parasol'e özel arama kutusu

5.6.10

vinyl

tabii ki de ben de her tüketim toplumu bireyi gibi  tüketicem, tabii ki ben de her şeyin acısını tüketerek alıcam, tabii ki benim de günün birinde bir pikabım ve plaklarım olucak ve işte oldu! artık bir pikabım var. yo yo yoooo çok para vermedim, 2. el bi pikap aldım önce sürmeyi öğreniyim, sonra sıfırını alırım. ilk 2 saatteki pikap tecrübem, cici pikabımı kadıköy'den eve taşımak ve onu münaaasip bir yere koymak oldu ziraaa kendisinin sürülebilir hale gelmesi için minicik biricik bir parça gerekiyor. sabırsızlıkla bekliyorum ki parçacık gelsin ben de sürüş keyfini yaşayayım... ilk sürüşte kimi mi yanıma alıciiiim??? işte o da sürüş anıları bölümdeeeeeee.... haydi hop, dünyamız neşeli bi cumartesi geçirsin, en güzel deniz taşıtları ile  gönlünüzden gelen yardımları ardınıza koymamanız dileği ileeeeeeeee.....

4.6.10

size ne desem bilmiyorum!

size ne desem bilmiyorum, güzel bir cuma mı dilesem? iyi bir hafta sonu mu?? peki ya sonra? güzel bir ay, güzel bir yaz, güzel bir kış??? neşe mi??  şu an itibari ile hiçbirini yapamayacağım. artık yaşadığımız yerlerde yarın ne olacağını kimsenin kestirebilmesi mümkün değil. bana öyle geliyor ki dönülmez bir yola doğru "gemi" ile yolculuğa başlamış durumdayız. haberiniz oldu mu bilmiyorum, yarından itibaren google yasaklanıyor! ee zaten youtube 2 senedir yasak, sonra sonra artık kendi topraklarımızda öldürülen askerlerin yasını da tutamıyoruz, başka insanlar başka şeylerin yasını tutuyor, hem  artık kimse kardeş değil, kimse dost değil, bu topraklar bildiğimiz topraklar değil. bloglar, twitter, facebook, radyo, tv onlar ne zaman yasaklanacak? korkarım önümüzde artık bunlar var. merak ediyorum, ben bunları hak etmek için ne yaptım? ayrıca siz kimsiniz de benim özgürlüğümü benden alıyorsunuz? anlıyacağınız sevgili dünyalılar, hepimiz aynı dünyanın insanıyız aslında ama sınırlar itibari ile biz diğerlerine göre uzaylıyız! ümitsizim a dostlar ümitsiz!!

aslında bu sabah bir dizi olay olmadan önce ve ben mine kırıkkanat'ın bazı makalelerini okumadan önce sizlere şu foto ile güzel bir cuma dilemeği düşünmüştüm. "sihirli tozlar bu cuma sizinle olsun" diyecektim. ama şimdi diyorum ki, "elimizdeki özgürlükler bir pufff la uçup gitmesin, birileri buna bir dur desin!". 

not: içinde hafta sonu neşesi olanlar kusura bakmasın, tüm bu yukarıdakilere ek olarak, ofisimizin yanındaki apartmandan genç bir kadın sabaha karşı balkondan atlayarak intihar etti ve biz de sabah ofise gelince bu durumun sonucu yapılan prosedürleri yakından görüp bu şokla gün başladık, sonra da google şoku geldi. ne gün ama!!

3.6.10

LOUISE BOURGEOIS: FAREWELL

98 yaşına kadar hiç durmadan çalışmak ister miydiniz? eğer cevap evet ise louise bourgeois'i kendinize örnek alabilirsiniz. 1911'de doğup geçtiğimiz perşembe kalp krizi sonucu ölen  sanatçı louise bourgeois'e buradan hoşçakal demek isterim. hem heykelleri, hem enstalasyonları, hem de çizimleri ile çok yönlü bir sanatçıydı. çok şanslıyım ki 2007'de tate modern'deki retrospektifini gezme şansım olmuştu ve o zaman ona hayran kalmıştım.“The subject of pain is the business I am in,” (acı mevzuuu benim içinde olduğum iştir) demiş bir yerde. ilgilenenler için şurada kendisi ile ilgili güzel bir yazı var.

not: ayrıca tipi ananeme benziyor , jiddiyim.

2.6.10

hayatın müzik hali

bu aralar the police'e takmış durumdayım. radyo dinlemediğim zamanlarda muhakkak the police'den şarkılar dinliyor oluyorum. kendi müzik alışkanlıklarımı düşündüğümde, eğer sadece tek bir grup ya da şarkıcıyı dinliyorsam bunun bir nedeni vardır. mütevazi müzik arşivimden birilerini çekip çıkarıyor isem, bu hiçbir zaman laf ola beri gele değildir. bu durumdan yola çıkarak bu aralar the police dinlememi; 1980'lerin sonundaki hayatıma özlem ( ergenlik, aşk, heyecan, üzüntü, aile baskısı ve bunun arkasındaki kabına sığamayan ben) + geçmişe yolculuk = nostalji olarak formüle edebilirim. sting'i dinlerken, the police zamanında ne güzel şarkılar yaptıklarını ve şimdi bildiğim kadarı ile böyle bir üretkenlik içinde olmadığını görüyorum. bu durum senelere dayalı bir geçmiş olan tüm gruplar için geçerli... hala isimleri var olsa da, aslında onlar hep gençliklerinde ürettikleri şarkılar ile varlıklarını sürdürüyorlar. 20'li yaşlarındaki heyecanları, isyanları, üzüntüleri, aşkları, ayrılıkları, protestoları şarkılarına yansımış ve çok güzel şeyler ortaya çıkmış. bu müzisyenler, kendi hayatlarını düzene soktuklarında, artık bazı şeyleri çözdüklerinde, isyan edecek bir şeyleri kalmadığında eskisi gibi kanları kaynatan şarkılar yapamıyorlar. bu durumu yadırgıyor muyum? tabii ki hayır. ama görüyorum ki, kitleleri peşinden sürükleyen insanlar ne yaparsa gençken yapıyor. bu minvalde ben onların içinde oldukları psikolojiyi merak ediyorum. bu durumu olduğu gibi kabul ediyor ve düzene girmiş hayatlarına devam mı ediyorlar, yoksa aslında 25 yaşında yaptıkları gibi bir şarkı yapabilmek için her sabah gitarlarını ellerine mi alıyorlar? bir zamanlar kocaman kitleleri peşlerinde sürükleyen müzik adamları zaman geçtikçe bunu yeni üretimler ile pekiştiremeyince neler hissediyorlar? düşünüyorum da eğer ben onların yerinde olsam kendimi  oldukça kötü hissederdim. bunun sonucu şu sorunun cevabını merak ediyorum;

küçük hayatlar mı yoksa büyük hayatlar mı yaşamak ...??

not: bu bahsettiğim müzisyenlerin konserlerine gidenlerin beklentileri hep o eski gençlik yıllarında yazılmış bildik şarkıları duymak oluyor. halbuki müzik işinin bir duygu işi olduğunu düşünürseniz, onlar artık "o" şarkıları yazdıkları dönemleri, heyecanları, duyguları çoktaan geride bırakmış oluyorlar ve "o" şarkıları söylemek istemiyorlar ya da şarkıyı değiştiriyorlar. aslında bence kendilerine ve seyirciye karşı dürüst oluyorlar.  ben bunu- ki ben kimim- anlayışla karşılıyor ve emeğe ve yaratıcılığa karşı her zaman saygı ile eğiliyorum. reverans. 

Follow my blog with 

1.6.10

haziran: ayların kraliçesi

bugün 1 haziran... yazın başlangıcı, deniz mevsiminin resmi açılışı, güneşin parlaması, tatillerin, izinlerin, buzzz biraların, yoğurtlu semizotu salatalarının, ege otlarının, neşenin, eğlencenin ayı... benim için ayların kraliçesi. haziran ağacının binbir renkli çiçeğe büründüğü, tropik kuşların dallarında dans ettiği ay... ikizler burcunun hüküm sürdüğü, yaz çocuklarının dünyaya geldiği ay. tüm gezegen sakinlerine kutlu ve mutlu olsun. 
Not: yaşasın kutlu doğum ayı!

31.5.10

ufak bir deniz tatilinden sonra haftaya başlamak kolay oldu, çünkü sanki hafta sonu değil de daha uzun bir süre yokmuşum gibi geldi. artık hava güzel, insanlar güzel, kıyafetler ince, tenler bronz, etkinlikler gani... dünyanın genel durumuna bakıldığında bunlara sahip olmak da oldukça önemli gibi... bu haftaya takip ettiğim blogların birinden afırdığım bir soru ile başlamak istiyorum. 

"eğer başarısız olmayacağınızı bilseniz ne yapmak için bir girişimde bulunurdunuz??"

düşünün, taşının, nedir o yapmaya korktuğunuz şey!
ben de düşünüyorum, o kadar çok ki...