parasol'e özel arama kutusu
12.7.07
FREUD DUY SESİMİ
bu sabah 06:06 itibari ile ağlayarak uyandım ruyamın devamı olarak.. çok çok sevdiğim kaza geçirmiş hastanede yatıyordu ve ben bunu telefondan ortak bi arkadaşımız vasıtası ile öğreniyodum ve telefonda bağıra çağıra ağlıyodum. adı "dilkum devlet hastanesi" olan hastaneye gitmek istedim, çok uzak dediler.. eğer ruyam devam etseydi şu an dilkum devlet hastanesindeydim. tabi bi çok ayrıntısı var ruyanın ama ana hatları budur. çok ağladım, çok üzüldüm. ey freud ne demek şimdi bu? bilinçaltım da ne var da ben bu ruyayı gördüm. son zamanlarda çok fazla ruya görüyorum ve hepsini unutuyorum ama bu sefer kalktım kalem kağıdı aldım tüm ayrıntısını yazdım ruyamın, en azından bundan memnunum.. kötü rüya görünce şöyle oluyo hep, sabah ilk iş gördüğünüz kişi ile temasa geçip nasıl olduğunu öğrenmek istiyosunuz... ruya ile gerçek hayatın iç içe geçmesi durumu galiba.. sonra iyi olduğunu öğrenip "ooh" diyosunuz.. tabi rüyanın kahramanı için garip bi durum çünkü onun hayatı zaten olağan bi şekilde akarken birisinin "ruyamda gördüm seni iyi misin?" die sorması kafa karıştırıcı olabilir. dilkum hastanesi diye bi yer var mı acaba?
10.7.07
DEATH PROOF
yeni template imi quentin tarantino ya ithaf ediyorum.. death proof radikalden de iki yıldız alan film. benden 4 yıldız alır; konsept filmlerine bayılıyorum çünkü ve "ölüm geçirmez" de öyle bi şi. işte her yerde okuyoruz tarantino nun 70 lere olan hayranlığı sonucu ortaya çıkmış. belli bi döneme gönderme yapıyo olması filmi ikonik bi hale geitiriyo doğal olarak ve ben bundan çok hoşlanıyorum. yani nedir? seyirciyi o döneme götürebilmek için seçilen stil, sembol, görüntü, müzik vs... ayrıca karakterlerin isimleri tamlama şeklinde anılıyor. JUNGLE JULIA, süper isim ya da STUNTMAN MIKE ... sonra kullanılan arabalar sarı siyah çizgiler, kıyafetler, müzik, filmin başlangıç sahnesi, tarantino nun ayak merakı.. özellikle lap dance sahnesi ne kadar abartısız ama bi o kadar seksi olması. ayağında parmak arası terlik ve yok sayılamayacak göbeği ile BUTTERFLY ın lap dansı, bize illa da topuklu ayakkabı, kırmızı oje ve 36 bedenin seksi olmanın ön şartı olmadığını gösteriyor. sonra kızların küçük kasaba barında eğlenceleri, özendim doğrusu.. Kurt Russell nasıl da cuk cuk die oturmuş rolüne.. birlikte gitmemeniz gerektiğini bildiğiniz halde çekiciliğinden kendinizi alamayıp yapışıp kalacağınız türden bi çekim gücü.. (ben zaten oldum olası bozuk cilt taraftarıyım, bi de yüzüne kocaman yara izi koyunca artık neler olur neler). sonra ikinci bölümde kadının fendi erkeği yendi durumu. yaşasın dişli kadınlar.. bi de dişiliğini gösterme die bi talep var. ne yapılır bu durumda bilemedim. memelerine bant bağlayıp, erkek kıyafeti giymek, saçları kısa kestirmek, bıyık taksak olur mu?? hilary swank e yazdım cevap bekliyorum.
neyse diyceğim o ki death proof a gidin eğlenin.. bi de def bana kıyak yaptı amazon dan soundtrack ini ısmarladı.. oh arabada chick habit dinleyip gitmek gibisi yok.. geçtiğim erkeklerin hırslarını seyretmek bi de... sabahları süper zevkli..
(bu link ten chick habit i dinleyin ne demek istediğimi anlıycaksınız)
http://www.deathproof.net/
neyse diyceğim o ki death proof a gidin eğlenin.. bi de def bana kıyak yaptı amazon dan soundtrack ini ısmarladı.. oh arabada chick habit dinleyip gitmek gibisi yok.. geçtiğim erkeklerin hırslarını seyretmek bi de... sabahları süper zevkli..
(bu link ten chick habit i dinleyin ne demek istediğimi anlıycaksınız)
http://www.deathproof.net/
9.7.07
nasıl geçtiğini unutmamak adına son günlerde gidilen müzik etkinlikleri ile ilgili kısa notlar şöyle zira bir önceki bryan ferry konserinin detaylarını hatırlamadığımı fark ettim.. evrim bi şiler anlattı o konserle ilgili ve ben öyle boş boş baktım;
radar live; yol uzak gelmesine rağmen varıldığında iyi ki gelmişim dedirticek bi mekan ve aksamayan organizasyon. müzik ile alakası olmayıp sadece orada bulunup güneşlenmek isteyen bir grup insan. beirut ile başlayan ve james ile biten guzel müzik. nouvelle vague eğlenceli ama cover söylemeleri sebebi ile kolaycı gibi, beirut özgün ve neşeli, magic numbers guzel müzik ama yemek molasına denk geldi, the rapture dans etmeden durulamaz müzik ve yakışıklı grup elemanları ve james için diycek bi şi yok tabii ki muhteşem de radarlive daki seyirci James i nerden bilecek derken yine de orta ölçekli bir hayran kitlesi. ben james i seyrettim ya artık gözüm açık gitmez demek istiyorum.
blonde redhead; jazz festivali için şaşırtıcak derecede sıkıntılı bir konser girişi (tahmin ederim ki istanbul modernin kaprisleri sonucu oldu.. ), kötü mekan diyemiycem haksızlık olur ama daha iyisi olabilirdi, performans grubu olmadığını kanıtlayan bir blonde redhead, kocaman bi fiş ve bira kuyruğu, gribal enfeksiyon, çok heyecanlandığm ama gayet sönük geçen bi etkinlik gecesi.
bryan ferry: açık havanın her zamanki büyüleyici atmosferi, kolayca mekana giriş, açlıktan sucuk ekmeğe 10 ytl verecek kadar gözümün kararmış olması, ve bryan ferry... nasıl bi silüet, nasıl bi duruş, ne karizma.. birinci yarıda giymiş olduğu pullu ceketi ve sigara pantolunu ile ne kadar da etkileyici ve bir kendi bir dylan şarkıslarını arda arda sıralarken nasıl da büyüleyici. yaş ortalaması diğer etkiniklere göre yüksek olan konserde seyircinin hareketsizliği dışında hiç bi şi brayn ferry konserinin ihtişamına gölge düşüremez. neyseki son 3 şarkıda herkes ayaktaydı ve bryan ı bırakmadık ve 2 kere bis yaptı.. ve ben ne diyceğimi bilemiyorum. ertesi gün biyografisine bakıp kaç yaşında olduğunu merak ettim... babamla yaşıt 1945 doğumlu!! böyle bi duruş bi nick cave de bi de bryan ferry de vardır ve ben ölürüm..
anthony&the johnsons; şan tiyatrosu ne büyüleyici bi mekan ama bu kadar çok kişi için çok boğucu ve kapalı.. bu sebeple çıkışa yakın bi yerde ayakta durmak ile iyi bi şi yaptığıma karar verdim. önce çok şık ve asil die tabir edebileceğim bir küçük orkestranın ardından garip hatta zavallı görünüşlü anthony... utangaç ve çekingen tavırlı sanki heyecandan bayılacakmış gibi bir duruş.. fakat şarkılarını söylemeye başladığında garip bi çekim yaratan ve neredeyse ilahi diyebileceğim bi dinletiye dönüşen konser.. gayet güzeldi, ben beğendim. anthony en çok bülent ersoy u seviyomuş bu arada. youtube da sürekli seyrediyomuş, konsere davet etmek istemiş ama sonradan düşünmüşki bu diva kadın benim gibi süklüm püklüm birisinin konserine neden gelsin.. işte böyle..
bu arada heyecanla beklediğim the dears konseri iptal oldu, hafta sonu masstival var..
radar live; yol uzak gelmesine rağmen varıldığında iyi ki gelmişim dedirticek bi mekan ve aksamayan organizasyon. müzik ile alakası olmayıp sadece orada bulunup güneşlenmek isteyen bir grup insan. beirut ile başlayan ve james ile biten guzel müzik. nouvelle vague eğlenceli ama cover söylemeleri sebebi ile kolaycı gibi, beirut özgün ve neşeli, magic numbers guzel müzik ama yemek molasına denk geldi, the rapture dans etmeden durulamaz müzik ve yakışıklı grup elemanları ve james için diycek bi şi yok tabii ki muhteşem de radarlive daki seyirci James i nerden bilecek derken yine de orta ölçekli bir hayran kitlesi. ben james i seyrettim ya artık gözüm açık gitmez demek istiyorum.
blonde redhead; jazz festivali için şaşırtıcak derecede sıkıntılı bir konser girişi (tahmin ederim ki istanbul modernin kaprisleri sonucu oldu.. ), kötü mekan diyemiycem haksızlık olur ama daha iyisi olabilirdi, performans grubu olmadığını kanıtlayan bir blonde redhead, kocaman bi fiş ve bira kuyruğu, gribal enfeksiyon, çok heyecanlandığm ama gayet sönük geçen bi etkinlik gecesi.
bryan ferry: açık havanın her zamanki büyüleyici atmosferi, kolayca mekana giriş, açlıktan sucuk ekmeğe 10 ytl verecek kadar gözümün kararmış olması, ve bryan ferry... nasıl bi silüet, nasıl bi duruş, ne karizma.. birinci yarıda giymiş olduğu pullu ceketi ve sigara pantolunu ile ne kadar da etkileyici ve bir kendi bir dylan şarkıslarını arda arda sıralarken nasıl da büyüleyici. yaş ortalaması diğer etkiniklere göre yüksek olan konserde seyircinin hareketsizliği dışında hiç bi şi brayn ferry konserinin ihtişamına gölge düşüremez. neyseki son 3 şarkıda herkes ayaktaydı ve bryan ı bırakmadık ve 2 kere bis yaptı.. ve ben ne diyceğimi bilemiyorum. ertesi gün biyografisine bakıp kaç yaşında olduğunu merak ettim... babamla yaşıt 1945 doğumlu!! böyle bi duruş bi nick cave de bi de bryan ferry de vardır ve ben ölürüm..
anthony&the johnsons; şan tiyatrosu ne büyüleyici bi mekan ama bu kadar çok kişi için çok boğucu ve kapalı.. bu sebeple çıkışa yakın bi yerde ayakta durmak ile iyi bi şi yaptığıma karar verdim. önce çok şık ve asil die tabir edebileceğim bir küçük orkestranın ardından garip hatta zavallı görünüşlü anthony... utangaç ve çekingen tavırlı sanki heyecandan bayılacakmış gibi bir duruş.. fakat şarkılarını söylemeye başladığında garip bi çekim yaratan ve neredeyse ilahi diyebileceğim bi dinletiye dönüşen konser.. gayet güzeldi, ben beğendim. anthony en çok bülent ersoy u seviyomuş bu arada. youtube da sürekli seyrediyomuş, konsere davet etmek istemiş ama sonradan düşünmüşki bu diva kadın benim gibi süklüm püklüm birisinin konserine neden gelsin.. işte böyle..
bu arada heyecanla beklediğim the dears konseri iptal oldu, hafta sonu masstival var..
Subscribe to:
Posts (Atom)