parasol'e özel arama kutusu

9.7.10

çaçaççav

sevgili biricik, pekicik, minicik dünya sakinleri, size bir haberim var. ben yarın tatile uçuyorum. yaz geldi memlekettekiler merak eder, eş dost akrabayı görmek için köyüme bir gidip bir de döneyim. yok yok aslında yaz zamanı denizi olmayan bir tatil benim için pek terch edilir bir durum değil, ama bu yaz bir festival uğruna şukadarcık tatilimin bir kısmını büyyük biritanya'da geçiricem. yani , bol deniz güneş, tembellik, yatmak uyumak yerine bol müzik, bol sergi, bol yürüme,  bol sefalet, bol yolculuk  olan bir hafta geçiricem. bana  şans dileyin de bir sarhoş ingilizin kusmuğu altında kalmayayım :) yediklerim içtiklerim benim olsun ama gördüklerimi dönünce burada pek tabii yazıciim. okumak ya da okumamak ise - sevgili abilerim ablalarım- size kalmış!! ama öyle çabucak kurtulmak yok. oralardan da saçmalamaya devam ederim ben. 

herkes sağlıcakla kalsın.

not 1: bavul zor kapandı

not 2: yarın londra 28 derece

not 3: saçlarım fönlü ayol!

not 4: bu arada kırk yılın başı 1 hafta şehirden gidiyorum kaçırdıklarımı saymam gerekirse;
- imogen heap
- the brand new heavies
- faithless
- grace jones
- seal
-massive attack
- serdar ortaç              (şaka şaka)

buradan da bir festival çıkmaz mı? bal gibi de çıkar. üzgünüm. böyle olması gerekmesdi' başka hafta mı kalmadı eyy yarabbi!!!

not 5: 
hergün yazdım, hergün yazdım
tatil benim de hakkım

8.7.10

tatile giderken feminen ve maskülen eklerine bir göz atalım


yakında bir yolculuğa çıkıyorum. çok yakında. komplike bir yolculuk... içinde bir çok unsuru barındırıyor. hafta başından beri bavulumu nasıl formüle etmem gerektiğine, mc2xg=y mi yoksa (x+z)/y= dx mi olması gerektiğine bir türlü karar veremiyorum. o kadar çaresizim ki neredeyse bu komplike programı yaptığım için kendime kızmaya başlıycam. yok yok şaka şaka, kızmıycam bana biraz surat asıcam. geceleri yatarken gözümde canlandırdığım bavul listesini sizinle de paylaşayım dedim. karşısına da erkekler için olanı koydum. erkekler her açıdan ne kadar sade, yalın, tasasız, taraksız, rahat canlılar. kızlar ise her açıdan komplike, karmaşık, kaprisli, rahatsız, takıntılı, çok eşyalı canlılar. nadiren de olsa erkeklere özeniyorum. detayları düşünmem gerekmeseydi şimdiye çoktan bavuluma neler koyacağımı bilirdim. detayları düşünmem gerekmeseydi şimdiye o kadar çok küpembileziğimkolyemayakkabımtokamçantamkıyafetimmakyajmalzememkremim olmayabilirdi...

tatil notu: şemamız yaz tatili için hazırlanmış olup, kış gelince talep olursa kış şeması da hazırlayabiliriz.

bu tatilin notu: suç sadece benim değil, memlekette havaların ne olacağı belli olmuyor ki, bir yağmur bir güneş. şöyle bir bavul düşünün ki içinde takoz ağırlığında plastik çizmeler ve sandaletler bir arada yanyana duruyorlar.

6.7.10

sirkte miyim? korku tünelinde miyim neyim?? nerdeyim?

sanki medrano sirkinde yaşayan bir dünyalı gibiyim. gün geçmiyor ki bu topraklarda absürd bir şeyler olmasın. biliyorum defalarca bu konular hakkında bir şeyler saçmaladım ama kaynak o kadar zengin ki!! acaba BP ülkemizde de bir absürd madenini delip sonra da kapatmayı mı başaramadı? hergün hergün hergün olmadık şeyler cereyan ediyor. çok değil sadece 1-2 gün içinde okuduğum ya da tanık olduğum absürdlüklerden bazıları;

* vuvuzelllllaaaaaa kavgası: bugün gazetelerde çıktı, gezegeninimizin 60 maçlık vuvuzella macerasın sonrasında ilk vuvuzellaa kavgası bu topraklarda yaşandı. iki takım maç yaparken vuvuzelladan rahatsız olanlar vuvuzellası olanları dövmeye kalktı!! işte hoşgörü, işte kardeşlik!

* eski yönetici cinneti: iki gün önce caddebostan'da yani beyaz türklerin çoğunlukta olduğu kurtarılmış bölgede, bir apartmanın eski yöneticisi apartman toplantısını basarak yeni yöneticiyi ve karısını kurşuna dizerek öldürdü. sebebi iki yöneticinin aralarındaki anlaşmazlık sebebi ile mahkemelik olmaları. işte kin, işte intikam!

* denizde kaya ve balık var şoku: evvelsi gün datça'da güneşlenirken denize giren bir grup irili ufaklı insan birbirlerine "hala hala, kaya var burda denizin içinde" ya da "ablaaaa balık var balık, aaaa balık, çok korkarım amanıın'" şeklinde serzenişte bulunuyordu. "sizleri hayal kırıklığına uğratmak istemem ama farkındaysanız denize giriyorsunuz" demek geldi içimden. işte heyecan, işte sürprizlerle dolu bir deniz!

* yer görevlilerine fırça atan çok bilmiş: dün sabah uçağa binmek üzere uçuş kartlarımızı verdiğimiz genç kız ile orta yaşlı adam arasında kavga çıktı. adam "hanfendi öyle rastgele koltuk numarası aralığı verilerek uçağa alınmaz, önce yaşlılar ve çocuklular diye anons yapıcaksınız, yurtdışında bu işler böyle oluyor!!" diye avazı çıktığı kadar bağırıyor, görevli kız da "beyefendi bana niye bağıtıyorsunuz, gidin kabine söyleyin" diyordu. evet çocuklar ve yaşlılar önden binsin diye bir anons yapılmadı ama koltuk numarasına göre giriş yapmanın mantığını çözemeyen -avrupa görmüş çok bilmişler- var demek ki aramızda! işte kültür, işte sağduyu

en iyisi daha fazla saymıyım. bizim steril ve "öteki"lerden arınmış hayatımızda da güzel şeyler olmuyor değil. bu akşam martha wainwright, perşembe stanley clark, cumartesi air, haftaya çarşamba the coral, sonra latitude, eylül'de tindersticks. allahım şaka gibi yahu!! bu arada son zamanlarda istediğim iki şey oldu, keşke başka bi şi dileseydim dedirticek cinsten... bir tanesi tepemde langur lungur yürüyüp gürültü yapan şahislar aniden taşındı, ikinci neydi hatırlamıyorum. şimdi de başıma kötü bir şey gelmiş olmasın; alzaymır gibi! (amanın tütütütütütü)

not: dün yazdığım sigara kutuları yazısına istinaden santa bora fm harika bir alternatif yayın yaptı. ayrıca sigaranın faydaları da varmış. hepsi için buraya tıktıkıtıktık.

5.7.10

görsel malzemenin karşı koyulmaz etkisi

sigara içmeyi seviyorum. kahveye arkadaş, yemeğe dost, içkiye kardeş, derde tasaya mutluluğa can yoldaşı... ben kendimce tiryaki değilim. öyle içmeyince elim titremiyor, gözüm kararmıyor, sinirim bozulmuyor. şimdi içinizden "hadi canım sen kendini kandırıyosun, tiryakiiiisiiiiin tiryakiiiisiiiin" şeklinde korkunç şarkılar söyleyebilirsiniz ve belki de haklısınızdır ama ben de bu şarkınıza karşılık kulaklarımı tıkayarak "alalallaal loololoooooo duymuyoorumm, duymuyoorumm" diye bağırırım. yani şu jiddi konu dahi sulanıyor ya ben ona üzlüyorum. esas diyeceğim şu ki; hani vakti zamanında "sigara sizi gebertir", "sigara sonunuz olur", "sigara cildinizi bozar", "sigara kötülüklerin efendisidir" şeklinde yazılar yazılıyordu paketlere- ve hala da yazılıyo- da ben bunları pek de ciddiye almıyor, gözardı ediyordum. ammaaa şimdi paketlerin üzerine artık fotoğraf basıyorlar; hasta insanlar, bebekler, çilli eller, ciğerler, böbrekler, envai çeşit gariplikler. işte vallaha da ben bunları görünce bi kötü oluyorum. bu imajlar aklıma kazınmasın mı? her paketi elime alışta daaannnnnn diye vuruyor sonra flashback olarak gözümün önüne geliyor. insanları bu şekilde uyarmanın doğruluğu - yanlışlığı tartışılır ama görsel malzemenini dimağımda yarattığı etkiye ve dolayısıyla bu uygulamanın etkisine kendim adına şapka çıkartıyorum, ama yine de seviyorum seni be, gel bi fırt çekiyim, gel gel!!

not: okuduğum kitapta bir johnnie walker var ki, kedilere yaptıklarını anlatsam görsel flashback'in allahı olursunuz!! anneeee.. korkunç!! 

4.7.10

apart

telaşı olmayan, zamanın sakince ve yavaşça aktığı, meltemin yüzüme deyip geçtiği, serin suların içimi ürperttiği, bakir ve henüz saf topraklarına ayağımı bastığım bir yerdeyim. burası mı orası mı gerçek? burası mı orası mı istediğim, sevdiğim, bildiğim? 

how did we get this far apart?
we used to be so close together
how did we get this far apart?

 bugün farkına varmadan ya da vararak ayrı düştüğüm herşey için, mekanlar da dahil olmak üzere, işte bu sabah şarkısını gönderiyorum. 
iyi pazarlar :)