parasol'e özel arama kutusu

26.3.10

yellow-mellow

anne-baba, ben geldim burada iyiyim. üzerime biraz ince şeyler almışım ama idare ediyorum. yağmur tabii ki yağıyor ama yine de şemsiye açacak değilim !! aslında kalkıp geldim ama az param var, yine de mutluyum çünkü bir sürü mini eteğim yanımda!! bugün bol bol sergi gezeceğim, eğer bir siparişiniz varsa tate'den filan hemen kapıp getireyim :) biliyorum babam çağdaş sanata dayanamaz, bayılır :) neyse, dışarıda sarı bir araba beni bekiyor. önce taşıdığı saksıyı trafalgar meydanına bırakacağız sonra da gezintiye çıkacağız. yok yok merak etmeyin ben kullanmıycam. yaaa eğer ben buraya iltica etsem çok mu kızarsınız az mı?? allahaşkına söyleyin. hemen cevabınızı bekliyorum. aman haaa karar verirken MIND MY GAP....  
yani biliyorsunuz beni..  
öpücük.

25.3.10

işte yine bir yolculuk zamanı... kaskımı giyip, fularımı ve gözlüklerimi takıp, scooter'ıma binip, uçarak uzaklaşacağım. taşıtım çok havalı olduğu için zamanında karşı yakaya varacaiımı tahmin ediyorum. oralarda hava mutedir dalgalı, az yağmurlu 14 derece civarında. şimdilik tüm metro hatları açık, tahminimce kızlar açık ayakkabı bile giymeye başlamışlar. 
sözün özü
I'm going back to 505,
If it's a 7 hour flight or a 45 minute drive,

24.3.10

basit, saf ve karşılıksız- bob marley ikinci hayatta jamaika da, tamam mı?

ayyyy her yerde bu birilerini birilerine everme programları konuşuluyor. tabii ki onlar konuşulmuyacak da ne konuşulacak bre sevgili dünyalılar, parasol mü? gerçekten iredelenmeye, araştırılmaya, sorgulanmaya değer derecede vahim programlar bunlar.... sosyolog abilerim ablalarım deşifre edin şu toplumumuzu (topluluğumuzu) da, siz sağ biz selamat bir huzura erelim. benim anladığım kadarı ile bu birini birine monte etme işinin temel unsuru "varlık"da yatıyor. hayatınızın aşkını bulmak için sormanız gereken sorular; "evin var mı?", "araban var mı?", maaşın var mı?" "bakmakla yükümlü olduğun insan var mı?" eğer bu sorular sağ salim atlatılırsa ooooooh değmeyin keyiflerine.

bu hokkabazlıklar ve maddiyatın geldiği durumu düşününce, ya da bunların hiçbirini düşünmeyip de sadece gerçek aşkı düşündükçe aklıma bob marley geliyor. bir çatının altında, tek kişilik yatağını paylaşmaya razı, her gün ve her gece sevmeye gönüllü, tüm kartlarını açık oynamaya meyilli, hem istekli hem de aşka hazır, sevmeyi ve hoş tutmayı isteyen bir bob marley. bu şarkıyı dinleyince hayalimdeki resim şöyle bir şey; ince uzun rastalı zenci bob, onun sevgilisi zenci ve güzel ben, beyaz kumları olan bir deniz, gece, deniz kıyısında bir bungalow, ılık bir rüzgar, kamp ateşi, bira, regi...

vallahi de billahi de her şeyin basit, saf vekarşılıksız olanı güzel sevgili gezegen sakinlari. işin içine para, kariyer, yaşam tecrübesi, yaşam darbeleri, çakallık, kurnazlık, bencillik ve hırs girdi miydi tat kaçıyor, renkler siyah beyaz oluyor ve maalesef galiba zaman ilerledikçe, yaşlar alındıkça siyah beyaza daha da bir yaklaşılıyor. itiyorum itiyorum, git git giiiit.


23.3.10

giyinme ya da giyinmeme özgürlüğü

 fotoğraf:spencer tunick

giyinme özgürlüğü ile ilgili olarak, bu koordinatlarda yaşayan çoğu insana göre, oldukça serbest bir durumum olduğunu itiraf etmeliyim. gönlüme göre giyinip hatta bir çok zaman fazlasıyla gönlüme göre giyinip sokaklarda, plajlarda, evlerde, okullarda dolaştım. laaaakin son zamanlarda bu mahalle baskısı mıdır, bilinçaltına yerleştirilen muhafazakarlık mıdır nedir "giyinme özgürlüğüme ket mi vuruluyor?" sorusu aklımı kurcalıyor, sokağa çıkmadan önce aynaya baktığımdaki "acaba?" sorusu sıkça kulağımda çınlıyor. bu hiç hoş değil. halbuki bu koordinatların az biraz batı tarafında kimin ne giydiği, ne yaptığı, tercihleri özgürce vücut buluyor.

şimdi bu konuya nerden daldın derseniz, konu şu ki iki gündür, kısa londra seyahatim sırasında ne giysem diye düşünüp duruyorum. burada giyemediğim, en  abuk, en saçma, kendimce en çılgın, en asi, en seksi, en şöyle, en böyle kıyafet ve makyaj kombinasyonlarını düşünüp duruyorum. bu da aslında acınası bir durum. yaşadığım yerde kısıtlanan giyinme özgürlüğümü başkalarının sınırları içinde yaşamaya çalışmak, olayın taa dibine vurmak için çaba harcamak... diyeceksiniz ki her şey bitti bir giyinme özgürlüğümü kaldı? ee kusura bakmayın ama bu hafta böyle oldu :)

not: bir an kendimi şeriat düzeninde yaşayan kadınların  çarşaflarını atıp, seks bombalarına dönüştüğü bir uluslararası uçağın içinde gibi hissettim. pehhh.

22.3.10

seksi ve gizemli bir tavşan olmak sıradan bir insan olmaktan daha iyi gibi ...

büyük kulakların çekiciliği yadsınamaz!!

yetenek, sen nesin gerçekten?

a. 1. Bir kimsenin bir şeyi anlama veya yapabilme niteliği, kabiliyet, istidat: 2. Bir duruma uyma konusunda organizmada bulunan ve doğuştan gelen güç, kapasite. 3. eğt. Kişinin kalıtıma dayanan ve öğrenmesini çerçeveleyen sınır. 4. eğt. Dışarıdan gelen etkiyi alabilme gücü.

BÜYÜÜÜÜÜÜÜK KOCAMAAAAAAAAN turkçe sözlükte yetenek kelimesinin anlamı bu şekilde yazıyor.  nereden çıktı bu yetenek işi derseniz, şöyleki hafta sonları tv de zaplarken, "türkiye'nin yeteneği acun ılıcalı" tarafından halka sunulan yeni bir hizmet olan "yetenek sizsiniz turkiye" adlı yarışmaya denk geliyorum. sonra biraz o kanalda kalıyorum, çünkü gerçekten merak ediyorum türkiye'de nasıl yetenekler var diye. bu arada da aslında kafam çok karışık. yarışmayı izledikçe "yahu yetenek nedir be? ne melem şeydir bu yetenek?" diye sorular soruyorum kendime. açıkçası ben bir türlü karar veremedim. işte sizlere soracağım sorular;

1- yetenek çalışmakla olan bir şey mi? yani çok çalışıp  taklalar atarak basket potasını smaçlamak "yetenek" midir? ya da  grup olarak çalışıp uyumlu bir şekilde dans etmek bir "yetenek" işi midir?

2- iyi taklit yapmak "yetenek"midir? mesela michael jackson dansı ya da bülent ersoy konuşması...

3- 7 yaşında orta düzeyde org çalıp arabesk söylemek nedir?

4- jonglör olmak yetenekli olmanın sonucu mudur?

peki eğer bunlar yetenek ise ki öyle gözüküyor o zaman şu soruları da soruyorum;

1- tabloları milyarlarca dolarlara satılan güzel sanatlar ile uğraşan sanatçıların durumu nedir?

2- mozart, bethoven vb adamlar ne yapmışlardı?

3- sesleri ile insanları büyüleyen şarkıcıların yetenekli olup olmadığını tartışmak gerekir mi?

4- aktör ve aktristler için ne demeli?

vallahi gerçekten ben bu işi anlamadım. ezelden beri "yetenekli" kategorisine soktuğumuz insanların yapığı şeyleri yapan kimse yok bu yarışmada. ezel değişti bizim haberimiz yok! eyyyyyyyyy yetenek söyle bana sen var mısın yoksa sadece bir yanılsama mısın?

notttt: turk halkının yetenek anlayışı yufka yüreklilik ve maadurun yanında olmak ile doğru orantılıdır.