parasol'e özel arama kutusu

21.3.09

KAYA YÜRÜYÜŞÜ

2 aydır bir yoga merkezinde yoga yapmaya çalışıyorum ancak bi türlü haftada 1 günden daha fazla gitmeyi başaramadım. yine de spor salonlarında bangır bangır elektronik müzik eşliğinde koşu bandıymış, bisikletmiş, uzay yürüyüşüymüş, yok mekik yok şınav derken beynen ve bedenen helak olmaktan uzak olması itibari ile bu işi yürütmeye kararlıyım. bu sabah yogadan bir takım insanla kaya yürüyüşü yaptık. sabahın sekizinde kalamış kıyısındaki kayalarda yürüdük ya da zıpladık. bu eylemin amacı doğası itibari ile rastgele kıyıya dizilmiş güzelim kayalarda yürüyerek konsantrasyon, dikkat ve odaklanma dürtülerini harekete geçirmek. daha önce de kayaların üzerinde yürümüşlüğüm vardır ancak bu amaçla yapmış olduğum ilk yürüyüş ve gerçekten çok amacına uygun ve zevkli olduğunu düşünüyorum. denizin yanı başında, kocaman- farklı renkler ve oluşumlardaki- kayaların üzerinde alıştırma yapmak ilginç şeyler düşündürüyor insana. neler düşündüm yürürken? dünya ne kadar da yaşlı, kayaların altı ne kadar da gizemli, deniz ne kadar da sakin ama güçlü ve ben ne kadarda narin ve kırılganım. kaya yürüyüşlerine devam, evrenin sırrını çözene kadar :)

20.3.09

MAKE HISTORY- LEE


Lee'nin 2 yıldır devam eden "make history" adlı fotoğraf yarışması sonuçlanmış. Birincilik ise Rossella Dimichina adlı italyan bi sanatçıya gitmiş ve kendisi ödül olarak 50 000 euro almış. İşte fotoğraf bu ve adı da “The Weak in Wonderland”. yarışmaya 90 ülkeden 16000 fotoğraf katılmış ve ben de çok katılmak istemiştim ama katıldım mı hatırlamıyorum :) sanatçı ile yapılan röportajda bu fotoğrafı Kodak ın tek çekimlik bir su altı kamerası ile çektiğini söylemiş. yani 50 000 euro kazanmak için öyle süper mega digital makinalar ve mercekler gerekmiyor. önemli olan insan gözü. diğer finalistleri görmek ve detaylı bilgi için işte budur http://www.makehistory.eu/ .

19.3.09

SEINFELD



benim için hayatımda yeni bir seinfeld furyasının başladığı günler bu günler... baktım ki herkes bir dizi takip etme işine girişti, ben de düşündüm ne takip edeyim diye açıkçası hiçbirşey bulamadım, the end de aval aval dizilerin olduğu raflara bakarken birden dedim ki "yahuu neden seinfeld olmasın, en eğlenceli, en doğal, en zeki seinfeld", hemen önce 1 ve 2 dvd yi aldım eve gittim ve kendime şöyle bir sienfeld ritüeli oluşturdum; işten direk eve gittiğim günlerde, saat 7 de yemek yerim. işte bu sırada yemeğimi alıyorum, tv nin karşısına geçiyorum ve başlıyorum seinfeld den bir bölüm seyretmeye. o kadar hoşuma gidiyor ki bu iş, dün yine the end e gidip yeni seriyi aldım. bu arada 3.ve 4. seriyi birlikte alacaktım ki bir serinin fiyatının 20 tl olduğunu öğrendim, 4.seriyi bıraktım :( artık onu önümüzdeki ay alacağım. o zamana kadar evde çok yemek yiyip de 3.seriyi ay bitmeden önce tamamlamamalıyım.

bu nereden çıktı derseniz bu akşam evde yiyeceğim de işte oradan çıktı..

not: ben dvd seyretmekten hoşlanmadığım için dizilere de çamur attım, başka dizileri sevenler alınmasın oki mi?

ESKİ SÜREYYA SİNEMASI

dün akşam eski süreyya sineması, şimdi ise süreyya operası (galiba ) olan mekanda verdi nin "la traviata" operasına gittim ve yarıda da çıktım :) operadan zaten hoşlanmam ama mekanın nasıl restore edildiğini merak ettiğim için gittim. zaten sinema iken de çok çok güzel bir salondu.. şimdi daha da güzel olmuş. her yer tertemiz, ışıklandırma harika, duvar ve tavan resimleri eskisi gibi hiç bozulmadan muhafaza edilmiş, bunlara diyecek hiçbir şey yok ancak gösteri konusunda bu kadar olumlu olamayacağım. bence biz de opera olmuyor. sanki üstümüze yapıştırmış gibi, zorlama gibi... kültürümüzle hiç alakası olmayan bir sanat dalı olması sebebi ile doğallıktan uzak oluyo.. sanatçılar dertlerini italyanca anlatıyo, onlarda ne dediklerini anlıyor mu o da ayrı konu.. zaten kostüm, sahne filan derseniz onlarda vasat oluyor. bu sebeple ben opera taraftarı değilim. ama sevenlere de mani olmak istemem... süreyya ya daha sık gidebilmek için opera gösterimlerinin yanında daha çok konser, tiyatro filan gibi etkinlikler olsun çok isterim...

18.3.09

konser sancıları

çoktandır yazmak istediğim bir konuyu gündeme getireceğim şimdi. o da konser seyircisinin bitmeyen çilesi... ben bu konser işlerini filan oldukça takip eden bir kişiyim. genelde istanbul a gelen ve tarzı bana yakın olan bildiğim bilmediğim insanların konserlerine ya da küçük çaplı canlı performanslarına gitmeye çalışırım. (bilmediklerime gitmem sadece deneysel amaçlıdır). genelde türkiye ye gelen gruplar artık kaşar kıvamına gelmiş, eskiden çok popüler olan gruplar olur ya da olmaz, aslında haklarını yememek lazım bir çok yeni ve büyük grupta geliyor. ayy neyse giremedim bir türlü konuya olay şu.. gidersiniz heyecanla aylardır beklediğiniz konsere. önce yeni albümden şarkılar çalınır. çoğunu bilmiyor olursunuz, sonra araya bir kaç tane eskilerden duyulmuş şarkılar serpiştirilir. tabii siz o sırada hafif yorulmuş, hafif sabırsızlanmış bir halde beklersiniz ki o müthiş şarkılarını çalsınlar diye, ama bir türlü o an gelmez, zaman geçer, cesur seyircilerden bazıları o müthiş şarkıların ismini çığırmaya başlar hatta çoğunlukla böğürür... sonra birden grup çaktırmadan "bu akşamlik da bu kadar, mersileeer" diyerek sahneden yok olur... aaaaa diye kalırsınız... sonra seyircinin israrlı alkışları üzerine grup geri gelir bazen o şarkılardan bazılarını çalar, bazen duymamazlığa gelip çalmaz, bazen yavaş tempolu bir şarkı ile seyircinin heyecanını kursağında bırakır ve gider. şimdi türkiye de yaşanan bu tür olaylardan bazı örnekler;
1- echo & the bunnymen (son istanbul konseri- studio live mıydı ööle bi şi) - tüm gece hiç mi hiç popüler şarkı çalmadılar, bis te hepsini döktürdüler. hatırladığım kadarı ile killing moon, under the milky way, lips like sugar. echo&thebunnymen müthiştir ve olumsuz sözüm olamaz onlara ama bence artık zamanları geçtiğinden popüler şarkıları önceden söyleyip seyircinin gitmesini önlemek için böyle yapıyorlar
2- mark knopfler- kuruçeşme arena- bence harika bir konserdi, seyircilerin kudurmasına rağmen "walk of life" ı söylemeden gitti, romeo & juliet de beklenen gibi değildi, prensip olarak dire straits zamanlarının geçmiş olduğunu seyirciye anlatmaya çalıştı ama kardeşim biz de her gün seni görmüyoruz ki mark..
3- tindersticks- crr- çok yerinde bir mekanda tam bir müzik şöleni idi ancak bathtime ve can we start again i her türlü ısrara rağmen söylemediler
4- morrissey - parkorman- kısa kısa kısacık... there is a light that never goes out demedi başka bir çok şey de demedi. tabii the smiths günleri ile ilgili bir travmadır diye düşünüyorum

5- james- solar beach mi neydi- galiba loose control ü söylemediler çok bozulmuştum
6- aklıma gelmiyor diğerleri :(

not: bunlar dışında hakkını yememem gereken konserler var, franz ferdinand, manic street preachers, paul weller, depeche mode, roger waters ve aklıma gelmeyen diğerleri hiç bir şarkıyı eksik kalmadan çığırmışlardır.

17.3.09

GOLE GİDEN FUTBOLCU ORACIKTA VURULDU

ayyy yine feci şekilde kafayı üşütmüş birinin haberi bugün gazetede yer aldı. ırak ta bir futbol maçında beraberlik golünü atmak üzere kaleye doğru giden futbolcu karşı takımın bir taraftarı tarafından silah ile vurulmuş ve ölmüüüüüş... yuuuhhhh ki yuuh...yani berabere kalmayı o kadar yedirememişki bünyesine adamı öldürmüş. bu ne hastalıklı zihniyet valla bravo.. bunları yetiştirenlere, stada silah sokulmasını kontrol etmeyenlere ve bu zihniyetteki bütün saman kafalılara buradan bir atom bombası gönderiyorum. yok olun yahu dünyamızdan. aaaa. insan kılığındaki hayvan kişilerin bu dünyada yaşamasına karşıyım. ya insan olunsun ya da hayvan olunsun ama ikisinin arası olunmasın, kişilik bunalımına sebep oluyor ve beyinde tahribat yaratarak delirmeyi sağlıyor....

TUVALETMETRE

gün geçmiyorki bir tuhaflık olmasın. bir tekstil firmasında çalışanlara günde 3 kere maksimum 10 dk lık tuvalete girme izni veriyorlarmış. bunu da nasıl ölçüyorlar? işçilere ait kartlar kapılardaki cihazlara okutuluyor ve kapılar parmak izi ile açılıyor. eğer bir işçi kendisine tanınan hakkı aşarsa ücretinden kesim yapılıyor. bu nedir.. yani hangi boyutta irdelenmeli... işveren psikopat mı denmeli, bu sistemi üretenler nasıl bir zihniyet içinde mi denmeli... tuvalete gitmeyi kurala bağlayan kişiler hakkında bi cezai işlem yapılacak mı diye merak etmeli... bu insanlar bir de çıkıp kendilerini savunuyorlar. herkese akıl fikir, bize de sabır..

15.3.09

EKSİK PARÇALAR- uygur yılmaz


cumartesi günü mısır apartmanında bulunan galerist te iki yeni sergi başladı. ben uygur yılmaz ın sergisinden bahsetmek isterim. eksik parçalar adlı bir fotoğraf sergisi. fotoğrafın etkileyici olabilmesi bence resiminkinden çok daha önemlidir çünkü hepimiz fotoğraf makinası ile fotoğraf çekeriz ve bu herkesin kolaylıkla yapabileceği bir iş gibi gözükür. resim yapmak ise herkesin cesaret edemediği ve bu sebeple bulaşmadığı bir şeydir. ayrıca fotoğraf makinası gibi bir araç da yoktur resimde.. tuval ve siz başbaşasınızdır, hele manipülasyon, sonradan düzeltme, fotoşop (fotoşok !!) gibi şeylerde yoktur. işte bu sebeplerle (herkesin yapıyor olması) iyi fotoğraf çekmek çok önemlidir ve gerçekten farklı bakış açısına sahip nadir insanlara kısmet olur. işte bence uygur yılmaz da bu insanlardan biri. sergi bir plajda muhtemelen yaz mevsimi olmayan bir mevsimde çekilmiş fotoğraflardan oluşuyor. aslında kareler çok sade, sadece bir objede odaklanan kareler ama öyle güzel bulunup öyle güzel açılardan çekilmiş ki akıl karıştırmadan çok temiz bir şekilde ne demek istediğini göstermiş sanatçı ve çok çok önemli şeyler anlatıyor. bi fotoğrafın etkileyici olması için devasa boyutlarda basılmış olması da gerekmiyor. işte uygur yılmaz ın fotoğrafları 50x30 boyutta olduklarını tahmin ediyorum. çok beğendim ve çok etkilendim. serginin anlattıkları ile ilgili kendi yorumlarımı yazmak isterdim ama herkes kendi yorumunu kendisi yapsın.

not. resimlerin hangi plajda çekildiğini çok merak etmiştim, bugün öğrendim ki mersin de susanoğlu plajı diye bir yermiş.