parasol'e özel arama kutusu

18.6.10

candy

foto:murat süyür.

bu fotoğraf bu haftaki le cool'un başlangıç fotosuydu ve ben de görür görmez bayıldım!! ayrıca içinde bulunduğumuz teknoloji çağı itibari ile kendi profilime bakacak olursam, gerçekten de neredeyse klavyemi yiyeceğim. hem bilgisayar teknolojisinden çok hoşlanıyorum ama hem de başında çok zaman geçirdiğim için kendime kızıyorum. böyle tuhaf bir ikircikli durum sözkonusu. işte klavyeyi de beyaz bir çikolata gibi yerken hem acayip bir zevk hem de suçluluk duygusu meydana gelir diye düşünüyorum. 
velhasıl sevgili dünyalılar, yine bir cuma günü geldi çattı. haftasonu efes pilsen one love'da takılıcam, ama tabii ki akşam 18:00'den sonra... yoksa güneşin alnında çekilir dert diil- ki ben daha yeni bir yaş daha yaşlanmış birisiyim :) 

not1: itiraf etmeliyim ki her akşam trip de olsam galiba başka bi şi istemem, zira bu beton ve güneş ısısı karışımı beni bezdirmekte, şehire olan sevgimi söndürmekte

not2:murat süyür senden izin almadım ama kusura kalmayasın

17.6.10

kötübahn

blog camiasının aykırı karakterlerinden biri olan- adının açıklanmamasını isteyen arkadaşım- dün yapmış olduğum "das our otoban" şemasına alternatif bir şema gönderdi. yorumsuz olarak yayınlıyorum yoksa yayımlıyor muyum? napıyorum ben allahaşkına?? 

yorum yapmıycam dedim ama söylemeden edemiycem yola düştüğü kıyafeti çok beğendim :) yolun tek yön oluşu da çok doğru, benim şemamda eksikti bu detay! "dönülmez akşamın ufkundayım, vakit çok geç diyebilir miyiz?",  yok yok "hiçbirşey için geç değildir" diyebilir miyiz?? ay ne diycez???

kafam karıştı- kafam karışık- kafam hep karışık mı olucak??

16.6.10

das our otoban

insanlar ile hayvanları ayıran özellikler arasında hep "zeka"nın bahsi geçer ya, aslında sadece zeka demek hafif kalır sanki... duygular, istekler, arzular, talepler, aşk, nefret, kafa karışıklıkları... hepsi ama hepsi bize özgü. bir kuş mesela napıyor? doğuyor, uçmayı öğreniyor, yemek buluyor, yumurta yapıyor, sonra çat ölüyor. diğer bir kuştan nefret ediyor mu? bir kuşa aşık oluyor mu? diğer bir kuşa karşı hırs yapıyor mu? kafası karışıyor mu? offf. her türlü çetrefilli iş bizim başımızda. bu gezegendeki yolculuğumuzda dümdüz, etrafa bakmadan, uzun ve kimi zaman sıkıcı otobanımızda gidemiyoruz. sağda güzel ve heyecan dolu bir dönme dolap, solda nefis kokulu bir çiçek, biraz ileride lezzetli yemekler, sonra rengarenk bir bahçe, nereye gideceğinizi bilemediğiniz bir yol ayrımı, size kol kanat gerecek yüce bir ağaç... hepsi aklımızı çeliyor. tüm duraklara uğrayıp her şeyi tecrübe etmek istiyoruz. e bu da aslında çok gairp değil. gelmişiz bu gezegene bir kere, neden kös kös aynı otobanda gidip duralım. bir de avam tabiri ile "her gün aynı yemeği yer misin? ya da her gün aynı kazağı giyer misin?" diyebiliriz. üstüne üstlük yolun sonunda "yokolmak" olduğunu da bilirken... bakıyorum da bazı insanlar kurmuşlar kendilerini otobanda dümdüz gidiyorlar, bazıları ise benim gibi kafası karışıyor bir çiçek olsun, bir yemek olsun, bir dönme dolap olsun istekleri tükenmiyor. arzuları bitmiyor. arzuladıklarınızı elde edememek nasıl bir duygu? benim en sevmediğim şey! ama bu elde etmemi sağlamıyor! velhasıl sevgili dünyalılar, aşk harika bir şey değil mi? ama bir o kadar da nadir bir şey. "aşka nerden geldin" derseniz, "eee zaten konumuz hep bu değil miydi?" der, kafa karşıklıklarına birebir çözüm olan biraz tarçın, biraz deve tüyü, bir çimdik nane, bir tutam at püskülü ve bir kaşık arı balını karıştırarak için derim. eğer bunu yapamıyorsanız "drive on your safe autobahn with the automatic pilot on!!"

not: sakın o dediğimi içmeyin emi, uydurdum valla, ama siz bir formül biliyorsanız hemen söyleyin!! hemen!

15.6.10

aydaki kız

işte gerçek hayata geri dönüşşşşşşşşşşş. çoktandır şöyle bir konu toparlaması yapmadığımı farkederek minik minik alakasız şeyler söyliyeceğim, hazır olun!! 

* öncelikle resmen 3 gün 3 gece doğum günü kutladım, gerçekten harika idi. tekrar katkıda bulunan herkesi öperim :) ( yılda bir kez ilginin ekseni olmak ruha iyi geliyor, o yüzden "ben yaşgünü kutlamam", "doğumgünü de neymiş" filan demeyin, tadını çıkarın)

* bu hafta minicik, biricik, pekicik blogum parasol'ün header sanatçısı yok, onun yerine çeşitli festivallerin posterlerini koyucam, malum mevsim festival mevsimi, biz de biraz havaya girelim! mesela bu hafta sonu efes pilsen one love var ki ben gidiyorum. en çok kimi merak ediyorsun derseniz de aslında tutkuyla beklediğim bir şey yok, görgüm artsın diye katılım yapıciimmm

* merak edenler, benim için  önce sevinen sonra üzülenler için son dakika haberi geçiyorum! sonunda pikap araparçası işi çözüldü, sevgili araparçam bugün yarın elimde olucak, hem bu vesile hem de kutlu doğum günü vesilesi ile dün kendime vintage'dan iki plak hediye ettim. bir tanesi best of blondie (yaşasın kadın gücü!!), diğeri de foreigner'ın toplama bir albümü. foreigner dinler misiniz? bence harikadır. bu arada önümüzdeki ay hangi plakları alacağımı galiba belirledim bile! the cars ve the police ile devam edeceğim. sanki çok param varmış gibi bir masraf kapısının daha çıkmış olması harika oldu! 

* bu hafta annem yazlık şatomuza uçuyor, bu sebeple biz babamla moda çay bahçesinde çaylarımızı yudumlar, güneşimizi batırırız, tabii babam bekarlığın tadını çıkarmak üzere alemlere dalmazsa!

* bu  haftanın geri kalanından tek isteğim bana spora başlayacak gücü vermesi, başka da bir şeycik istemiyorum, allahım allahım yarabbim ya iştahımı kes ya da içime spor aşkı iliştir, bak ben ettim sen etme!!.

*geçtiğimiz günlerde öğrendiğim bir şey var, o da eskiden birbirini seven insanlardan biri saflığını ve içindeki çocuğu yitirdi mi, o, artık sizin sevdiğiniz kişi olmaktan çıkıyor ve buna seyirci kalmak da çok üzücü oluyor ama sevgili dünyalılar hayat devam ediyor, arzular- istekler- sıkılmalar- üzülmeler-sarhoşluklar devam ediyor..

madem foreigner dedim, en sevdiğim şarkılarını ek yapıyorum. kendini dünyadan çok ayda hissedenler için :) 

14.6.10

flash flash!!

şu an kendi standartlarıma göre oldukça şarhoşum! 4 bira +2 tekila ile saat 1 52 de bunları yazmaya çalışıcam çünkü şimdi yazmak istiyorum,  neden mi? çünkü 13 haziran 14'üne döndü mü benim doğum günüm başlar. geçmişte ne kadar da şaşaaalı kutlarmışım doğumgünlerimi, bir süredir oldukça mütevazi takılıyorum. galiba artık o kadar da önem vermiyorum, ya da "benim doğduğum günden insanlara ne" diyorum! en güzeli doğum günüme trip'te bruce'a dans ederek girdim ve bu da herkese nasip olmaz!

farkında mısınız bilmiyorum ama doğduğunuz günün üzerinizde feci bir baskısı oluyor. "bugünü harika geçirmeliyim", "herkes beni aramalı", "şerefime büyük bir parti düzenlenmeli", "ben etrafta mutlu maymun şeklinde dolaşmalıyım", "bugün çok özel bir gün" diye diye kendimiz üzerinde tuhaf bir baskı yaratıyoruz halbuki doğduğunuz gün aslında çoğu insan için sıradan bir gün. ben de tüm bu gaza gelme durumlarını gözardı etmek adına 2 senedir kutlama yapmıycam derken maaşallah 2 senedir 3 gün 3 gece doğum günü kutluyor oldum. bu vesile ile seneler önce beni dünyaya getiren anneme ve ona yardım eden babama teşekkürü bir borç bilirim. ayrıca doğum günü hediyem bir mücevher ve bunu bana temin ettikleri için ailemdeki tüm fertlere öpücüklerimi yollarım, ayrıca tam da benim sevdiğim gibi bana saat geceyarısı 12 yi vurduktan hemen sonra telefon edenlere "harikasınız" derim ve velhasıl bir doğumgünü de böyle geçer. düşünürseniz binlerce olasılıktan sıyrılarak düyaya gelen bizlerin -şanlımıyız bilmiyorum ama- ayrıcalıklı olduğumuz kesin! mümkün olduğunca bunun tadını çıkarmak gerekir ve bence en güzel doğum günü formülü:  aileniz ile yemek yediğiniz, en sevdiğiniz müziklerle dans ettiiğiniz, üzerinde düşünülmüş bir hediye aldığınız ve mümkünse arzuladığınız birisi ile öpüştüğünüz bir gündür. (öpüşemezseniz üzülmeyin bu sizden kaynaklanan bir şey değildir!), işte sevgili dünyalılar yine bir 14 haziran ve yine bir ikizler burcunun dünyaya fırlatıldığı gün! kucak dolusu indiskiss sizinle olsun, kafa bi dünya sürçi lisan ettiysem affolaaaa!!!

not: o bahsettiğin kişi kim?