parasol'e özel arama kutusu

19.12.09

varan'da vandallık

bir önceki resimli postumda bu hafta sonu yapılacaklar içinde "başa gelen çekilir" durumları gibi bir kelam etmiştim ve işte dakka bir gol bir başıma gelenler çekilecek gibi değildi.

sabah annem ve babamı ankara'ya yolcu etmek için sahrayıcedid'deki varan'a yollandım. arabanın içinde servisin gelmesini beklerken babamla turkiye'de insanların artık ne kadar mutsuz, gergin ve bomba gibi dolaştıklarını konuştuk. babam  her gün vapur ile işe gittiğinden, vapurda rastladığı, bir hiç ile ortaya çıkan insan kavgalarından bahsetti. sonra servis geldi. sonra biz arabadan indik. eşyaları aldık. sonra servis gitmeye başladı. sonra biz arkadan koşturup ıslık çaldık. o sırada zaten bizim arabada beklediğimizden haberdar olan ofis görevlisi ofisten çıkmaya tenezzül etti. babam ona bizim beklediğimizi bildikleri halde servisin nasıl hareket ettiğini sordu ve işte o andan sonra herşey koptu. varan vandalı babamın burnunun içine girerek "sana bir kafa atarım görürsün, bekleseydin dışarda o zaman" dedi, sonra ben buna tahammül edemeyerek adamın üzerine yürüdüm. hayatımda ilk kez bi adamı ittim, küfür kıyamet kavga dövüş babamlar servise bindi. ben adamın peşini bırakmadım, onunla ofise girdim, ismini aldım. kendisi o kadar pişkindi ki bana kartını verdi. sonra birbirimize küfrettik ve hakaretler içinde ben arabaya döndüm. hemen varan'ın genel müdürlüğünü aradım kimi bulduysam olayı anlattım ve bunun peşini bırakmayacağımı söyledim. gerçekten de bırakmayacağım. nereyi bulursam oraya şikayet edeceğim. tam da babamla konuştuğumuz vandallık olayları bizim başımıza geldi.

nerede yaşıyoruz? kimlerle yaşıyoruz? aynı topraklarda yaşadığımız insanlardan neden bu kadar nefret ediyoruz? bir cumartesi günü 64 yaşında olan babama 40 yaşında olan bir kendini bilmez hiç yoktan bir sebep ile kafa atmak istiyorsa, bu ülkede yaşadığımız her an bizlere hediye!!

not: bir daha varan ile yolculuk eder miyim... aslaa, vandalın ismini de buradan açıklıyorum metin şağdan, gözüm üzerindeeeee!!!

nott: babama ya da anneme birisi laf ettiğinde kimyamın nasıl değiştiğini biliyordum da bu sefer şiddet de işin içine girecekken bir kaplan parçası haline gelmeme şimdi düşününce şaşırıyorum. bu hale başka birisi için gelir miyim? aslaaaa...

18.12.09


hafta sonu uçuşuna hazır mısınız? 10  9  8  7   6  5    4    3      2     1   sıfıııııııııııırrrrrrrrrr! londra dan arkadaşım geliyor, cuma akşamı kadıköy, cmts sokaklarda sürtmece, avatar, büyük bir pazar kahvaltısı, santral istanbul da master'in son dersi, ve planlanmayan başa gelen çekilir durumları...

bonus

ooohhh işte bir bonus gün!! harikaların harikası ofisimiz bağlarbaşındaki komşularının arasına taşına dursun, biz, nadide çalışanlar bugün beklenmedik bir tatil günü yaşıyoruz!! her türlü tatil güzeldir ama herkesin çalışıp da sizin ense yaptığınız tatilller daha da güzeldir. ben de bunun tadını çıkariciimm izninizle...

ancak içimi burkan bir durum var, o da neden genel müdür tipi yöneticilerin hep acımasız olmak zorunda olduğu!! neden hiç çalışanların mutlu olacağı şartlar yaratılmaz da mutsuz olacağı, köşeye sıkışacağı, lanet edeceği, kaçmak isteyeceği ortamlar oluşturulur. örneğin yeni ofis ile birlikte mesai saatleri değişiyor. 8- 5 olan dünyanın en ideal, en güzel mesai saati 8.30- 5.30 oldu!!! içime donk diye oturdu... sabahları daha kalabalık, öğlen yemekleri daha kalabalık, akşam eve dönüşler daha kalabalık olacak. gül gibi kolayca akan mesai hayatımız zora koşulacak.. kınıyorum sevgili dünyalılar... çalışanları mutsuz edecek tüm uygulamalar için buradan genel müdürlerin kafasına birer yumurta ve isa heykeli çarpmak istiyorum!! yuuuuuuuuuuuuuhhhhhhhhhh...

17.12.09


beklemek; mezun olacağın günü, seyahate gideceğin günü, evleneceğin günü, doğuracağın günü, askerliğinin biteceği günü, iş görüşmesine çağrılacağın günü, sevgiline kavuşacağın anı, uçağın gelmesini, sipariş verdiğin kitabın postadan çıkacağı günü, beğendiğin grubun yeni albümünü alacağın  günü, haftasonunu, yazı, baharı, telefonunun bilinmeyen bir numara tarafından aranmasını...

15.12.09

MURPHY'E MEKTUPLAR

sevgili murphy, bu dünyaya gelen hiç kimsenin kuralları seninkiler kadar geçerli olmadı! insanlık sürdükçe ve dünya döndükçe-ki belki de 2012 yılına kadar- sen hep var olacaksın... bak senin namına ben bir kaç kuralını şuracığa döktürmek isterim;
  • arabamızı her yıkattığımızda yağmur yağar ya da üzerine karga kaka yapar
  • deniz tatiline gideceğimiz o kısacık izin günlerimizde "hasta oluruz" (kızlar için)
  • dişimiz ağrır ağrır, sonunda doktordan randevu alırız ve muayene günü geldiğinde ağrımız geçer
  • cep telefonumuza en ihtiyaç duyduğumuz zamanda şarjı ya da şarzı!!? biter
  • her gün şemsiye yanımızda dolaşırız yağmur yağmaz, ama şemsiyemizi yanımıza almadığımız o gün yağmura yakalanırız
  • akşam yemeğine misafirimiz geldiği an evde ya tüp biter, ya su biter, ya da limon olmaz
  • uzun süre bir yerde beklememiz gerektiğinde bir bakarız ki müzik aletimizin şarjı bitmek üzeredir
  • uzun yolculuklara çıkmadan önce ya midemiz bozulur ya ayağımız burkulur
  • flört etmeye başladığımız karşı cins ile ilk buluşmalarımızda  dudağımızda uçuk, güzümüzde arpacık, yanağımızda sivilce çıkar, saçımızın en inatçı teli kendini göstermek için diğerleri ile birlik olmayı reddeder
işte tam da bu zamanlarda sahip olduğumuz şeylerin ne kadar da değerli olduğunun farkına varır ve bir daha bu ters köşelerde kalmamak için daha dikkatli davranırız. söylesene murphy, sen aslında bize herşeyin kıymetini öğretmek için mi varsın yoksa sadece her işin ters gitmesini mi sağlarsın?

not: senede en fazla 4 gün arabamı yıkamaya veriyorum- bugün mesela- ve hava tahminleri önümüzdeki dört günü yağışlı gösteriyor. M   U   R  P     H    YYYYYYYYYYYYY !!!

bu da londra hatırası!!


londralondralondraaaaaa diye sayıklarken işte bir londra seyahatimi daha sonlandırmış bulunuyorum. kısa kısa notcuklar ile özetlemem gerekirse, gerekli mi? bilmiyorum ama işte şööyle;

* londra artık sabiha gökçen'den thy ile ucuza uçulabilecek ve kalabalık olmaması sebebi ile arka koltuklarda business class konforu ile yatabileceğiniz bir destinasyondur, ancak dönüş uçağı oradan 22 45 olduğu için, ertesi gün benim gibi bi de işe giderseniz, sınırları zorlayan bir yolculuk olabilir!

* benim gibi şanslı iseniz hiç yağmur görmeden dahi gezinebilirsiniz :)

* eğer yolunuz düşer ise muhakkak tate modern'deki "pop life" sergisini görmelisiniz

* yine yolunuz düşer ise national portrait gallery'de "beatles to bowie: the 60's exposed" sergisini görmelisiniz

* eğer gerçekten sergi gezmekten hoşlanıyor iseniz hayward gallery'de "ed ruscha: fifty years of painting" sergisi de görülebilir

* yolunuz düşse bile maalesef royal academy'deki müthiş sergiyi kaçırdınız; anish kapoor... ben son gününe yetiştim harikaydı!!

* aralık ayında oxford street'te adım atmak naaamümkün  ama ne olursa olsun oradaki topshop ve urban outfitters'a muhakkak gidilmeli, ayrıca farklı şeyler bulmak istenirse de carnaby street ve covent garden'daki james street ziyaret edilmesi gereken yerler,

* en güzel ama en güzel şey bence asla burada yaşayamayacağımız bir etkinlik olan hyde park'taki winter wonderland olayı... sadece christmas için yapılan bir aktivite, mükemmel, filmlerdeki gibi... her türlü lunapark eğlencesi, alman beer garten durumları, etler, sosisler, sıcak şaraplar, canlı müzik, küçük küçük alışveriş, temiz ve sıcak suyu olan portatif tuvaletler, asla rahatsızlık vermeyecek bir insan kitlesi (en bulumazı!!) vs, vs...

* son günlerin en hip yeri shoreditch, brick lane, spitalfields market.. 2 gün zaman olsa dahi buralara gidilmeli ve görülmeli, rough trade burada sonra bir sürü vintage mağazası, el yapımı eşyaların satıldığı standlar, yemekler, pizzacılar, cool ve de şahsına münhasır giyinen bir dolu insan.

* her ne kadar ingilizlerin mutfağı yok deselerde ben pub food dan hoşlanıyorum. fish&chips, sunday roast filan falan içimi ısıtıyor, ama zaten londra da tüm restoranlar bence harika dünya mutfaklarından envai çeşit örnek var, tüm restoranlar, barlar, publar tıklım tıkış, 40 gün 40 gece chrismas kutlamaları!!  

* özgür sokaklar, özgür insanlar, güzel kızlar yakışıklı erkekler!!

benim gezi işte böyle gelip geçti...  darısı isteyenlerin başına... şimdi gerçek hayata alışmaya çalışıyorum, her seyahatten sonra sanki hayat yeniden başlıyor gibi oluyor. eşyaları yerleştir, aileni görmeye git, seyahat sonrası arkadaşlarınınla buluş, manikür yaptır, kuaföre git, banka hesabını kontrol et, rejime başla, yeni kararlar al... yahu alt tarafı 4 günlüğüne tatile gittim. tüm bu işler nereden çıktı, üstüne üstlük bu hafta ofisimiz de taşınıyor.. ooohhh 2010 harika bir giriş oluyoo be!!

14.12.09


tüm bir gece süren yolculukların etkisinden kurtulmak için yapılması gereken en faydalı şey; bir su kıyısında, mümkünse güneşin altında yatmak ve kuşların üzerinizden geçmesini seyrederken uykuya dalmaktır.