parasol'e özel arama kutusu

10.10.09

heads did roll, on the floor

09.10.09 cmts. saat 18.00... hala sarhoş muyum? bilemiyorum. tam emin değilim. sabah uyandığımda hala sarhoştum bundan eminim. akşam yatarken feciiiii sarhoştum bu garanti!! gece çıkmalarımın tek mekanı olan trip de dün gece yine kendimizce eğlenceli bir gece geçirmiş olduk. ben hatırladığım kadarı ile 10 gibi girdim, 2 gibi çıktım ve arada hiç mola vermeden şendi, tekila, bira içtim, sevdiğim şarkıları dinledim, bruce dinledim, hurricane #1 dinledim, johhny cash dinledim, davendra dinledim, duman, james, nick cave, mando diao dinledim dans ettim. geçmişte kendimi kontrol etmek için hiç sarhoş olmayan ben, son 3 senedir sarhoş olmanın tadına vardığımdan, bu durumdan çok memnun oldum. oh kafa bi dünya, saçmala dur durumları!!!

sigara yasağından sonra trip e gittiğimde hayal kırıklığına uğramış ve buralara bir yere yazmıştım ve fakat şimdi herşey düzelmiş durumda, bu da hoşuma gitti. ama sokağın durumu hoşuma gitmiyor. kaldırımlarda masalar ve insanlar, yoldan geçen arabalar yayaların yürümesine imkan vermiyor. bu arada hani saçlarımız sigara kokmayacaktı ve biz de buna çok sevinecektik!! nasıl oldu bilmiyorum ama sabah kalktığımda saçlarım sigara kokuyordu!!

gece çıkması diyince istanbul da genelde şaaaşaalı giyinip kız ya da erkek kesmek ve elektronik müzik eşliğinde mal gibi durmak anlaşılıyor ama trip te bir kot bir t-shirt giyip birbirini süzme olayından uzak rahat ve mütevazi bir gece geçirebiliyorsunuz ve istedğimizde budur!

emeği geçenlere teşekkür ederiz ve bizi eğlendiren kişinin cuma akşamı ile ilgili kendi gözünden yazısını okumak isterseniz buraya tıklamanızı öneririz.

not: biz trip i hep çok sevdik başka yerde hiç eğlenemedik!!

beğendiklerimizi ifade etmek "cool" olamamak mıdır?

bizim toplumda şöyle bir durum var sanki ama emin de değilim.birilerine yaptıkları şeyi beğendiğinizi söylediğinizde- çoğunlukla- "cool" olmaktan uzaklaşıyorsunuz ve insanların gözünde böceğe dönüşüyorsunuz. bu psikolojik olarak nasıl açıklanıyor bilmiyorum. insanların üzerinde yarattığınız ego patlamasının bir sebebi mi, yoksa insanların iyi bir şey yapması direkman onları sizden üstün mü kılıyor, ne oluyor anlayamıyorum.

ben kendi adıma şunu hiç tereddütsüz olarak söyleyebilirim ki, beğendiğim her şeyi, sahibi kimse söylerim, söylemekten de çekinmem. mesela restoranda yemeği mi beğendim çat ahçıya garson ile mesaj gönderirim, konseri mi beğendim çat sanatçıya mail atarım (brian ferry ye atmıştım en son :)), bir butik mi beğendim hemen sahibine söylerim, müzikleri mi beğendim onu da bulur bunu söylerim. aynı şekilde eğer insanlar benim yaptıklarımı beğenir ve söylerse de bu da hoşuma gider ama hiç egomu araya sokmamaya çalışırım.

velhasıl bu davranışlarımın çoğunlukla garip karşılandığını gördüm. olsundu yine de bunu yapmaya devam edeceğim. iyi iş yapanlar takdir edilmelidir bence, onlar bunu nasıl algılarsa algılasın. şuracıkta iyi iş yapan kaç kişi var zaten!! haa benim bi şi söylemem kimin ne kadar umurunda olmalı o da tartışılır tabii ki... ama her şeye rağmen alçakgönüllü olmak önemlidir diyorum. başka da bi şi demiyorum.

not: ay ımızı bombaladılar sevgili dünyalılar, su bulma ümidi ile. bu da vahim geldi bana.

sınırlarda yaşayanlara******************************************************

gelsinler artık, özlemişim...ekovedebanimen... in the m a r g i n s . başlığa dokun.

9.10.09


herkes güzel bir hafta sonu geçirsin. şu fotodaki gibi :)

"eylemsiz özgürlük olmaz"

"her arzu özgürlüğe yol açmaz, ama özgürlük bir arzunun tanınması, seçilmesi ve peşine düşülmesi yolunda bir deneyimdir. arzu bir eksiklikten kaynaklanır. şu andaki bir eksiklikten... özgürlük bu eksikliğin tatminini içermez ama önemini temsil eder."  
john berger, kıymetini bil herşeyin

ne diyorsunuz? arzularınız var mı? bir eksiklikten mi kaynaklanıyor? özgür olmadığınızı mı düşünüyorsunuz? özgürlük için herhangi bir eylemde bulundunuz mu? eğer bulunduysanız tatmin oldunuz mu?

aşkımemnuuuuu

yaa aslında bu dün gecenin konusu ama, uykuma hakim olamadığım için şimdiye kısmet oldu. konumuz aşk-ı memnu dizisi!! seyredenler var mı, yoksa tamamen göz ardı mı ediyorsunuz bilmiyorum ama ben son günlerde azar azar takılmaya başladım. bunun da nedeni annemlerde bulunduğum sıralarda babam da dahil olmak üzere bu dizinin hararet ile seyredilmesi oldu. mecburen ucundan kıyınsından bulaştım. "anne bu kim?", "şimdi bu neden böyle yapıyor?", "baba bu kadın da fena diilmiş" filan derken konuya hakim duruma geldim. ben dizinin "fan" ı filan diilim henüz... kaçırısam da üzülmem ama, seyrederken,dizi de adrenalinimi yükselten bi şiler var...

bir kere hiç şööle arkanıza yaslanıp da rahatlayabileceğiniz bir sahne yok. herkes stres dolu. bir araya gelen 3 kişi oldu muydu bakışlar konuşuyor! insanları arasında cıızzzzzzt elektirik akımları geliyor gidiyor ama illa da birini kurban olarak alıyor, kimileri çarpılıyor. sonra sözler yılan ısırması kıvamında. bir kere dudaktan döküldü mü zehiri tutana aşk olsun, hemen karşıdakinin deri altına enjekte oluveriyor. sonra telefon konuşmaları ayrı bir stres, suskunluklar en şaibeli dialoglar haline geliyor. artık evin ergen kızı da genç bir kadın moduna geçtikten sonra tek masum karakter evin küçük oğlu olddu.. o da yazık saf saf bu elektrik akımlarının altında kalıyor. sonunda, aklı dışarıdaki bıçkın delikanlıya kaçan gelin hanım, elim bir trafik kazası ile cezasını buldu!!

velhasıl, isimler, mekanlar, kıyafetler, olaylar herşey absürd bir yumak şeklinde "gerilim" dizisi diye de tanımlayabileceğimiz bir yapım ortaya çıkartıyor. hani küçükken biz, martılar adası diye bir dizi vardı ya, hem korkardık hem de bayıla bayıula seyrederdik. şimdi de aşk-ı memnu dan korkuyorum ama denk gelince de seyrediyorum. yani korkuyorum çünkü, allah muhafaza, bir aile yemeğinde tüm karakterler bir araya geldiğinde, elektrik akımları öyle bir kontak yapacak ki gelip beni dahi vuracak vallahi die !!

8.10.09

IAN BROWN'UN GARDROBU EFENDİM!


eğer ki ian brown- maymunlar cehenneminden kaçış- un gardrobu ile ilgili sırları merak ediyorsanız postmoda'ya tıklayın. yok eğer merak etmiyosanız tıklamayın. hatta ne haliniz varsa görün! daha önce çeşitli sebepler ile tıklamış olanlar "of pof yine mi" yapmasınlar. biraz hoşgörülü olsunlar. biz de bi pazarlama faaliyeti yapıcaz herhalde diil mi? burada ot ot takılmıycaz!! çekinmeyin işaret parmağınzı çalıştırın :)

7.10.09

BİR OFİSİN ISSIZ HALİ

istanbul dışında bir diyarda, kimsenin kalmadığı büyük ofiste tek başıma çalışıyorum. hava karardı. duyduğuM tek ses kendi çıkardığım ses. tıkır tıkır klavye, bileğimdeki bileziğin masaya vuruşu, göz kapaklarım... tuvalete gitmem lazım. ayağa kalkıyorum. dum dum dum dum topuk seslerim (amma da parke yapmışlar be kardeşim). tuvaletin ışığına dokunuyorum, ama her zaman kilitlediğim kapısını bu sefer kilitlemiyorum. sanki içeride kilitli kalma ihtimalim var gibi... elimi yıkarken arkamda birisi var gibi geliyor. elimi kurulamadan dışarı çıkıyorum. dum dum dum, parkelerden geri yürüyorum. bu strese hiç gerek yok. hemen çıkmalıyım. ilerleyen saatlerde ruhlar gelicek. belli oldu. eski amerikalı öğretmenlerin ruhlarııııııııııııııııı. BÖÖÖÖHHH!!! annneeeeeeee..

6.10.09

may your mind be wide open
may your heart beat strong
may your mind set you free
may your heart lead you on


neymiş sevgili dünyalılar, mantık ile duygu hep birlikte, koordineli, paslaşarak, gerekiyor ise diz dize omuz omuza hareket edeceklermiş. mantık ya da duygu birbirini sindirmeye çalışmayacakmış. ne o öyle duyguları bastırmaya çalışmalar ya da duygularını zıvanadan çıkarıp mantığını evde bırakmalar. yok olmayacak öyle. ikisinden de azar azar idare edip gidecez. sonunda vals var bunun. ikisi vals yapacak. james.

no woman, no cry

işte yine feci bir ülke haberi- ülke puanı (show tv deki striptizli günlere hello)- daha geldi. birleşmiş milletlerin yaptığı "cinsiyete dayalı gelişme endeksi" araştırmasında- ki bu endeks kadınların toplumsal hayata aktif katılımını ölçüyor- 109 ülke içinde bizim köy kaçıncı olmuş dersiniz? tam tamınaaaa yüüüüüüüüüz biiiiiiiiiirrrrrrrrr... yani 101. , güzel sayı değil mi? havalı, böyle çok çok! peki bizim yanıbaşımızda hangi köycükler var? pakistan, azerbeycan, tongaaaaaaaa, İRAN, fas, cezair, suudi arabistan, mısır, bagladeş, yemen. this completes the results of the un.. good night TURKEY!!

ee ne diosunuz? biz hala buralarda kendi postmodern hayatlarımızı yaşaya duralım demek ki bizim gibi yaşamayan 65 milyon insan var (attım tabii belki de 68 milyon)!!! ben daha dün size dedim, bizim adımız mısır olsa valla herkes daha rahat edicek. bizi de avrupa ya sürerler belki. ohh gel keyfim gel!!

şimdi hani bizim sidik yarışı yaptığımız, denize çatır çatır döktüğümüz yunanistan kaçıncı sırada? sadece 28. küçücük bir sayı. kesin onlar BM'ye rüşvet vermiştir di mi? lobi yapmıştır, adilik yapmıştır, çirkeflik yapmıştır... yapmıştır da yapmıştır! bizden sadece bir deniz uzaktalar, çoğu bizim buralardan göçmüş, ama şu an 7 kadın bakan adayları var. peki yunanistan ile bizim aramızda 1 fark söyleyin. sadece 1 fark. herşeyi değiştiren. çekinmeyin söyleyin...

olay budur. "hayır kadınım ağlama" mı deriz, "kadın yok, ağlamak yok" mu deriz, galiba hiç fark etmez!!

not: bu endekste isveç 1. , britanya 15. sırada.

haberin detayı için buraya tık tık.

5.10.09

he was born in- new jersey- the usa































yakışıklı patronun 60 yaş kutlamaları çerçevesinde londra daki snap sanat galerisi bir sergi düzenlemiş. sergide bruce'un 1975 yılında çıkmış olduğu "born to run" turunun fotoğrafçı Barbara Pyle tarafından çekilen fotoğrafları ve geçmişten bugüne 7 fotoğrafçı tarafından çekilen bruce fotoları yer alıyor. işşte
şuracıkta detayları da var.
ne kadar yakışıklı ve umarsız ve saf ve mütevaziler diil mi? özellikle kasket olayı tuz biber olmuş :)

sonbahar bulutları bize çeşitli oyunlar oynuyor ve her gün süper güzel manzaralar ortaya çıkıyor. bizde fotoşop yok, oynama yok, aldatmaca yok. herşey neyse o..

of ki of, bu hafta geçer mi sayın gezegen sakinleri. kendimi ufo lara kaptırmak istiyorum, if possible- pliiiiiiiz.

4.10.09

sahaf abiler

içinde fingirdediğimiz bu günlerde taksim deki gizli bahçe "gezi parkı"nın bir köşesinde sahaflar toplaştı ve bizlere toplu bir selam geçişi yapıyorlar. benim sahaflar ile ilgili özel bir anım şimdiye kadar olmadı. genelde çağdaş edebiyatı takip ettiğim için eski kitapları ya da belgeleri pek bilemedim. ama yine de dün bu etkinliğe bir göz atmadan da geçmedim. öncelikle oldukça çok sahafın katıldığı bir geçit olmuş ama sanki biraz sembolik bir katılım gibi çünkü az sayıda kitap var standlarda...
bunun dışında sahaf kişilerin çoğu koca sakallı, şöyle kelli felli, oturaklı, at kuyruklu entel dantel abiler. yani onların yanına gidip de bir kitap sorsam küçülür de küçülür minniminnnacık bir hale gelirim, bu sebeple hiç bulaşmadım hatta göz göze bile gelmedim. sanki gözlerim karşılaşsa bana "seni sefil insan, sen kitaptan ne anlarsın. hıh" diycekler gibi geldi.
diğer bir sahaf kişiler grubu ise sanki sokakta yürürlerken birden yolda bir kitap grubu bulmuşlar ve onları limon sanmışlar ve buraya satmaya gelmişler gibi... onlarında kitap dünyasından haberi yok sanki. ama tabii ben hiçbiri ile yakın temas kurmadığımdan bunlar sadece fiziksel görünüm analizi olmaktan öteye geçemez.

bir de, hepimizin bildiği gibi, bizim toplum ilginç bi toplum. her türlü etkinliğin yanı başına sunii çim halı döşeyip, çirkin mi çirkin "armut minder" tabir edilen yastıkları yerlere koyarak nargile satma konusunda acayip kabiliyetliler. hemen buraya da döşemişler düzeni!!! düşünüyorum da bize avrupa modeli filan beyhudeee, mısır modeli şahanee!!!

not: allahım allahım eğer bi gün gerçekten - bir mısır olsun, bir tunus olsun ne bileyim bir fas olsun- bu modeller bu topraklara gelecekse, bizi buraya göndererek şaka yaptığını sööle olur mu? hepimiz derin bir nefes alıp yerlere yatarak kahkahalarla gülelim.. ohhh beeee diyelim!!