsun bir dahaki sefere gezgin olurum inşallah.

bu arada insanlar üzerindeki bu güney amerika çılgınlığı devam ede dursun, oraların beni neden hiç çekmediğini artık kendim de merak etmeye başladım. kiminle karşılaşsam "ayy ben en çok küba ya gitmek istiyorum" diyo, "ah ah bi arjantine gitsem" diyo, "brezilya yı görsem gözüm açık gitmez" diyo. ve ben ne yapıyorum, manaaasız bir ifade ile onlara öyle mal mal bakıyorum. "ben istemiyorum" diyorum. yüce tanrım, acaba ben neden buralara gitmek için bir istek duymuyorum, güney amerika firijitimiyim neyim? acil cevaplarını bekliyorum. öperim.