parasol'e özel arama kutusu

29.8.09

özgürlük mü gelecek mi

son zamanların en gözde konusu bireylerin özgürlüğü. herkes özgür olmak istiyor. kimse bir şeylere bağlı kalmak istemiyor. kimse hayatına başkalarının karışmasını istemiyor. malum artık hayat şartları o kadar kolay ki, herkes kendi başına hayatını idame ettirebilecek durumda. tabii özgürlüğün birinci kriteri ilişki durumları dolaylı ikinci kriteri ise para. insanlar özellikle uzun süreli ilişkiler yaşadıktan sonra özgür kalıyorlarsa bir daha onu bırakmayı hiç istemiyorlar. karışan yok görüşen yok suçluluk yok, hesap verme yok yok da yok. bunun karşılığında ne var? bir bağlılık durumu, verilen sözler, kısıtlanan hayatlar, heyecansız geçen günler, formaliteler, başını alıp gidememeler... ben şuna karar verdim ki özürlüğümüzün büyük bir bölümünden vaz geçebilmenin en önemli nedenleri gelecek kaygısının minimuma indirilmesi, güvende olma duygusu ve yalnız kalma korkusu. bir elin nesi var iki elin sesi var durumları.

özgürlük o kadar güzel ki onu elde etmek o kadar zor ki onun tadı o kadar nefis ki sanki hiçbir şeye değişilmez gibi geliyor amaaaa bir de gerçekler var, gelecek, yanızlık, yaşlılık, hastalık, zor günler filan falan.. neden illa hep hayatımızda iki yol var ve hangisini seçersek seçelim ikisinin de iyi ve kötü yanları var? neden seçtiğimiz yol hep hep en avantajlısı olamıyor? illa bizi zorlıycaksınız di mi? düşünmek zararlı bi iş.... velhasıl ben şimdi için şimdi mi yoksa gelecek için şimdi mi durumları için ne yapılması gerektiğini bir türlü çözemedim.

not: sanki ilişkiler baş belasıdır demişim gibi anlaşılmasın, aşk en güzel şey ama ömrü bir ömür olmayabilir :)

gün ışığı temizleme

bu hafta vizyona giren günışığı temizleme şirketi adlı filme dün akşam gittim ve kendi çapımda 10 üzerinden 7 verdim. aslında neden 10 üzerinden 10 vermedim diye düşünüyorum çünkü aksayan, rahatsız eden hiç bi şi yoktu yani eğer bu bir buz pateni değerlendirmesi olsaydı, teknik puan 9 artistik 7 olabilirdi. ortalaması da 8 olurdu ama buz pateni olmadığına göre ben 7 veriyorum.

öncelikle filmin tanıtım özetlerinde eğlenceli ve dramatik gibi bi şeyler yazıyor, buna aldanıp "hadi eğlenceli bir filme gidelim hanım/bey" demeyin. film dramatik ve hüzünlü ve kasvetli diyebiliriz. eğlenceli öğeler de var diyemeyiz. tam bir amerikan bağımsız filmi... ben gidin derim ama içiniz sıkılırsa benden bulmayın. şüphe filminde oynayan çaylak rahibe bu filmde başrolde ve burada da çok gergin. bu kız başka rol oynayamayacak gibi geldi bana... antiparantez my little ms sunshine filmini seyrettiyseniz bu filmde aynı yönetmenden.

hadi çocuklar sinemayaaaaa..

28.8.09

tıkan(dım)ma

chuck palahniuk ve irvene welsh benim senelerdir okumaya çalıştığım ama bir türlü kendimi kaptırıp da kitaplarının sonuna gelemediğim iki yazar. benim gözümde ikisi aynı sepette. kitaplarına başlar başlar sonra da yarıda kalırım. adapte olamam ama aslında deli gibi de isterim okumayı başarabilmeyi. hal böyle iken ikisini de takip etmek için en kolay yol benim için onların kitaplarından uyarlanan filmler ya da onların senaryosunu yazdığı filmlerdir- bence ikisi de çok zeki adamlar. işte hekes biliyor acid house, trainspotting, fight club vb... bu listeye tıkanma (choke- ki neden diğerlerinin ingilizcesini yazdım da bunun hem ing. hem turkçesini yazdım o da tutarsız) yı da eklemeyi çok isterdim ama konu burada tıkandı (çok kötü bağlama). türkiye demeyeceğim çünkü artık ben de türkiyenin ucu koptu bu yüzden istanbul diyeceğim- istanbul a tıkanma filmi 2 kez geldi biri festivalde ikincisi bu günlerde... festival sırasında 2 bilet aldım biri bana biri bu filmi seveceğini düşündüğüm birisine, o beni sattı ben de filmi sattım. böylece biletler çöp oldu, geçen hafta ve bu hafta ise yok iş seyahati yok master yaz okulu derken korktuğum şey başıma geldi ve eğer yine süper bi bağlama yapmam gerekirse film kursağımda kaldı!!!!(bak bak nası gönderme ama??) film bugünden itibaren istanbul da sadece bir salonda gösterilmeye başlandı o da gideceğim bi yer değil.

o zaman ne yapılacak? the end e gidilecek dvd alınacak, sonra artık aylar geçer ki ben 55 ekran tv de onu seyretme motivasyonu kazanırım. geçmiş olsun. bu arada film spekülatif bir hal aldı, beğenen beğenmeyen bir çok fikir ortada dolaşıyor.

hazır bu konu açılmışken şu yaraya da parmak basmalıyım ki, hani mesela londra da bazı semt sinemaları vardır, onlar filmleri zamandan bağımsız gösterirler, işte istanbul da da öyle olsa, sadece vizyon filmleri ile kısıtlı kalmasak nasıl olur?? olmaz tabii çünkü olmaz.

hazır sinema konusu açılmışken bu hafta sonu tarantinoya ve günışığı temizleme şirketi adlı filme çıkartma yapacağım. kısmet...

27.8.09

son dansı bana sakla

Ian Brown- Stellify


bu şarkıyı da sevdim. ian brown istanbul a gelip cool takılmıştı ama olsundu her yaptığı iş başarılı olunca hoşgörüyorsunuz :) kendisini her daim dinledim, dinlemeye de devam ... yani you can call me sister rose !! bu arada klip konusunda ne desem bilemedim. biraz zorlama mı ne... onu da artık merak edenlerin görüşlerine bırakıyorum.
LIVE BY THE SUN

LOVE BY THE MOON

bu güzel kelamları kim uyduruyor allahaşkına? tebriklerimi gönderiyorum. kaşeleyip onaylıyorum. ben de böyle özlü sözler bulsam bu hoşuma giderdi.

bi de ingilizcede hani şöyle bir söz var ya.. "long time no hear" yani saçma ama ben bu lafa bayılıyorum. elimde diil. aslında ne ki. uzun zamandır sesin çıkmıyo diyo. ama sen gel de onu benim içime anlat.


esas söz neydi? gündüz yaşa gece aşk yap diyebiliriz. ya da gündüzler yaşamak için geceler sevmek içindir. buna ne dersiniz. öyle dümdüz çevirmeyelim, güneşin yanında yaşa ayın yanında sev filan diye ok mi? derinleşelim, güzellleşelim. gerçekten saçmalıyorum ama elimde diil...


ara sıra sevmediğim gruplar listesini güncellemem gerekiyor. habire aklıma yenileri geliyor ya da karşıma çıkıyor.

MERAK

hepimizde merak var, varlığımız ile birlikte hazır gelen olgulardan bir tanesi galiba. ilgilendiğimiz ve sevdiğimiz konular ile ilgili detayları merak ediyoruz. ülkemizde ya da dünyada neler olduğunu merak ediyoruz. yan dairede kimler yaşıyor merak ediyoruz. apartmandaki yeni lüks araba kime ait merak ediyoruz. inşaat temeli nasıl atılıyor, vinçler nasıl çalışıyor merak ediyoruz. sokakta kim kavga ediyor merak ediyoruz. arkadaşlarımızın başından geçenleri merak ediyoruz. kısacası bizi çevreleyen şeyleri merak ediyoruz. bunun dışında bir de bilmediğimiz şeyleri merak ediyoruz. garip bir şekilde korktuğumuz şeyleri merak ediyoruz. küçükken herhalde herkesin cinler periler dünyası ile ilgili hurafelerle haşır neşir olduğu olmuştur. korksak da ruh çağırma seansları yapar ya da kimin abuk bir korku hikayesi varsa onu dinlerdik. sonrada dinlediğimize pişman olup büyüklerin yanına sığınırdık. biz çok avantajlıydık çünkü ananem ile aynı odada yatıyorduk :) velhasıl merak önemli bir konu. aslında gerçekten ve isteyerek öğrendiğimiz herşey merak sayesinde oluyor bence. bu yüzden iyi bir şey. bilmediğimiz şeyleri merak ediyoruz dedim ya bunun içindeki en önemli maddelerden bir tanesi de insanlar. yeni tanıştıklarımızı çok merak ediyoruz. eğer iyi elektrik almışsak hemen soru sormaya ve bir şeyler öğrenmeye çabalıyoruz. eğer zaman geçtikçe merakımız daha da kamçılanıyor ise o insanlarla daha sıkı ilişkiler kuruyor ve iyi arkadaşlar oluyoruz. bu açıdan bakılınca da merak gayet yerinde bir şey diyebiliriz. ama bazende merak başımızı belaya sokabiliyor. mesela sokak kavgalarını merak ederken birden kavganın içinde kendimizi bulabiliriz. ya da sigara nasıl bir şey diye merak edip bağımlı da olabiliriz. ya da iyi niyetli meraklarımız kötü niyet göstergesi olarak algılanabilir. hani şu süper söz var ya "insanın başına ne gelirse ya meraktan yaa ......tan gelir" işte bu çok doğrudur zira hem erkeklerin hem de kadınların başı bu yüzdden çok ağrır. bu sözün daha bi edeplisi ingilizceden çeviri "merak kediyi öldürdü"dür. ama herşeyin bir bedeli var nihayetinde...

ben de merak ediyorum, insanlar söz konusu olduğunda sadece merak ettiklerim ile ilgili olarak çok konuşuyorum, çok soru soruyorum, çok ilgileniyorum. çünkü az sayıda insanı merak ediyorum, şu dünyada çok az sayıda insanı kendime yakın bulmuşumdur bu da benim kusurum (513451345345 taneden biri), belki başka bir hayatta daha çok kişiyi merak eder ve ilgilenirim, kimbilir... ben bu yazıya başlarken ne düşünmüştüm diye düşündüm ve şimdi bulamıyorum!! ama merak iyi bir şeydir, insanların ilgi alanlarını doğmasına, paylaşmaya, kaynaşmaya sebep olur. merak etmeyen insan donanımsız insan olabilir. emin değilim galiba olabilir.

26.8.09

bugün hafifmüzik.org da da kısmen yer aldı... şu dergilerin kapanması konusunda çok dertliyim. eskiden daha çok param varken her ay 6-7 dergi alırdım; müzik dergilerinin yanı sıra seyahat dergileri, time out istanbul, efendime söyliyeyim 2 tane moda dergisi, 2 tane yabancı moda dergisi filan ama artık az param olduğu için ve bu kriz meseleleri sebebi ile dergi alım kısıtlamasına gitmiş ve roll, bant, trendsetter ve bazen de bir kaç yabancı dergi alır olmuştum.

neyse benim maddi kudretimden çok aslında bu dergilerin 2009 yılında aldıkları darbeler sebebi ile nasılda zorlandığından bahsetmek istiyorum. trendsetter dergisi 2 ay önce sessiz sedasız kapandı, yani artık yok, bant dergisi bir süre önce 2 ayda 1 çıkmaya karar verdi ki en üzüldüğüm kararlardan biridir, şimdi de bu ay roll aldım ve bir de ne göreyim derginin üzerinde "ağustos, eylül, ekim" sayısı yazıyor. tabii bu iyiye işaret değil. bugün hafifmüzik.org dan da görüyorum ki onun da kapanma ihtimali var.

ritüeller ile yaşayan ve bağlandığım şeylere tam bağlanıp "sevdim mi tam severim" bir tip olduğumdan bu değişiklikler benim için ciddi tatsız oluyor. en keyif aldığım şeylerden biri dergilerimi alıp moda da ya da deniz kıyısında incik cıncık okumak ve beğendiğim şeyleri not almaktı... herşeyde olduğu gibi artık bunun da sonu geliyor demek ki...

nick cave den çalıntı, all things move toward their end demiştim daha önce, buradaki geniş zamanı şimdikiye çevirmenin zamanı geldi de geçiyor bilee....(2012 yi bekleyelim bakalım neler olcak böööööööö)

HEY

"uh" said the man to the lady
"uh" said the lady to the man she adore



tam da bu diil midir esas olan?? ne güzel bir şarkısındır sen...

24.8.09

BENZİN İSTASYONLARI AMERİKA DAKİ GİBİ OLSUN

ileri derecede rahatsız olduğum bir toplum yarasına parmak basacağım aman dikkat. bu yara bayanları ilgilendiriyor. yaranın tanımı "bayan şoförlerin benzin istasyonu travması". zaten esasen ben arabaya benzin almaktan hiç hoşlanmam, o yüzden benzin ışığı net 20 km yanar. çok üşenirim benzin almaya arabadan in, camları kapat, anahtarı ver, anahtarı al, kasaya yürü, öde filan falan... ama esas travma şu;

pompanın olduğu yere yanaşırsınız, kapının yanında hemen bir görevli belirir (pompacı demiyeceğim!!), kapının koluna ulaşır, kapıyı açar veeeeeeeee işte gözler tek noktaya kilitlenmiş olarak "hoşgeldiniz efendim" der. gözlerin otomatik pilota alındığı bölgeler, yukarıdan bakmanın da avantajı ile; mini etek ya da şort giymişseniz bacaklar, pantolon giymişseniz varsa göğüs dekoltesi, yoksa memeler!! bre adam, hemende nasıl noktaları tespit ediyosun da bi de sahtekarca bana hoşgeldiniz efendim derken yüzüme dahi bakmıyosun.. bi de lafa bak "efendim" ...yuuh. sonra siz bu tacize aldırış etmemeye çalışarak kasaya doğru giderken de arkanızdan bakar, siz de buna daha fazla maruz kalmamak için kasaya doğru koşarsınız. sonra daha olaylar bitmez, arabaya dönerken o da ne, hiç size sormadan bir güzel de camları temizlemeye girişmiş mi? işte o an sinir tepeme çıkar. hemen arabaya biner "acelem var daha fazla silmeyin" diyip yola koyulurum. hatta artık arabadan iner inmez camları silmeyin diyorum kurtuluyorum. şimdi bu konudaki çarpıklıklara da bakın. hem herif gözleri ile sizi bi güzel rahatsız ediyo, arkanızdan süzüyo, sonra da cam silme bahanesi ile bahşiş koparmaya çalışıyooo... hoooop o kadar da diil. korkarım ben bir gün bu tacizcilerin birine arabadan iner inmez bi tane çakıcam ÇAAAAAAT...

off..

en iyisi benzin sistemi amerika daki gibi olsun. inelim kendimiz alalım kendimiz ödeyelim ... istersek her şeyin üstesinden geliriiz, yeter ki isteee !!!!

rock listeners of the world, unite and take over!!

dün radikal de bir yazı vardı... dinlediğiniz müziğe göre karakter analizi tarzında. yapılan araştırmaya göre;

rock dinleyenler- asi ve isyankar tipler olduğunu

pop müzik dinleyenler- neşeli ve mutlu olduklarını

caz severlerin- pozitif ve sorumluluk sahibi insanlar olduklarını, aynı zamanda diğer müzik türlerini tercih edenlere göre daha arkadaş canlısı ve duygusal olduklarını,

klasik müzik dinleyenlerin- zeki olduklarını

tespit etmişler

ayrıca fiziksel cazibesi yüksek kişiler pop, sex apeli düşük kişiler klasik müzik dinliyormuş. siz ne dinliyorsunuz? bu araştırmaya göre kendimi analiz edersem;

- isyankar ve asi

- az mutlu

- hiç zeki

- negatif

- sorumsuz

- arkadaşlık kuramayan

bir kişi olduğum ortaya çıkıyor. sex apel ise az biraz var gibi....

bu durumda sizin de gördüğünüz gibi araştırmanın yarısı çok yanlış yarısı da doğru :)

çarpıtılmamış makale için şuraya tak tuk..