parasol'e özel arama kutusu

29.1.10

bu haftasonu yağmurda boğulabilir, içkide boğulabilir, küvette boğulabilir, boğazda boğulabiliriz ya da normal bir insan gibi alışveriş merkezine gidebilir, caddeye-istiklale-nişantaşa-kadıköyüne gidebilir, tv seyredebilir, aile ziyaretinde bulunabiliriz. 
cumamız hayırlı uğurlu olsun!

28.1.10

küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk- bir kavanoz dolusu saçmacık

içimden geldi şöyle bir küçük küçük minik minik tavsiyeler, ilginçlikler, gündemden bir şeyler döktürelim, aynı zamanda içimiz de dökelim:)
  • film > son dönemde woody allen'ın şuradaki "what ever works" adlı filmini seyredip çook çok beğendim. larry david hayran olası bir kişilik ve ben de olsam onunla bir süre sevgili olurdum. film hayattan, şanstan, insan ilişkilerinden dem vurmakta. tipik bir woody allen filmi, gidiniz görünüz her yola geliniz.
  •  
  • kitap > şu an şu adresteki j.d. sallinger'in "çavdar tarlasında çocuklar" adlı kitabını okuyorum. müthiş akıcı, elinizden kopamayıcı, hayran bırakıcı, on numara bir kitap zaten j.d. salinger'i methemek bana mı düşer- yapı kredi yayınlarının okunması gereken bin kitap listesi arasında... bu arada j.d. saalinger 27.01.2010 günü 91 yaşında vefat etmiştir. yani dün :(
  •  
  • sözlük > daha önce de söylemiştim ki ben kime söylüyorum sevgili dünyalılar haa?? siz de kimsiniz?? sözlük demiştim, afili demiştim, şurada dememiştim bi tek. elimden düşmüyor, çok kıyak aforzimalar var. bu sözlük sayesinde bildiğiniz gibi kendime yeni bir köşecik bile edindim. 
  •  
  • müzik >  bu aralar bbc 6 music'e takmış durumdayım. sabah açıyorum akşam kapatıyorum. tabii insan londra'dan yayın yapınca konukları da acayip oluyor. studyolarına bi gün editors geliyo, bi gün massive attack geliyo, bi gün paul weller geliyo, bugün midlake geliyo. gayet aklı başında, yaşını başını müziğini almış dj ler var. oooooh harika... o da işte şuracıkta..
  •  
  • yeni haber > amanda aman olgun idolleriminden paul weller'in yeni albümü var hem de politik protest bi albüm. yakışır tatlım, sen politik eleştiri yapmıycan da ben mi yapıcam. vur gitarın tellerine, söyle şarkılarını.. misyonunda çok havalı imiş zira albümünün adı "wake up the nation"... vay vay bir ulusu uyandırmak da senin omuzlarına bindi haa.. uuuuff.....onun da bilgisini şuradan sola dönerek alabilirsiniz.
  •  
  •  fiyasko > bu hafta içinde olan en büyük fiyasko bence bir kadının metropolitan müzesindeki sanat dersi sırasında- tahminen 7.3 milyon usd değerindeki- picasso tablosunun üstüne düşmesi ve tabloyu yırtması idi!!! yani düşünün yahu.. bu kadın hayatı boyunca bu travmayı nası atlatır. ben olsam picasso'nun mezarına her hafta bir sigara bırakırdım!!! yuuuuuuuuuuuh dikkatli yürüsene be kuzum..
  •  
  • en en en süper haber > dün itibari ile apple yüzyılın teknolojik ataklarına bir yenisini daha ekledi ve işteeeeeee şuradaaakiiiiiiiiiiiii harikaaaayıııııııııııııı görücüyeeeee sunduuuuuuuuuuuuu.. ben bi tane istiyorum. borcada girsem harcada girsem, morgage da alsam yine de istiyorum. "i-..." diye başlayan herşeye sahip olmak istiyorum. budur. bu kadardır. 
  •  
  • en kopmuş insan > yine olgunun olgunu idollerimden olan keith richards ne yapmış biliyo musunuz? ayyy hayatta tahmin edemezsiniz. yanii mümkün değil onun kadar kopmuş olamazsınız.... yo yo yo hiç sanmıyorum. bakın bakın demiş ki "çektiğim en garip şey ne mi??  babam! kendisi öldükten sonra yakılmıştı ve ben de onu iyice toz yapıp çekmekten kendimi alamamıştım." uuuuuuuuuuuuuh bravoooooooooooo.... harika... manyaksın... delisin.... beyninin içinde babası ile dolaşan tek insan sensiiiiiiinnnnnnn... alkış alkış.. (inanmazsanız şurayı içinize doğru çekiin )
işte böyle be sevgili minick biricik  cicicik gezegen sakinleri... bu gezegen gördüğünüz gibi sürprizler ile dolu, heyecan tufanıııı...

27.1.10

re-gifting/ de-gifting

re-gifting/de- gifting nedir? ayy türkçede böyle hazır ve nazır ekler yok ki hemen kelimelerin önüne takıp yeni anlamlar üretelim bu sebeple şöyle açıklayacağım. bir hediyeyi şamar oğlanına çevirme, onu bir ateş topuymuşçasına elden ele geçirme ya da onu elden çıkarmanın hüznü ile ne yaptığını bilememe diyebiliriz!!

aslında ben de bu kavramlar ile seinfeld sayesinde tanış oldum ve feci şekilde beğendim. esas konu şu;

re- gifting: eğer ki aldığınız bir hediyeyi beğenmediyseniz ya da hor gördüyseniz ve onu da - zamanı gelmişken- çok da umrunuz olmayan birisine hediye ettiyseniz buna re-gifting diyoruz. yani bir hediyeyi yeniden hediyelendirme. toplumumuzda gördüğüm kadarı ile bu işin en sık rastanır versiyonu bayramlarda size gelen madlen çikolataları, aynı bayram içinde, sizin de ziyaretine gittiğiniz akrabalarınıza götürmeniz. yani  hediyeyi tekrarlandırma...

de-gifting: eğer ki size ait bir şeyi birisine ilk etapta gönüllü olarak hediye ediyorsanız ancak sonradan onun kıymetini anlayıp buna pişman oluyorsanız ve türlü bahanelerle bu hediyeyi geri almaya çalışıyor iseniz işte bu da de-gifting oluyor.yani hediyeyi geri çağırma.. (bu terim ingilizce'de yok galiba- seinfeld üretimi!) mesela bu bir konser bileti olabilir, bu bir bluz olabilir, bu önceleri beğenmediğiniz ama sonraları beğenmeye karar verdiğiniz şeyler olabilir. bizim toplumumuzda bu durum genelde şöyle vukkuuuu bulur. siz küçükken anneniz çocuğu ile gelen bir misafirine sizin oynamadığınız bir oyuncağınızı hediye verir. siz de bunu öğrenince kıyameti koparır, o çocuktan oyuncağınızı geri almak için türlü oyuna başvurursunuz.

ahh seinfeld ahhh çok komiksiniz!! dizide re-gifting, elaine'in diş doktoruna aldığı oyuncak türü bir şeyi diş doktorunun jerry'ye hediye etmesi ile gelişen olaylar sebebi ile türemiştir. de-gifting ise jerry'nin bir nikah töreni sebebi ile gidemeyeceği big ball biletlerini diş doktoruna hediye etmesi ama tören iptal olunca biletleri geri alma çabaları sonucu gelişen olaylar sebebi ile türemiştir.

26.1.10


her ne kadar bazen görünmez olmak istesek de, maskelerimiz ve kıyafetlerimiz varken bunun pek de imkanı bulunmamaktadır. hatta bazen bunlar yüzünden fazlasıyla görünür oluruz!
sanatçı :jin young yu

25.1.10

buzzzzzzzzzzzda patinaj yapan çiftler

bakın bu bir kar yazısı değil. başlığa aldanıp da "ooooooooof bu kar olayı da sıktı" demeyin. bu bir küçük minicik miniminnaaacık bir sevgi yazısı!!!! pehh.

geçen hafta avrupa buz pateni şampiyonası vardı. daha önce bahsetmiştim eskiden ailecek nasıl da buz pateni takip ettiğimizi, ama şimdilerde eğer denk gelirse seyrediyorum... aslında bunun en büyük sebeplerinden biri digiturk de trt3'ün hangi kanaldan çıktığını bilmemem... konuya gelecek olursam, çiftler zorunlu dansı seyrederken spiker- ki sesine alışık olmadığım birisi idi- bir çok okkalı, hayata dair laflar ediyordu. biraz tuhaf bir adamdı. aklımda yer etti. dedi ki " sayın seyirciler, işte çiftler zorunlu dans böyle zor bir şey. çiftlerden  birisi ne kadar iyi olursa olsun, diğeri tökezledi mi, düştü mü herşey mahvolur." bu iş gerçekten de böyledir. başarınız kendinizin olduğu kadar- eşit miktarda- çiftin öbür elemanın  başarısına da bağlıdır. bu sebeple bence çok sabır, hoşgörü, erdem isteyen bir iş... zaten son yıllarda da buz pateninde çiftler klasmanında yarışan sporcuların sayısı gittikçe azalıyormuş.

burada dipçik gibi bir saptama yapmadan edemeyeceğim. insanların çift olması da böyle değil mi? siz istediğiniz kadar anlayışlı, istekli, kendine güvenen, vermeye (duygusal anlamda!!) hazır bir insan olun, çiftin diğer yarısı arıza yaptı mı kaymak gibi buzda gitmek mümkün olmaz, çizikler, çatlaklar, taşlar üzerinde tökezleme işi başlar. jürinin puanları düşer. ama ama unutmayalım ki bozuk buzda ayağınız kayıp düşseniz de hemen kalkıp hiçbir şey olmamışçasına zorunlu programa tutunmak da azmin ve gayretin göstergesidir. yine yüzünüze gülümsemenizi takıp bir sonraki 3'lü saltoyu canavar gibi yaparsınız. programı emek emek toparlarsınız. ve fakat diğer bir seçenek ise tökezledikten sonra bir türlü kendimizi toparlayamayarak her bir zorunlu harekette hata üzerine hata yapmaktır ki bunun sonu iyi değildir!! tevekkelli  bu günlerde ilişkilerde de çiftler klasmanında sayılar azalmaktadır.  ne yazık ki bireycilik herşeyin üstüne- havalandırmasız bir lokantada kızarmış patates kokusu gibi- sinmektedir. vay vaay vaaaay!!!

tökezleyenler ama yılmayanlar için bir şarkı gönderiyorum, kekten....

I’m never ever gonna quit
'Cause quittin just ain't my shit
Gonna stay right here with you
Gonna do all the things you want me to

24.1.10

bugün ne biliyor musunuz? belki de hissetmişsinizdir!!!!

eveeeeeeeeeet. bir 24 ocak daha neredeyse bitmek üzere, bu sebeple artık bugünün ne olduğunu açıklayabilirim. belki ben söyleyince hep bir ağızdan "o oo, demek bu yüzdenmiiiş, tevekkeli değil.." diyeceksiniz!! işte sevgili dünyalılar, ingiltere'de psikologların yapmış olduğu bir araştırmaya göre 24 ocak günü yılın en ama en en depresif günü imiiiiiiiiiiiiiş!!!

ee ne diyorsunuz? farkına varmış mıydınız? ben haberi duyar duymaz farketmiştim, bugün bir tuhaflık vardı hakkaten, işte şimdi herşey açığa kavuştu! gün geçmiyor ki yeni bir şeyler öğrenmeyelim. aman da aman!

bana inanmayanlar şuradan dümdüz gitsinler.