parasol'e özel arama kutusu

29.3.10

meraklısı için 3 günlük londra maceraları

"ayyyyy bir londra da londra, başlıycam senin londra'na!!" diyen sevgili gezegen sakinler  bu yazıyı okumasın! ki bunu anlayışla karşılayabilrim. "neden durup dururken ben londra'ya gittim" diye kendime sorarsam, kendim de bana "sıkılmıştın, bir konser macerası arıyordun, uçak bileti almak için birikmiş puanların ve birlikte takılabileceğin bir arkadaşın vardı" derim herhalde... tam olarak ben de kendimi anlamış değilim zira aslında sıfır param vardı. neyse işte tüm bu imkanlar ve imkansızlıklar bir araya geldi ben de gittim. kısa ve öz şunları söyleyebilirim:

-----sergi köşesi -----------

archile gorky-tate modern -

aslında sergiyi gezmeden önce gorky'i çok iyi bilmediğim için çok da heyecanlı değildim, ancak adam Van'lı bir ermeni çıkınca birden olay ilginç hale geldi. gorky'nin işleri çok soyut ki beni pek cezbetmez ama hikayesi çok hüzünlü. ne olduğu belli olmayan malum ermeni göçü durumları sırasında rusya'ya giden bir sanatçı, hayatının sonunu kendisini asarak getirmiş. maalesef en çok ziyaretçinin geldiği tate modern'de turklerın yaptığı soykırımdan bahsediliyor, insan kendini kötü hissediyor, noolurdu ki insanlar topraklarından ayrılmasaydı, dünya çağında başarılı sanatçılar, müzisyenler bu topraklarda büyüseydi.... neyse  merak edenler için sergi detayı şu, sanatçının kısa özeti ise şurada.

henri moore-tate britain-


henry moore'un heykellerine bakınca aslında basit formların bile çok fazla şey ifade edebileceğini anlıyorsunuz. sadece iki küçük kıvrımla en yoğun duyguyu verebilen heykeller. çok çok güzel bir sergiydi, çok meşekkatli bir iş, el emeği göz nuru, bu insanlar karşısında kendimi çok aciz hissettiğimi söylemeliyim galiba... sergi de işte burada.

chris ofili - tate britain-

nadir bulunan zeeenci ve de genç sanatçılardan biri olan ofili'nin harika ama harika ama harika işleri var yalnız tek sakıncası, her bir tuvalinde koccccaman fil b.okları var, bu durum  3 tuvalden sonra oldukça rahatsız edici olabiliyor, aslında hepsi boncuklar ve simler ile süslenmiş ama ne de olsa b.k b.ktur !!! rengarenk, eğlenceli, neşeli, yaratıcı nefis nefis !!bakınız şu linkteki resimlerde görünen yuvarlak şeyler.

irving penn- national portait gallery-


1960'lardan bu yana çekilen en güzel fotoğrafların ve vogue'un sanatçısı irving penn'in sergisi de müthişti, son 50 yıla damgasını vuran insanların portreleri... hepsi o kadar güzel çekilmişti ki adeta portlerin içinden geçip ruh hallerini görebiliyordunuz. irving penn geçtiğimiz günlerde bu dunyaya veda etti ama bence fotoğrafları bu dünyada çok uzun yıllar hayranlıkla seyredilecek. bu sergi de şuradan izlenebilir.

-konser köşesi --


giriş -- londra'ya gidiş bahanem askında royal abert hall'daki arctic monkeys konseri idi. 40 poundluk biletler çıktığı an tükenince, bizde biletlerimizi günler önce, ikinci elden çok daha yüksek bir bedel ödeyerek almıştık.

gelişme - konser günü giyindik süslendik, hiç yapmadığımız bir şi olan taksi tutma işini, o gecenin şerefine gerçekleştirdik, salona erkenden gittik, kapıda sıraya girdik, sıra bize geldi, biletleri verdik, biiiiiiiiiiiiiiippppppppppp, biletler scan edilemiyor!! amanın!!! görevli bizi ana gişeye gönderdi, ana gişedeki müdür biletlerimize baktı, "bu biletler re-print edilmiş ve ilk sahibinin adını söylemezseniz giremezsiniz" dedi, biz söyleyemedik, bizim gibi söyleyemeyen başka insanlar olduğunu gördük, mağdurlar kümesi olarak bir süre bekledik, bize yardım edemediler, dolandırılmıştık!! shooot!!

sonuç - naapsak naapsak dedik, gişede 25 pound'a bilet satılıyordu, birbirimize baktık, "bas bas paraları leyla'ya bi daha mı gelicez dünyaya" dedik (zaten başıma herşey bu avam felsefe sebebi ile geldi),  biletleri aldık, içeri girdik, ve mutlu son :) :)

arctic monkeys yirmili yaşlarının ortalarında çok genç insanlardan oluşmasına karşın, bence, çok iyi işler yapıyorlar. konserde ne  bir şımarılık, ne de seyirciye yaranma çabası olmaksızın, geldiler bangır bangır çaldılar, sürprizsiz- düz- temiz-tatmin edici bir konser kotarıp, beni çok memnun ederek gittiler, yaklaşık 3 saat yüzümde bir gülümseme ile oturdum, sevdiğim şarkıları çaldılar, baterist matt helder harikaydı, alex turner'ın lirickerine ve bestelerine diyecek laf yok, ayrıca yeni saç kesimi de çok güzel olmuştu.

diğer  köşesi - -

bunların dışında bol bol güzel yemek, bira, shoreditch, rough trade, carnaby filan da falan da hepsi yapıldı. yine gecenin kör karanlığındaki uçak ilen geri dönüldü. tabii ki kızlar çok güzel, erkekler çok yakışıklı ve herkes çok özgün ve özgürdü.

kötü not 1: bugün turkcell den aradılar, ayfon'umdan girilen internet bedeli alarm çaldırmış, ben de paradan yana şans olsa zaten puanla bilet almazdım, şimdi tel faturası ksımetsizliği çıktı. rakamı söylemiycem kimsenin dudağı uçuklamasın!! yine dolandırıldım galiba!!

iyi not 1: ikinci el biletlerimizi aldığımız seatwave bugün bize paralarımzı geri ödeyeceğini söyledi, artık tel faturasına itirazım kabul edilmezse bir kısmını ordan öderim!! pehhhhhh!

nötr not: diyeceğimi unutum

tüm sevgili dünyalılara istedikleri kadar para ve seyahat edecek kadar puan toplamalarını diler, limon satmak için pazara doğru yollanırım!!

    4 comments:

    FUNdy said...

    Yahu benim de bir Ayfon kazığım var. Sorma feci...Bilahare anlatırım.
    Londrada ilim ve irfan yuvası olmuşsun, sanattan sanata atmışsın kendini, ne güzel.

    indis said...

    eee evet, sanat yönetimi master ımı boşuna 5 yılda bitirmedim ben!! sindire sindire sanatla dolmak için :)

    Anti-Kahraman said...

    bu yaziyi daha uzun yazamazmiydiniz, ya da ciltler seklinde felan olabilirdi,hepsini okumadigimi itiraf etme ihtiyaci hissettim,blogun header'i harika bu arada.

    indis said...

    evet uzun bir yazı ama bölümleri belirttim ki merak eden kendi ilgilendiği bölümü okusun ya da sadece görsellere baksın ya da sizin gibi scan etsin ya da diğer post a atlasın. bazen söyliycek çok şey oluyor :) header için teşekkürler :)