parasol'e özel arama kutusu

2.2.07

Calling where is my boy?
Have I seen you before
In some kind of a dream?
In a place you've forgotten
A place I've forgotten.
*
*
*
hayatımızın belli bir dönemini paylaştığımız, çok değerli olduklarını düşündüğümüz insanları kaybederiz bi süre sonra, kaybetmeden önce biliriz kaybedeceğimizi.. bu his çok garip.. her birlikte yaptığınız şeyde karşınıza çıkar, sürekli kafanızı kurcalar, kalbinizi yer bitirir ve bi gün gelir tüm yaşananlar bi ruyaya dönüşür. gerçek olup olmadığından bile emin olamazsınız..
*
yiter, yitmek, yitirmek..
(ne guzel bi köksün sen sevgili "yit")

1.2.07

help the aged

belli bi yaştan sonra insanların arasındaki iletişim ortak bi zemine oturabiliyo.. ne demek, şu demek.. mesela ben 15 kardeşim 10 yaşındayken anlaşmamız mümkün diildi ben ergen o çocuk, birbirimizden nefret ederdik.. şimdi ise ikimizde belli bir olgunluğa eriştikten sonra artık arkadaşız.. bu çok şaşırtıcı bir durum diil tabii.. 25 olduğunu düşündüğüm yaştan sonra yaş farkı diye bir durum ortadan kalkıyo gibi sanki.. esas konu aynı yaşta iki insanın ne kadar farklı olabileceği.. özellikle otuz yaşından sonra daha belirginleşen ayırımlar ortaya çıkıyor aynı yaştaki insanlar arasında.. bu tamamen insanın hayatı ile ilgili motivasyonundan kaynaklanıyor bence.. çoğu insan kendisi ile ilgili heyecanını yitiriyo gibi, sonra kendini yaşlı hissediyo, hayatta bazı şeyleri yaşayıp bitirdiğini ve artık mevcut hayatının değişmeyeceğine inanıyor, sonra en kızdığım şey sanki üniversiteden sonra bi şey öğrenmek gerekmediğine dayalı bi anlayış olması çoğu insanın içinde- tembellikten dolayı. 22 yaşında öğreneceğimiz herşey sanki bitmiş oluyo.. e bi de üstüne master yapsan hadi 24 olsun.. çok saçma çok erken.. konu dağıldı. toparlamak gerekirse insan hissettiği yaştadır gerçekten de ve ne hissediyorsa o yüzüne yansır.. dün bi de şu konuşuldu iki insan arasındaki aşkın yaşı yoktur.. birisine aşık olduğunuzda ya da hoşlandığınızda yaşın hiç bi önemi olmaz çünkü gönüldür bu zaten söz dinlemez.. çok kötü bi post oldu farkındayım ama hani umrumda diil...

31.1.07

I WILL SEE YOU IN FAR OFF PLACES

morrissey
bugün önemli bi gün.. unutmamak için buraya iz koyuyorum...

30.1.07

her zaman yatağın sağ tarafından kalkıyorum ama artık soldan kalkıcam, böylece belki ters giden herşeyi düze çevirebilirim.. dün kadıköy beyaz fırından aldığım krokanlı bisküviler ve kepekli galetaları, elimde sıkı sıkı tutmama rağmen, sabah kapı girişinde unutup geldim işe. o kadar sinir oldum ki kendime, poşeti unuttuğuma inanamayıp tekrar jazzy e gittim ve tekrar baktım. ama yoktu tabii.. sonra oturdum masama makyaj yapıcam, makyaj çantam yok.. laneth.. o da beyaz fırın poşetinde kaldı.. daha da sinirlendim.. bugün diğerlerinde de ters başladı ve ters gitmemesi için hiç bi sebep göremiyorum.. oh.. gerçekleri kabul edememe gibi bi problemim var benim- bunu anladım bi süre önce.. mesela, hayır- beyaz fırın poşeti aslında arabada- unutmadım onu ben , ya da hayır- aslında ananem ölmedi -bi yerde yaşıyo, yok -bu o kadar kötü bi ilişki diil aslında filan falan ama gerçek nedir; poşet evde, ananem toprak altında, ilişkilerde kötü ne kelime- feciiiiiiiiiii.. hadi yemek..

29.1.07

GARDEN STATE


hafta sonu garden state i seyrettim ve beğendim.. hayatlarının farklı noktalarında benzer çaresizlikler yaşayan iki insanın birbirlerine duydukları yakınlığın ve sonrasında gelen destek olma durumunun, arkadaşlıkla başlayarak aşka dönen bir ilişkinin anlatıldığı bir film. hayatta yapmak zorunda olduğu şeyler olduğuna kendine inandıran, bu sayede kendini belli kalıplar içinde kalmaya zorlayan ama sonunda bunların hiçbirisini yapmak zorunda olmadığını farkederek sevdiğine koşa koşa dönen bir adam var.. döndüğünde birbirlerine sordukları soru şü "what do we do?" tek başlarına iken ne yapacaklarını bilen insanların bir araya gelmesi ile ne yapacaklarını bilememesi ama esas önemli olanın birlikte belli olmayan bir geleceğe doğru gitmeye karar vermeleri... karşımıza hep seçilmesi gereken 2 yol çıkıyor neyi seçtiğimiz çok önemli, mantığımızın seçtiği mi yoksa kalbimizin seçtiği mi? kim hangisini seçerse ne kazanır ne kaybeder... her halükarda birini görme seçeneğimiz asla olmayacak.. ben insanların kendilerine çerçeveler çizmelerine karşıyım, kendilerini kısıtlamalarına, illa ki belli yönlerde telkin etmelerine.. bırakmak lazım gönlümüz ne isterse onu yapsın.. filmin müzikleri de çok guzel ayrıca coldplay-don't panic var daha ne olsun..

STUART STAPLES KONSERİ

cuma akşamı stuart stapless yeni melek de bir konser verdi. tindersticks in solisti ve beyni aslında.. tindersticks artık yok, stapless 2. solo albümünü yaptı bile.. işte son solo albümündeki şarkıları söylemek için de istanbul daydı. ilgi tahminimden daha fazla, hatta kaliteli denebilecek bir seyirci grubu var. stapless, müziği kadar depresif ingiliz yaşantı halini hal ve tavıtrlarıyla da yansıtan bir müzisyen.. 2002 ya da 2003 deki tindersticks konserinde hiç seyirci ile iletişim kurmadan sahneye gelip gittiğini anımsıyorum... ancak cuma günü kendisi beni şaşırttı. sahneye çıktığı andan itibaren yüzünden gülümseme eksik olmadı.. seyirci bu durumda daha da heyecanlandı ve coştu tabii. genelde türk seyircisinde bi "cool" olma durumu vardır. çok önemli müzik adamları karşısında bile kollarını önde birleştirip bırakın dans etmeyi alkışlamaz bile.. sanki doğduğundan beri bu ortamların içinden çıkmıyormuş ve derin bir müzik bilgisi varmış gibidir. stapless konserinde seyirci beni hayrete düşürdü. bi coşku bi alkış bi tezahurat.. 2 ya da 3 kez bis yapıldı ama 1 tane dışında tindersticks den hiç bi şi söylenmedi.. halbuki hep bekledim ki "her", " bathtime", "can we start again" den bi tanesi bile olsun söylensin.. stapless benzersiz sesi, ingilizlere özgü karizması ve müthiş şarkıları ile çok guzel bir performans sergiledi.. ben çok memnun ayrıldım eminim diğer sevenleri de öyle yapmıştır..

http://www.youtube.com/watch?v=UIef4Z2WBMs&mode=related&search=
iyiki varsın baba.. seni çok seviyorum doğum günün kutlu olsun.