parasol'e özel arama kutusu

29.5.10

majesteleri cuma(e)rtesi

uzun uzun yazmaya gerek var mı? 
o bir kraliçe, o bir özgürlüğün temsilcisi, o bir  neşe kaynağı. 
her majesty cumartesi. 
reverans!

28.5.10

çiçek dürbünü yani cumaaaaaaaaaaaaa!!

Çiçek dürbünü veya kaleydoskop yani cuma , içine bakıldığında renkli desenler görülen bir aygıttır. Bu desenler, ışığın yansımasıyla elde edilir ve dürbün hareket ettirildikçe sürekli değişir.

işte işte iştee veee karşınızda cumaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa... cuma nasıl gelir? cuma perşembenin sihirli ellerinin çağrısı üzerine beyaz yeleli mor boynuzlu atı ile dört nala gelir. bence cumanın cinsiyeti yoktur.  cuma bir kaleydoskopun canlanmış halidir. cuma'da bir kaleydoskop gibi bir çok rengi, deseni, hareketi, karmaşıklığı, sevinci, sıkıntıyı içinde barındırır. sabah kalkarsınız aslında işinize, okulunuza gitmeniz gerekir, cuma günleri her zamankinden daha bir spor ya da seksi yada havalı giyirnirsiniz, işe ya da okula gitmenize rağmen stresiniz daha azdır "amaaaan nasıl olsa bugün cuma" der işleri- dersleri hafife alırsınız. hatta bazen işte çalışmak yerine intrenette surf yapmak için kendinize izin verirsiniz. sonra akşam olur. işten- okuldan ya da her nerede iseniz oradan çıkıp da derin bir nefes aldınız mı işte 2 günlük özgürlüğünüz o an başlamıştır. ondan sonrasında ister içer, ister yatar, ister kalkar, ister öpüşür, ister ağlar, ister gülersiniz, ister 11 de yatar, ister 1 de ister 2 de yatarsınız ya da hiç yatmazsınız. bu arada cuma bazı zamanlar şahane dönemlerin başlangıcıdır. mesela bir sömestir tatili, mesela bir yaz tatili, mesela bir yıllık izin. işte o zaman herşey kaymaklı ekmek kadayıfı olur. görüldüğü üzere cuma kaleydoskopu böyle bir şeydir, ne tam özgür ne de tam bağlıdır, o mutlu sonu olan bir ikirciktir, oo biiirrr çiçek dürbünüdüüüüüüüür.

şimdi bu sıcak mı sıcak, güzel mi güzel, şeker mi şeker cuma gününde size mutluluklar diliyorum, ESEN KALIN SEVGİLİ DÜNYALILAR!!

not: cumartesi çalışanları tenziiiiiiih ederim. ama galiba genel hava sebebi ile cuma onlar için de güzel bir gün gibi. gibi gibi. sanki. diil mi??

the siyah kalp kortejini selamlıyorum

kısa bir süre için "günlerin saçma hikayeleri" programımıza ara veriyoruz. kimilerinin bildiği kimilerinin bilmediği kimilerinin ise ilgilenmediği üzere the siyah kalp korteji dün gece şehrimizdeydi. çok kısa notlar ile özetlemem gerekirse- ki bu gereklilik benim geleceğimde dönüp de okuyacağım bir belge olması sebebi iledir- işte durum şöyledir.

  • öncelikle ghetto saçma bir yer, eğer benim gibi konsere geç kalırsanız konseri grup üyelerinin yanından seyredebilirsiniz. yani LIFO kuralı- last in first out-yani başı sonu karışmış bir mekan. sahnenin yanından giriş yapıyor ve mekanın ortasında duran arkadaşlarınıza ulaşamıyorsunuz ama bir bakıma iyi de oldu böylece ben konseri arkadaşlarımdan ayrı ama gruba bir kol mesafesi kadar yakın olarak seyretme fırsatı buldum. 
  • the black heart procession, esas oğlanları Pall Jenkins and multi-enstürmentalist Tobias Nathaniel başta olmak üzere maalesef isimlerini hiçbir yerde bulamadığım devasa basçıları ve erkek güzeli bateristleri ile karşımızdalardı. yine maalesef playlisti not edemedim eminim ilerleyen günlerde bir yerlerde çıkar ben de buraya eklerim ama beklenen tüm şarkılarını çaldılar. release my heart, tropics of love, drugs, heaven and hell, rats...  en sona da en popülerini getirdiler; it's a crime... .bir kere bis yaptılar. müzikal kalitesi ile ilgili eminim konser alanında bulunan bir çok müzik adamı bir şeyler yazıp çizecektir, bu sebeple ben o işe girmiyorum ama amatör bir dinleyici olarak ben çok tatmin oldum. ancak ses düzeni daha iyi olabilirdi.
  • benim  bu küçük mekan konserlerinde en etkilendiğim şey, yıllardır şarkılarını dinleyerek bir çok duygusal ruh hali yaşadığınız insanların capacanlı karşımda durması, bu sebeple konserler boyunca yüzümdeki sırıtmayı engelleyemiyorum. bu yetenekleri görünce şarkıları benim için daha da anlam kazanıyor. 
  •  grup için seyirci ile teması yok, gelip çalıp gidiyorlar diyenler olmuştu, dün gece tam tersine seyirci ile konuşan, isteklerini duyan ve yerine getiren, bize kadeh kaldıran bir grup vardı. tüm elemanları gayet samimi buldum.
  • tüm bunların dışında bence dün akşam sahnede gerçek müzisyenler vardı, tüm egolarını sahnenin dışında bırakmış, sadece yazdığı şarkıları ve çaldığı müziği düşünen, bunları en iyi şekilde icra eden ve bunu yaparken de gayet doğal olabilen, sanki evinin salonunda ya da stüdyosunda çalıyormuşçasına,  yalın insanlar vardı. dosdoğru, dümdüz, olduğu gibi mütevazi müzisyenler...  ve bence bunu görmek benim için gecenin en önemli sonucu idi. 
  • son olarak ben çok çok çok çok beğendim ve imrendim ve kıskandım ve hayran oldum. 
  •  
    bhp notu 1: ülkemizin büyük müzik adamlarının, konseri seyretmek yerine, dışarıda sigara içmesi beni benden alıyor
    bhp notu 2:  20-25 yaş aralığındaki kızların konserlere alınmasını yasaklayabilir miyiz?? (şaka şaka ama çok tuhaf olabiliyorlar)
    bhp notu 3: baterist gerçekten ama gerçekten çok çok yakışıklıydı, hatta pall jenkins'de bir ara seyircilere "bu arkamda duran güzelliği gördünüz değil mi? çekinmeyin bir kaç dakika kendisine bakakalın" türünden şeyler söyledi, ben zaten çok yakınında olduğum için hep bakakaldım :)  (yukarıdaki küpte görülen zenci kardeşimiz).
release release release my heaaart, before yoouuuu move aaheaaaad!!

27.5.10

PERŞ HANIMIN NEŞESİ!

perşembe'nin bize cuma'yı getiren elleri konulu sanat eserim: courtesy of the artist

yüzüyoruz yüzüyoruz kuyruğuna geliyoruz!! bugünki konuğumuz perşembe. "hoşgeldin perşembe nasılsın?", "iyiyim valla, genelde iyiyim zira haftayı cuma'ya taşımak oldukça onur verici ve heyecanlı bir görev", " peki nasıl yapıyorsun hep neşeli ve moralli olma işini? yani hiç içinden  - hay allah bu cuma'nın başına taş düşsün, şöyle pazartesi gibi bir hüzün ve melankoli yaşayamayacak mıyım?- demiyor musun?", "doğru söylüyorsun, ben hep cuma'ya doğru giden yolda motive olmalıyım, neşeli olmalıyım, ama zaten bu şekilde doğduğum için hüzün içgüdüm de çok az", "sana çok teşekkür ederim sevgili perşembe, başarılarının devaMını dilerim".

evet, sayın dunyalılar sizlere perşembe ile yaptığım kısa röportajı aktardım. salı bey gibi, suya sabuna en az dokunan günlerden biri olan perşembe size ne hatırlatır? bence kendisi neşeli deli dolu bir kızdır. kısa adı perş'dir. genelde herkes tarafından sevilir, ama bunun en önemli nedeni cuma'nın habercisi olmasıdır. bu sebeple kendine olan güveninde biraz dalgalanma yaşar. haaaa, unutmayalın bir de yaz aylarında turklerin de  "loooong weekend" diye tabir ettiği uzun haftasonlarının başlangıcı olduğu için çoğu zaman perş akşamları yolculuk akşamıdır da... ben perş'i severim, kendisine bize güzel haberler getirdiği için teşekkür ederim.

bu perşembe'ye özel olarak, hüzünlerin hüzünü, melankolinin melankolisi, kırık kalplerin şarkıcıları, ne bileyim yani yağmurlu havaların tınıları; THE BLACK HEART PROCESSION (güçlü vurgu yaparak söyledim) şehrimizde. bakalım nasıl bi konser olacak. konsere gidecekler için antreman babında ufak bir playlist iliştiriyorum. ek olarak "gözlerimdeki elmaslardan bana hiç bahsetmemiş olman gerçekten de bir suçtur" diyorum. bir de bir de 1.şarkı benim favori bhp şarkım söylemiş olayım.




not: sevgili perş, neşene hüzün getirdik ama bir günlük hoşgör, adamlar taaaaaaaaa nerelerden geliyor!!

26.5.10

CHARSHAMBA YA DA CHUMBAWAMBA

huuuuuuuuuuuuuuuuuu, yaşşassıın, bu günlerin hikayeleri kitabımı yazarken hafta ne de çabuk geçmeye başladı!! işte geldiğimiz gün, bence, çalışma günlerinin en en en en güzeli. hiç bir zaman çarşamba'ya kızamam, ona sövemem, onu güzelce yaşar giderim. bence çarşamba bir kızdır ve oldukça da güzel ve havalıdır, kendine de güveni sonsuzduır çünkü ne de olsa hemen hemen tüm dünyalılar onu severler. belki de çarşambayı sevmemizde bu kızın da payı vardır. 

çarşamba'nın bir diğer özelliği genelde eğlence gecesi de olmasıdır. hafta içi günlerinin etkinlik günü genelde bu gündür. pazar, pazartesi, salı günleri evde oturan etkinlik böcekleri, çarşamba gününde kendilerini eğlencenin kollarına bırakırlar. bundan ötürü bu akşam size iki etkinlikden bahsediyorum. "the fall" filmini seyrettiniz mi?? seyretmediyseniz mutlaka seyredin,bu akşam saat 22:00'da radikal islamcı olmayanların kanalı cnbce'de,  harika bir film, bir ipucu vermeyeceğim, ne kadar şahane olduğunu seyredince görüceksiniz. eğer filmi seyrettiyseniz; "nasıldı ama? harika di mi?" bu arada oradaki küçük kız ile benim küçüklüğüm arasında ciddi benzerlik var ,acaba o benim izini bulamadığım küçük kardeşim mi?? bir de trip de the smiths gecesi var, çarşamba akşamları morrissey kırmızı maske takınca daha da yakışıklı olmuyor mu? ben bu akşam moda şeylerimi trip de şey etmeği planlıyorum, böylece bu eğlence gecesinde hem yazıp hem eğlenebilirim!!

değmek istediğim diğer bir konu ise turkçe kelimeleri ingilizce yazarak bi b.k yaptıklarını zanneden esnaf zanaatkarlara vereceğim bir müjde! bakın "charshamba" harika bir harf bileşkesi olmuyor mu? haydin hemen bir restoran açarak adını "charshamba" koyun!

işte bööle sevgili dünyalı dostlarım. charshamba'nın şerefine size chumbawamba'dan bir şarkı gönderiyorum. ne olduğuna siz karar verin!

25.5.10

SALI SALLANIR, AAAAAAA OOOOOOOOOO UUUUUUUUU!!

dedim ki, madem kaptırdık gittik, haftanın iki günü için saçmaladık, bari bu hafta "haftanın günlerine öğütler" adlı bir yazı dizisi çıkarayım, bunu da olmazsa bir kitapta birleştireyim sonra! iyi demiş miyim? bilemiyorum tereddütlerim var!

işte bugün salı bey günü. yukarıdaki şemada da gördüğünüz üzere salı bey ne yapıyor??? salı bey sallanıyor. aslında "salı sallanır" lafı buradan geliyor. salı bey biraz garip bir kişilik olduğu için her gördüğü şeyin üzerinde sallanmaya çalışıyormuş. sonra bakmışlar ki bu tehlikeli bir durum oluyor, mesela kayıkta sallanıyor, vapurda sallanıyor, telefon tellerinin üzerinde sallanıyor, boğaz köprüsünde sallanıyor, hayatı kötü etkiliyor, hemen ona çağdaş tasarımlı bir sallanan sandalye almışlar. işte o gün bügün salı sallanıyor. uuuuuuuuuuuuuuuuuuuu.... saçmalığın böylesini ben bile duymadım.

salı ile ilgili ne diyebilirim bilmiyorum. ben de herhangi bir duygu tetiklemesi yapmaz. bana hatırlattığı en önemli şey ise eskiden söğütlüçeşme'de kurulan salı pazarıdır ve izmit'te oturduğumuz bir dönem annem ile salı pazarına gelmek için bindiğimiz adapazarı treni içinde yaşadığımız feci anılardır. örnekse, hiç oturacak yer olmaması ve şişko teyzelerin popoları ile bizi sıkıştırması ve yaz sıcağında perperişan olunması ama yine de  elimizde pazardan alınmış şahane ganimetler olmasıdır. 

işte böyle sevgili gezegen sakinleri. bence salı'nın adını değiştirmemize gerek yok, ne dersiniz? güzel bir adı var. salı bey'de oldukça yakışıklı, böyle devam edebilirler, onay veriyorum. pehhh.

24.5.10

r u walking on a wire thinking it's monday??

pazar gününü atlattınız mı?? ee nooldu?? şimdi de pazartesi oldu!!! 

pazartesiyi seviyor musunuuuz???? 
 HAYIIIIIIIIIIIIIIR!! 

pazartesi olunca kendinizi kalkanlarını kuşanarak bir ip üzerinde yürüyen darth vader gibi hissediyor musunuuuz?? 
EVEEEEEEEEEEEEEET!!!! 

dertlerinizi unutmak için pazartesi günleri kahve denizinde boğuluyor musunuuuuz? 
EVEEEEEEEEEEET!!! 

o zaman size iyi bir haberim var :) 

BUGÜN PAZARTESİ DEĞİL SALIÖNCESİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİ

haydi herkes neşeye, ama taa ki ne zamana kadar???? perşembe akşam ki black heart procession konserine kadar!

not: bu nadide ve dahiaaane kandırmacamı "meğersem bugün pazar değilmişmişin" pazartesi versiyonunu isteyenlere gönderiyorum!!

23.5.10

meğersem pazar akşamı değilmiş!!

bu pazar akşamlarının üzerimde yarattığı korkunç travmanın farkındasınızdır umarım, zira kendisi temcit pilavı gibi dönüp dolaşıp geldiğim konulardan bir tanesi. şimdi de çocukluğumda beynimde yer eden pazar günlerinin "life long" (yaaaani ömür boyu) yarattığı etkiyi silmek için ne yapamk gerekir konusunu deney masasına yatırıyorum, karnını yarıyorum, amanın!! iğrenç; 11 yaşında sürekli zırlayan bir çocuk mu istersiniz, feci bir yurt mu istersiniz, ayrılmak zorunda olduğum çocukluk aşklarım mı dersiniz, şehrilerarası yolculuk mu dersiniz, okula gitmek, evde yapılan ütü, pazar eğlencesi programlarımı dersiniz, sevilmeden gidilen ofisler, işler, güçler mi dersiniz. ööööööööğğğğk hepsi bu karın yarığının içinde.

yine konu dağıldı ama "meğersem bu akşam pazar akşamı değilmiş" deneyimize hoşgeldiniz, yapmanız gerekenler:

1- "pazar sabahı mükellef kahvaltı yapılır" : bu klişeden vaz geçin, erken kalkın ve küçük bir tost ve çay ile kahvaltıyı geçiştirin

2- "pazar günleri evde ya da güneş altında tembellik yapılır": yo yo yooo, hemen evden çıkın ve bir iş halledin, şöyle cumartesi günleri hallettiğiniz türden, mesela gidin evinize bir çalışma lambası alın.

3- "pazar günleri aile ziyareti yapılır": yapmayın!!! mümkünse ailenizden kimseyi görmeyin, arkadaşlarınız ile buluşun ya da yalnız durun.

4- "pazar günleri sinemaya gidilir" (daha çok kış için geçerli): sakın gitmeyin! onun yerine meyhaneye gidin ya da bir bara gidin. aynen cumartesi akşamı yaptığınız gibi. böylece eve de geç gelir ve hemen uyuyakalırsınız.

işte travmayı atlattınız!!  benim size tavsiyem, sevgili gezegen sakinleri, pazar travmasını atlatmak için pazar gününe ilişkin klişelerden uzak durun!! benim gibi aile kahvaltısı yapıp, sonra açık havada gazete okuyup, sonra evde film seyredip, bir yandan da her pazar akşamı moda blogunuz için harıl harıl malzeme aramayın!! (şaka şaka, aile kahvaltısı çok güzeldi:)). onun yerine pazar günleri hiç yapmadığınız şeyler yapın.yani;

BENİM DEDİĞİMİ YAPIN, SAKIN SAKIN YAPTIĞIMI YAPMAYIN!!!