parasol'e özel arama kutusu

25.6.10

sonisphere'i kıskanıyorum, jidden!!


lise yıllarında az mı dinledim judas priest, dio, whitesnake, ac/dc, scorpions, accept, def leppard... hiç bir zaman trash'e kadar uzamadı ama kendi müzik yolculuğumda çok vakit geçirdim bu gruplarla. şimdi bugün, şu an, bu hafta sonu şehrimizde sonisphere gerçekleşiyor, gerçekleşecek (kısmetse) ve ben çok kıskanıyorum. yok, gitmek istedim de gidemedim değil, şu an artık bu tınıları kafam kaldırmıyor ama eğer ki bu tür müziğin takipçisi olsaydım sevinçten uçuyor olurdum. düşünsenize 3 gün arka arkaya kocaman gruplar sahne alacak.  ee bazıları içinden "sen de geçen hafta efes one love' gittin, daha ne kıskançlık yapıyorsun?" diye sorabilir. buna cevabım; 1- onun line up'u sonisphere kadar ağız sulandırıcı değildi, 2- daha da önemlisi heavy metal dineyicisi bir çok başka gruptan farklı, onlar yıllar geçse devran değişse de müziklerine sahip çıkıyorlar, müziklerini yaşam biçimlerinin bir parçası yapıyorlar ve deli gibi eşlik ediyorlar. beni en çok etkileyen de bu sahip çıkma durumu. öyle kimse sahnenin karşısına geçip, kollarını bağdaştırıp, "cool" gözükmeye çalışmıyor, olaya katılıyor!! 

velhasıl, kıskanıyorum işte var mı diyeceğiiiniiiiiiiiiiiiiiiizzzzz.  
\ ıı /

not: hani yıllar yılı herkesin çok sevdiği ama sizin ısınamadığınız gruplar vardır ya, metallica'da benim için onlardan biri. sevemedim gitti bu keretaları. muhtemelen bir şeyleri var ben göremiyorum.

24.6.10

korkunun ecele faydası yok

gök gürültüsü ve şimşekten korkuyorum

buzdolabının geceyarısı çıkardığı sesten korkuyorum

korku filmlerinden korkuyorum

büyümenin ne faydası oldu soruyorum

şair bu şiirinde ne demek istiyor? şair korkuyor. bu yaşına gelmiş, herşeyin somut nedenleri olmasına rağmen korkuyor. 5 yaşında nasıl korkuyorsa şimdi de korkuyor. gecenin 3'ünde yatak odasının içinde şimşekler çakıp gök gürüldediğinde kafasını yastığın altına sokuyor, gece yarısı dolabın buz bölgesinden çaaat diye ses geldiğinde hırsız korkusu ile evi dolaşmaya çıkıyor (bu aslında cesurca yahu!!), asla korku filmi seyredemiyor, zombi filmine denk gelirse gözlerini eli ile kapatıp sahnelerin akıp geçmesini bekliyor, ruhlardan cinlerden zaten her daim feci tırsıyor. demek ki büyümek hiçbir şeye engel değil sevgili gezegen sakinleri, hatta hiç bir şey için çok geç değildir, hatta hatta asla asla demeyin. bu şiirden yola çıkarak küçükken kollarına sığındığım annemin ya da babamın-  içten içe- bunların hepsinden acayip tırstığını ama çaktırmadığını söyleyebilir miyiz? en azından biz farketmediysek de bu da bir ihtimalmiş meğersem. 

not: korkunun ecele faydası yok biliyorum, bir gün zombiler beni yiyecekse bunu engelleyebilir miyim? hayır!

22.6.10

das wienerwald ist absuuurd!

etrafta dolaşan ördek yeşili scooter'ları gördünüz mü? hani üzerlerinde wienerwald yazıyor. ben gördüm ve bu nedir diye merak ettim; "pizzacı mı? kebapçı mı? etçi mi? tavukçu mu? su borusu mu?" nedir bu wienerwald.

neyse bu akşam babam bekar ben bekar felekten bir akşam yemeği çalalım dedik. ver elini wienerwald. muson yağmurları sebebi ile içeride oturduk, menuye baktık sırf tavuk var, demek ki yeşil scooter'lar tavuk taşıyormuş!! babama "sence wienerwald'da ne acaba bilge adam?" dedim, o da şöyle bir baktı ve ingilizce'ye olan müthiş yakınlığı sebebi ile "hmmm, wiener winner demek wald da tavuk olsa gerek, yani almanca'da kazanan tavuk demek" dedi. hay aklınla bin yaşa baba yaa, tabii "kazanan tavuk" çok mantıklı. tavuklarımızı bu keşfin zaferi ile mideye yolladık sonra akça pakça bir garson geldi. babam "bu wienerwald kazanan tavuk demek di mi?" diye çocuğa sordu. o da "hayır efendim, wiener viyana wald'da orman demek, yani viyana ormanları" dedi. neeeeeeeee?????* yuuuuuuuuuuuh!!! yabani tavuk mu bunlar? orman tavuğu mu? nedir? bu ne biçim tavuk zinciri ismi! biz çocuğu ikna etmeye çalıştık "bak yavrum bu kazanan tavuk olmalı, eğer değilse bile siz buna kazanan tavuk deyin, satışlarınız katlanarak çoğalır" dedik. nasıl ama iyi demiş miyiz?

şimdi sevgili dünyalılar,özellikle de marka uzmanı olanlar, türkiye'de wienerwald adlı bir tavuk zinciri ne kadar başarılı olur? peki ya viyana'da?? "hadi bey vinerwald'dan bir piliç sipariş edelim", "hadi baba bize viyenervald'dan kanat söyle", "hadi kurban ara şu vinervaltı'da keyfimizi bulalım". yo yo yo bana pek anlamlı gelmedi. das ist stratejik kontradiksiyon!

21.6.10

yazlık

okullar tatil oldu. hadi 3 ay yazlığa!! diyebilseydim keşke. sanki bir faydası varmış gibi her sene okullar tatil olunca öğrencilik günlerim aklıma geliyor. tabii okulu özlediğimden değil de tatili özlediğimden, yoksa hiçbir okulumu özlemiyorum. öğrenci olmayı hiç özlemiyorum ama kayıtsızca 3 ay boyunca denize girmeyi özlüyorum. hele bir de bütün yıl işe gidip sonra sadece 2 hafta tatil yapma imkanı olunca daha da özlüyorum. ama ne kadar da şaşkınmışız o zamanlarda... her şeyden sıkılırmışız. datça'ya gitmekten, her akşam aynı mekanlarda oturmaktan, her gün jetonlu telefon kuyruklarında beklemekten, her gün king oynamaktan... şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler, vallahide billahide hiç sıkılmam. hergün denizde şıpır şıpır yüzer, karpuz peynir yer, bisiklete biner, bahçeyi sular, eclipse'de bira içer, sorumsuzca yaşamanın tadını çıkarırım. ama işte hayat böyle hain bir şey, ne yapsanız gelip sizi arkanızdan bıçaklayıveriyor. ya da aslında hayat böyle bir şey değildi de üzerine kurulan sistemler bizi bu hale getirdi.

en güzel yaşlarımızda sınavlara girdik
en güzel yaşlarımızda okullara gittik
en güzel yaşlarımızda ciddi işlere başladık
en güzel yaşlarımızda sadece 2 hafta tatil yaptık
en güzel yaşlarımızda boyumuzdan büyük sorumluluk aldık
en güzel yaşlarımızda paramız yoktu
paramız varken özgürlüğümüz yoktu

derken ya bu düzende, ya ben de ya da sizde bir bozukluk var. diyeceğim özlü söz: kabullenmek başarmanın yarısıdır (ki uydurmasyon). söyliyeceğim şarkı: summer it turns me upside down, summer summer summer summer, like a merry-go-round.



not: farkettiniz mi bilmiyorum ama eksenim kaydı bir türlü düzeltemiyorum!!

20.6.10

hadi gel buluşalım, eski köprünün altındaaaa!!

evet efes pilsen one love (kısaca epol diyorlar) geldi ve geçti. ben sadece cumartesi katılımcı oldum ama aslında pazar günü katılmam gerekirdi zira cumartesi aslında the whitest bot alive dışında beni sahne önlerine çekecek bir dinleti yoktu, ama groove armada'yı merak ettiğim için gittim. seyrettiğim gruplar gayet iyiydi ama bence binlerce kişiyi oraya toplayan ve gördüğüm kadarı ile problemsiz sonuca ulaşan organizasyon herşeyden daha iyiydi. tabii ki orası bir festival alanı ve tabii ki sıralar, kuyruklar, kalabalıklar olacak bu sebeple 5 yıldızlı otel konforu bekleyenlerin 5 yıldızlı otele gitmesini öneriyorum. onlarda olmasa biz festival tadında bir şey göremeyeceğiz, o yüzden fazla eleştiri haksızlık olur bence...

ayrıca festival bir yana benim aklımda çalan şey bir yana! üjj bejjj gündür aklımda duman'dan köprüaltı şarkısı çalıyor. arabada bağıra çağıra dinleyip keyfime bakıyorum, geçici biliyorum, ama şimdilik böyle diyorum!!

ölmeden son bir defaaaaaa, yüzünü bir görsem yeter, lililililiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii. allahım yine pazar yine pazar. pazar geceleri içip, dans etmek bayağı bir çare oluyor tatsızlığı ortadan kaldırmaya, tavsiye ederim nöbetçi barınıza müracaat ediniz.

off poff afra tafra!!