her kitap okumaya başladığımda öyle uykum geliyor öyle uykum geliyor ki, 2. sayfadan sonra kelimeler ağır ağır üzerime çöküyor. ya da bir kitaba başlayabilmek için neyi bekliyorum??
parasol'e özel arama kutusu
4.12.09
bilinçaltı etkileşimleri- seviş-me
son zamanlarda hep işten eve evden uykuya, uykudan işe işten eve evden uykuya filan derken bayağı bir tv izleme işine girdim. aaa, bir de baktım ki ciddi ciddi bilinçaltımı etkilemeye çalışıyorlar. geyik muhabbeti yapılan programlarda sürekli şöyle bir görüş var; "turk dizileri 90 dk oldu, bunun yarısı da sevişme ile doldu!!", "artık tv'lerde sevişme sahnesinden geçilmiyor", "çocukların dahi ayakta olduğu saatlerde sevişme sahneleri gösteriliyor". allasen, hangi sevişme sahneleri? kim kiminle hangi dizide sevişti? ben tv seyrettiğimi zannederken dvd'mi seyrediyomuşum?? sevişmeden kastınız, oyunculuğun sıfır olduğu, öpüşür gibi yapıp aslında öpüşmeme ya da üstünkörü öpüşme sahneleri mi???? eğer bunlardan etkilenecek birileri varsa gerçekten sokağa çıkmasın. ülkede olan olaylar onları feci bir travmaya sürükleyebilir!! bir de bir de biz tutti frutti ile büyüyen, yasemin evcim miydi neydi onun erotik aerobiği ile spor yapan insanlarız, iki tane sevişir gibi yapma ama sevişememe sahnesinin topluma zararlı olduğuna kimi inandırabilirsiniz? yavaş yavaş beynimizi yıkayın, yakında sözde sevişen bu oyuncuları sokakta taşlama seansları başlayacaktır!!
3.12.09
2.12.09
aralık'a mektup
sevgili aralık,
uzun lafın kısası senin de avantajların ve dezavantajların var ve diğer aylar içinde de ayrı bir yerin... herşeye rağmen ben renklenen vitrinleri, ışıldayan sokakları, süslenen ağaçları, alınan hediyeleri ve ailecek yenen yılbaşı yemeklerini çok seviyorum. sen şehrimize ayrı bir güzellik getiriyorsun ammaaaa bir türlü gökyüzü ile anlaşıp yılbaşı gününde kar yağdıramadın. hadi bak bekliyoruz, kartpostalları haksız çıkartmayın, birlik olun yağdırın şu karı!!neyse dediğim gibi senin işin zor. kolay gelsin der gözlerinden öperim.
sevgiler ve selamlar,
1.12.09
beyrut hatırası
beyrut beyrut, bir zamanlar doğunun paris'i dedikleri beyrut. bence bu lafı etmelerinin sebebi, arap dünyasının yaşam alışkanlıkları açısından gavuru olduğu için, ama tabii tamamen uyduruyorum. öncelikle şunu belirtmek isterim ki benim sandığımdan çok farklı bir şehirdi beyrut. pis değil, beyaz entarili adamlar, siyah peçeli kadınlar değil, korku değil, güvensiz değil, kurban bayramının kesik koyunları değil... değil de değil. özetle beyrut benim gözümden şöyle bir yerdi:
- insanlar, yaşam, kültür: beyrutta çok çok güzel, şık bakımlı kadınlar ve bu kadınlara öküz gibi bakmayan, gözleri ile taciz etmeyen yakışıklı ve medeni erkekler yaşıyor. türbanlı kızlar dahi tayt ve mini etekle dolaşıyor!! tip olarak aynı ama aynı bize benziyorlar yani karışık... sarışın var, esmer var, kumral var, yeşil gözlü, mavi gözlü var, hepsi var. ayrıca mimik ve vücut dili olarak da aynı biz. dolayısıyla ben bu insanların arapça konuşmasını yadırgadım. ama aslında onlara çok yakışıyor ve karar verdim ki arapça çok güzel bir dil, önemli olan kimin ağzından çıktığı !! kültürel olarak karışık bir topluluk müslüman, hiristiyan, ermeni, musevi, budist hepsi bir arada yaşıyor. hemen hemen herkes ingilizce ya da franszıca biliyor. çok içten, yardım sever ve samimi insanlar. türkleri seviyorlar!!! vllahi billahi!! tesadüfen girmiş olduğumuz bir ermeni mahallesinde herkesin türkçe konuştuğunu görünce kalakaldım ve bu insanlar ile konuşunca onların 1915' lerde türkiye'den sürülen ermenilerin çocukları ya da torunları olduğunu öğrendim. onlar kendilerini "adanalı", "iskenderunlu", "istanbullu" diye tanıtıyorlar! bu durum karşısında utandığımı itiraf etmeliyim. vatan dedikleri yerden zorla gönderilmiş, başka diyarlarda yaşamaya çalışan yoksul insanlar...
- trafik: bu kadar medeni bir toplumun nasıl bu kadar çılgın bir trafiğe sahip olduğunu ben çözemedim. deli gibi araba kullanıp, hiçbir kurala uymayıp, sürekli ama gerçekten sürekli korna çalıyorlar. trafik lambası yok denecek kadar az. arabalara bakıldğında da burada göremeyeceğiniz kadar mega lüks arabalar ve neredeyse hurdaya çıkacak kadar eski arabalar var. toplu taşıma yok sayılır. olan otobüslerde 1970'lerden kalma
- yemek, içmek, eğlenmek, müzik: çoğunlukla baklagil, et ve yeşillikten oluşan nefis bir mutfak kültürleri var. arak dedikleri rakıları, almaza marka lokal biraları var. bunun dışında çok tükettikleri ama bence iğrenç olan gülsuyundan hazırlanan bir içecekleri var. güzel restoranlarda yemek yemek bize göre dah ucuz. müzikleri bildiğimiz arap müziği ve darbukanın ağırlığı sebebi ile her yerde göbek atasınız geliyor. ayrıca her türlü müziğin çalındığı barların olduğu sokaklar mevcut. hafta sonları sabaha kadar dans yani!!
- alışveriş: lokal bir şeyler almak, kapalıçarşı tarzı yerlerde gezmek gibi bir hedef koyarsanız bunu gerçekleştiremezsiniz çünkü öyle bir yer yok. bizdeki gibi bolca avrupa ya da amerika uyruklu marka var. dolayısıyla alışveriş yapacak bir durum söz konusu değil.
- mimari: iç savaşta yıkılmış, hasar görmüş, kurşun ve füze yemiş bir çok eski bina, yenilenmeye çalışan bir şehir, milyonlarca dolara satılan gökdelen katları, gaziantep ya da mardın'de de bolca gördüğümüz sarı taş, palmiyeler, perde ile örtülen büyük balkonlar, bu balkonlarda güzel bitkiler, yeşil panjurlar, eski akdeniz mimarisi ile yeni gökdelen mimarisinin karışımı...
- para birimi: lübnan pound'u ama dolar da lokal para gibi, her yerde kullanımda..
- güvenlik: her ne kadar bir çok yerde silahlı lübnan askeri görseniz de bu durum hiç rahatsız edici olmuyor. şehre indiğim andan ayrılana kadar güvenlik ile ilgili bir tek şüphem bile olmadı, zaten suç ornaı en düşük ülkelerden biri imiş. ne hırsızlık, ne sözlü taciz, ne ıssız sokaklarda korku... hiçbiri yok, endişeniz olmasın.
bunlar dışında kadın erkek türk dizileri ile kafayı bozmuşlar, herkes aşkımemnu, asi ve gümüş seyrediyor. sigara her yerde ama heryerde içiliyor ve paketi 2 TL, yani içilmesin de ne olsun?? belediye otobüsü, dolmuş, havalimanı, restoran, bar her yer her yer sigara dostu. insan her şeye ne çabuk alışıyor, daha 5 ay önce restoranlarda sigara içen ben beyruttaki sigara özgürlüğüne aldanıp içtim de içtim ama yadırgadım da!! ayrıca nargile çok çok çok ama çok yaygın. herkes tüttürüyor.
velhasıl "eee yani gidelim mi, napalım?" diye sorarsanız ben de şöyle derim "vizesiz gidebileceğiniz, nispeten ucuz ve yabancılık çekmeyeceğiniz, kolay ulaşılabilen (1.5 saat uçak) güzel bir şehir. yazın giderseniz şehirde denize de girersiniz ve bu kışın gitmekten daha eğlenceli olabilir, gidin görün". sonra siz bana "bir daha gider misin?" derseniz ben de size "galiba gitmem, 3 gün yeterli idi" derim.
not: tüm gezi boyunca lonely planet'in "syria& lebanon" başlıklı kitabını kullandık ve tüm yönlendirmelerinden feci memnun kaldık. tavsiye ederim!
30.11.09
tomorrow, will it really come??
beyruttan bir kare
işte sevgili dünya vatandaşları bir yolculuk, bir tatil, bir kendini bulma, arkanda bıraktıklarını unutma, bir rutinden uzaklaşma seansı daha sona ermek üzere. ilginç bir diyara seyahat etmiş olmanın verdiği garip duygular ile, bu seyahate ilişkin bir kaç not ve fotoğtrafı buralardan paylaşacağım ama henüz kendime gelmiş değilim. doğunun kaderi midir, evrenin düzeni midir nedir bilmiyorum ama doğuya giden ve oradan gelen tüm uçaklar garip saatlerde yol almakta. gidiş gece yarısı- dönüş ise sabaha karşı gerçekleştiği için, hiç uyumadan bu sabah saat 6 da eve varabildim ve bu da bünyemde bazı uyumsuzluklara sebep oldu!! velhasıl gezi notları toparlanmayı bekleyecek.tatilden önce işyerindekiler ile yaptığımız geyik şöyleydi; "acaba pazar günü tatil olunca pazar sendromu atlatılabilir mi?" bu soruya zamanı gelmişken cevap veriyorum "HAAAAAAAAAYIIIIIIIIIIRRRR". böylece şuna karar verdim ki işe ya da okula başlamadan önceki hergün pazardır. bu da bizi morrissey'in "everyday is like sunday" şarkısına referans verdirtebilir. tatiller bitiyor, seyahatler sonlanıyor ve neymiş? sayılı gün çabuk geçiyor. bloglara neler yazılmış, posta kutusuna neler gelmiş, kim neler twitlemiş, facebook da neler olmuş, çamaşır,bavul, erzak alışverişi, aile ziyareti derken tampon olarak koyduğum bu günün de sonuna geldim. yine morrrissey'den bir şarkı ile bu zırvalıklara bir son veriyorum. eid el mubarek!!!
Tomorrow
Will it really come ?
Tomorrow
Does it have to come ?
Tomorrow
It's surely nearer now ?
You don't think I'll make it
I never said I wanted to !
Well did I ?
Will it really come ?
Tomorrow
Does it have to come ?
Tomorrow
It's surely nearer now ?
You don't think I'll make it
I never said I wanted to !
Well did I ?
Subscribe to:
Posts (Atom)