nasıl geçtiğini unutmamak adına son günlerde gidilen müzik etkinlikleri ile ilgili kısa notlar şöyle zira bir önceki bryan ferry konserinin detaylarını hatırlamadığımı fark ettim.. evrim bi şiler anlattı o konserle ilgili ve ben öyle boş boş baktım;
radar live; yol uzak gelmesine rağmen varıldığında iyi ki gelmişim dedirticek bi mekan ve aksamayan organizasyon. müzik ile alakası olmayıp sadece orada bulunup güneşlenmek isteyen bir grup insan. beirut ile başlayan ve james ile biten guzel müzik. nouvelle vague eğlenceli ama cover söylemeleri sebebi ile kolaycı gibi, beirut özgün ve neşeli, magic numbers guzel müzik ama yemek molasına denk geldi, the rapture dans etmeden durulamaz müzik ve yakışıklı grup elemanları ve james için diycek bi şi yok tabii ki muhteşem de radarlive daki seyirci James i nerden bilecek derken yine de orta ölçekli bir hayran kitlesi. ben james i seyrettim ya artık gözüm açık gitmez demek istiyorum.
blonde redhead; jazz festivali için şaşırtıcak derecede sıkıntılı bir konser girişi (tahmin ederim ki istanbul modernin kaprisleri sonucu oldu.. ), kötü mekan diyemiycem haksızlık olur ama daha iyisi olabilirdi, performans grubu olmadığını kanıtlayan bir blonde redhead, kocaman bi fiş ve bira kuyruğu, gribal enfeksiyon, çok heyecanlandığm ama gayet sönük geçen bi etkinlik gecesi.
bryan ferry: açık havanın her zamanki büyüleyici atmosferi, kolayca mekana giriş, açlıktan sucuk ekmeğe 10 ytl verecek kadar gözümün kararmış olması, ve bryan ferry... nasıl bi silüet, nasıl bi duruş, ne karizma.. birinci yarıda giymiş olduğu pullu ceketi ve sigara pantolunu ile ne kadar da etkileyici ve bir kendi bir dylan şarkıslarını arda arda sıralarken nasıl da büyüleyici. yaş ortalaması diğer etkiniklere göre yüksek olan konserde seyircinin hareketsizliği dışında hiç bi şi brayn ferry konserinin ihtişamına gölge düşüremez. neyseki son 3 şarkıda herkes ayaktaydı ve bryan ı bırakmadık ve 2 kere bis yaptı.. ve ben ne diyceğimi bilemiyorum. ertesi gün biyografisine bakıp kaç yaşında olduğunu merak ettim... babamla yaşıt 1945 doğumlu!! böyle bi duruş bi nick cave de bi de bryan ferry de vardır ve ben ölürüm..
anthony&the johnsons; şan tiyatrosu ne büyüleyici bi mekan ama bu kadar çok kişi için çok boğucu ve kapalı.. bu sebeple çıkışa yakın bi yerde ayakta durmak ile iyi bi şi yaptığıma karar verdim. önce çok şık ve asil die tabir edebileceğim bir küçük orkestranın ardından garip hatta zavallı görünüşlü anthony... utangaç ve çekingen tavırlı sanki heyecandan bayılacakmış gibi bir duruş.. fakat şarkılarını söylemeye başladığında garip bi çekim yaratan ve neredeyse ilahi diyebileceğim bi dinletiye dönüşen konser.. gayet güzeldi, ben beğendim. anthony en çok bülent ersoy u seviyomuş bu arada. youtube da sürekli seyrediyomuş, konsere davet etmek istemiş ama sonradan düşünmüşki bu diva kadın benim gibi süklüm püklüm birisinin konserine neden gelsin.. işte böyle..
bu arada heyecanla beklediğim the dears konseri iptal oldu, hafta sonu masstival var..
No comments:
Post a Comment