parasol'e özel arama kutusu

19.6.09

TESADÜFİ DURUMLARIN FANATİZMİ OLUR MU?

yine düşünüyordum da, fanatik olmanın ve bazı şeyleri savunmanın ne kadar anlamsız olduğuna karar verdim. bu dünyaya gelirken bizim tercihimize bırakılmayuan şeyler neler?

* anne- baba
* ülke
* din
* cinsiyet

e peki eğer biz tercih etmediysek bunların fanatiği olmamız mümkün mü? (burada anne babayı bu kategori dışında bırakıyorum). hepimiz budist, zenci, afrikalı, erkek/ kız doğabilirdik. ve o zaman da bunların savunucusu olabilirdik. benim bu konularda hiçbir taraf olma durumum yok çünkü seçmediğim şeyin nesinin tarafı olucam. bu işler tesadüfiiiii sevgili insanlar, bu sebeple başıma gelmiş olan bazı tesadüflere şükredebilirim ancak. peki hiç mi fanatik olunmaz. bal gibi de olunur. kendi geliştirdiğimiz şeylerin fanatiği olunur, kendi tercihlerinizin savunucusu olunur. bu sebeple ideoloji, takım tutma, müzik ve diğer görsel sanatlar, meslekler ve kişilerin fanatiği olabilirim ama seçmediğim şeylerin olamam. bu iş nerden çıktı diye soran olursa, ben de bilmiyorum. vahi geldi.

hafta sonu bu dünyaya kardeşim olarak gelen bebeğin düğünü var. heyecan tufanı. kardeşler de seçilmez ama gönlünüzce eğitilir. hihihii... şakaaa..

MANDO DİAO- BİR CUMA GÜNÜ İÇİN EN İYİ BAŞLANGIÇ!!!!!!

bakın, her şey bir yana dünyada süper şeyler olmuyo da diil. eğer gerçekten müthiş enerjik, ve delireceğiniz ve kanınızın kaynayacağı bir şeyler dinleyerek bu hafta sonuna girmek istiyorsanız bunları dinleyin. bir dinleyin pir dinleyin sonra tekrar dinleyin. ben şu an kulaklıkla dinliyorum ve ofisin ortasında delirmemek için kendimi zor tutuyorum.

kimdir bu bizi delirten insanlar "mando diao"- hiç bir anlamı olmayan 2 sözcüğün birleştiği çatının altında buluşan yakışıklı isveçliler.

şimdi buraya 3 şarkılarını iz olsun diye koyuyorum, canımız istedikçe dinleriz. hepsi de çok canlı, heyecanlı, hareketli, manaaalı, yeri geldiğinde 70 ler, yeri geldiğinde 80 ler, yeri geldiğinde 2000 ler....


1- DANCE WITH SOMEBODY !!!!!LİLİLİLİLİİİİİİİİİİİİİİİİİ

bu şarkı ilk duyulduğunda bir arkadaşım bana; " bu şarkıyı duyunca aklıma sen geliyorsun" dedi.. ne güzel bir imaj allahım, hihihi yaşaaaşaşşaşaaaaaaaasııııııııın. bugün yine delirdim. kusura kalmayın.

Mando Diao - Dance With Somebody from rooroo on Vimeo.



2- DOWN IN THE PAAAAASTTTTTTTTT


3- GLORIAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA

18.6.09

AH BU ÜLKE

bu ülkede çok garip şeyler oluyor, siz de farkında mısınız? artık öyle haftada bir filan diil sabah öğle akşam farklı gariplikte işler meydana geliyor;

  • fenerbahçe- efes maçında, efes in maç bitiminde 3 sayı ile galip gelmesini izleyen 10 saniye içinde tüm fenerliler sahaya inip basketçileri ve herhalde efesli yöneticileri dövmeye başlıyor, şampiyon olan takım bunu kutlama zevkine dahi sahip olamadan soyunma odasına kaçıyor. sen bütün sene çalış didin paralar harca filan falan, e nooldu sonunda şampiyon oldun diye dayak ye!!
  • 19 yaşlarında bir insan evlilikten sıkıldı diye 17 yaşındaki karısını silahla vurup öldürmüş, yahu bari kendini öldürseydin yiyorsa, neden kızı öldürdün? bakın cahil zihniyete bakın. zaten o yaşta evlenirsen sıkılırsın tabii, ama madem sıkıldın bundan kurtulmak için aklına gelen ilk şey kızı yok etmek mi?
  • sonra nedeni dahi belli olmayan bir şekilde birisi kız arkadaşını öldürüyor, öldürmek ne kelime, kızı parçalara ayırıyor, bunu yapmak için gidip züccaciyeden testere alıyor, ve sonra kızı çöpe atıp gidiyor. bildiğiniz testere, alıyor, kesiyor, atıyor, gidiyor. bu "yıka ve çık" tadında bir şey.
  • trafikte kendisine yol vermeyen sürücüyü enseleyip, durdurup boğazda denize atıyor mesela aklı evel bir şahsiyet ve adam gece vakti boğazda boğuluyor. yahu bırak geçsin, bu kadar hsırlanıcak ne var? beynin var mı? neyin var? hasta mısın?
  • adam karısına hayatı zindan etmiş, kadın dayanamayıp evden kaçmış, adam kadını bulmuş dannn! arkasından vurmuş. ee o zaman sen de çekilebilir bir insan olsaydın. hem kadını kaçır hem de kaçtı diye arkasından vur. yok öyle yağma!!
neyse işte bunun kadar garip binbir olay, binbir gece masalı. binbir gece korku masalı. sado mazo (böyle garip bir sözcük tamlaması vardır) durumlarının ortasındayız da haberimiz yok.bu olayların hepsi öyle doğuda filan gerçekleşmiyor, direk istanbul un göbeğinde PAT lıyor. yani biri spor musabakası sevgili insanlar, guya toplumun her kesimine örnek olacak spor işte bu halde. artık ben de korkuyorum sokakta yürürken, şimdi bir manyak mı çıkacak elinde taramalı tüfekle, eski zamanlardan beni sevmeyen bir insan kapıma mı dayanacak, komşular cinnet geçirip birbirlerini mi doğruyacak? sabah işe gelirken düşündüm de, 2-3 yıldır arabaya biner binmez kapıları kilitliyorum. aynı emniyet kemerini bağladığım gibi. hani kemer bağlı değil ise bir boşluk olur ya, kapılar kilitli değil ise de aynı boşluk oluyor. sonra mesela bir kırmızı ışıkta dururken yanımdan insanlar geçerse hemen kilitleri tekrar kontrol ediyorum. bu ne sapkın bir durumdur? 5 sene önce böyle bir güvenlik mekanizması aklımızdan geçiyor muydu? işte tüm bu durumlar her gün daha da kötüye gidiyor. sanki zombi filmlerindeki virüsün yavaş yavaş herkese yayılması gibi bir şey. vahşet her gün çoğalmakta ve yayılmakta!!!

not: hani şöyle bir geyik vardır ya "bu dünyaya çocuk getirip onu bu kötülüklerin ortasına atmak istemiyorum, bu sorumluluğu alamam" derler. ben bununla dalga geçerdim ama doğru mu acep??

17.6.09

IS THIS LOVE ??? YA DA KARTLARIMI AÇIK OYNADIM


I m willing and able, So I throw my cards on your table! I wanna love you and treat you right; I wanna love you every day and every night: Is this love, is this love is this love that Im feelin?

dedi demin

*******************************************
*********************************

ben de tam bugünlerde bunu düşünüyordum. ben de bob marley gibiyim. içimde bir şey duramıyor. kartlar hep açık... bunun faydasını gördün mü derseniz, valla gerçekten bilemiyorum. birisine gidip açıkça duygularınızı söyleyememenin derdi ve karın ağrısı, gidip açık açık hissiyatınızı dile getirmek ve kartları onun masasına atmaktan daha zor geliyor bana. iç rahatlatıcı olması açısından süper bir durum ancak siz kartları açtıktan 2 gün sonra kendinize kızmaya başlayabilrsiniz, bu bir ihtimal. bu durumun bir yönü de yanlış anlaşılmak olabilir. siz kendinizce, çok naif bir şekilde duygularınızı ifade ederken, karşınızdakinin sizin dediklerinizi sadece ortamın verdiği bir gaz ya da öylesine atılmış bir olta- kaba ve günümüz tabiri ile- olarak algılayabilir. bu en istenmedik durumdur. ben öylesine yapılan her türlü davranışa karşıyım bu sebeple yaptığım herşey çok gerçek oluyor. neyse işte bu kartları açık oynama durumları böyle. kartınızı açık oynarsanız, bol bol hayal kırıklığını da göze almanız gerekir, ama içinizde sizi bir şey kemirmeden yolunuza devam edersiniz. esas konuya dönersek bob marley in bu şarkısı süperdir. harika bir aşk ilanıdır. çok güzel duyguların dışavurumdur. dinlemek isterseniz işte burada.
http://www.youtube.com/watch?v=WIq9x2Cu0Cw

not: imkansızlıklar karşısında yine de tanıştığımıza memnun oldum :)

15.6.09

YANIMIZDA BİRİLERİ ÖPÜŞMEYE BAŞLARSA NE YAPARIZ KILAVUZU

HAHA!! kendim buldum kendim güldüm. bu resim müthiş yahu.

bugünkü konumuz french kissing- fransız usulü öpüşme durumu. etken- edilgen-seyirci olarak bir çok kez bu duruma tanık olunmuştur. biz de haftasonu çok yakından seyirci pozisyonunda tanık olduk. mesela siz bir barda elinizde bira müziğe uygun şekilde salınırken birden ama gerçekten aniden yanınızda bir çift belirip öpüşmeye başlıyor. bu durumda ne yapılması gerekir. çok garip bir durum, çünkü bir yandan çok özel bir şey paylaşılırken bir yandan da bu paylaşma bir topluluğun içinde gerçekleşiyor. bu durumda yapılacaklar şöyledir;

1- sanki etrafta özel hiçbir şey olmuyor ve ortam 5 dakika öncesindekinin aynısı gibi takılmaya devam edilir. müziğin ritmine ayak uydurulur, gözler başka yönlere bakar

2- öpüşme anından itibaren yanınızdaki arkadaşlarınızın kolunu dürtüp gülmeye başlarsınız, öpüşme yarım saat aralıksız devam ederse kendi aranızda "yok artık" filan diyip yine gülersiniz.

3- dibinizde öpüşen çiftin ateşine göre arasıra size de dokunmaları sebebi ile 1 dakika sonra sizi de öpmeye başlıyacakları korkusuna kapılıp çaktırmadan biraz daha arkadaşlarınızın yanına yanaşırsınız

4- "aaaa ayıp yahu evleri yok mu bunların" der, muhafazakar bir tavır sergiler, gergin davranışlarda bulunursunuz ki o zaman siz hiç sevmemişsiniz sevgili sevgililer

5- kendi başınızdan geçen tüm bu durumlar gözünüzün önünden geçer içinizden hem "ne güzeldir be böyle öpüşmek" der, hem de "ayyyyy ne acayip gözüküyormuşum meğer" demeden de duramazsınız. sonra yanınızdaki arkadaşlarınıza bu seriden bir kaç anınızı anlatırsınız.

bakın seyirci olarak dahil olduğunuz bir öpüşme sizi ne kadar çok madde ile başbaşa bırakıyor. benim bu yazdıklarım bir durum tespitidir, insanların özgürce istediklerini yapmaları taraftarıyım ama tabi bizi de dahil edecek kadar yaklaşmasınlar, az biraz kol mesafesinde yapsınlar.

not: eğer bir konserde tam önünüzdeki çift öpüşmeye başlarsa konseri izlemek için sahneye bakmanız gerektiği için ister istemez tüm öpüşme sekansını da izlemiş olursunuz. bu da saçmadır.

14.6.09

DOĞUM GÜNÜ VESİLELERİ

kutlamalar söz konusu olduğunda aileler "kutlayanlar" ve "kutlamayanlar" olarak ikiye ayrılıyor. bu gezegendeki yaşam tecrübeme göre bazı aileler yılbaşı ve doğum günlerini pek önemsemeden geçiyor. hediye almalar, pastalar, hindiler, maskeler, gramafon kağıtları, yemekler olmuyor. bazı aileler ise bütün "özel" günleri içlerinden geldiği şekilde çoşkulu ve vecibelere sadık şekilde kutluyor. benim ailem ikinci grup. kendimi bildim bileli bizde yılbaşı ve doğumgünleri çok şenlikli ve ritüelli kutlanır- aman yanlış anlaşma olmasın anneler, babalar ve sevgililer günü bu "özel" günler içinde değildir. esas konu bugün benim doğum günüm. hayatımda ilk kez bu sene kutlama yapmayacak ve sadece ailemle yemek yiyecektim ancak hafta sonuna denk gelen doğum günlerinin güzelliği bu hedefimi gerçekleştirmeye engel oldu. 3 gün 3 gece kutlamalar yapıldı. 2 gecesi kadıköy bir gecesi aile yemeği ve arkadaş buluşmaları olmak üzere cuma, cumartesi ve pazar çok hareketli geçti. buruk bir tarafı olmasına rağmen çok çok güzeldi. emeği geçenlere teşekkür teşekkür...

kutlamalar geleneğine sahip bir aileden gelen ben, bu geleneği etrafımdakilere yaymaya devam etmek istiyorum, lakin bir ufak hediye, 2 telefon, bir pasta ve 3 mum insanın kendisini özel hissetmesine yetiyor. zaten koşuşturma, hayal kırıklıkları, sinir, stres, beton, trafik, iş, güç ve sevgisizlik içinde geçen bu "modern" hayatımızda bu kadarcık ilgi ve alakayı hak ediyoruz bence.

bu arada eksen de bir şarkı dönmekte; bu modern dünyada; şeker oğlanlar, plastik kızlar, kırık kalpler ve hasta eden boşluk hissinden yoruldum demekte. valla sevgili şarkı yazarı ben de yoruldum ne diyeyim. şu plastik kız meselesi de ilginç bir mesele. ama konu dağılmadan ben bu doğum günü postumu yayınlayayım.

sevgili insanlar, yaş almaktan hoşlanmıyor değilim ancak bir süre sonra vücut ruha ayak uyduramayınca ne olacak bu konuda biraz endişeliyim ee ne de olsa artık yirmili yaşlarda değilim. işte bu şekilde kafiyeli cümleler yazma üstadıyım bir de... herkes kendi doğum gününü gönlüne göre geçirsin. diyeceğim budur.