DON'T THROW ANYTHING AWAY,
THERE'S NO "AWAY".
bugün bir gazete ekinde bu cümle yazıyordu. benim için çok çarpıcı, çünkü ben sürekli toplayan, biriktiren, atamayan biriyim. aslında ufak çaplı bir koleksiyonerim. kıyafetler, ayakkabılar, dergiler, cd'ler, takılar, kırtasiye eşyaları, kitaplar, kumaşlar, seyahatlerden topladığım biletler, afişler, leafletler, posterler, defterler, konser biletleri, anı niteliğindeki objeler, lerlerlerlerlerler.... yeni toplama konularımdan biri "plaklar"... evde kullanılmış kullanılmamış bir sürü lerler larlar. titiz, minimal, sıkılgan, takıntılı insanlar için hiç de ideal bir model değilim anlayacağınız, ama ben küçük koleksiyonlarımla mutluyum, bu sebeple de bazen atmam gereken şeyleri de atamıyorum. evde gereksiz bir birklim de olmuyor değil. şimdi "hiçbir şeyi dışarı atmayın, çünkü "dışarısı" yok" şeklinde çevirebileceğimiz cümleyi görünce sevindim. aylardır gerçekleştiremediğim -yağmurlu bir gün kovalayıp evde temizlik yapma planları- mı artık dışarı atabilirim (bunu atabilirim çünkü bu bir düşünce!! ) aslnda düşününce, bizim kurtulmak amaçlı attığımız şeyler sadece mikro düzeyde yok olan ama makroda baktığınızda hala hayatını devam ettiren şeyler, hem de bazıları çevre kirliliği dahi yaratabilir cinsten. velhasıl sevgili pazar gününü yaşayan dünyalılar, ben bu cümleyi gördüm içim rahatladı. demek ki atmamayı teşvik eden gruplar da var :)
bu haftasonu da ne acayip bir haftasonu, sonisphere haberleri bir yandan, glastonbury haberleri bir yandan, akşama derbi maçı bir yandan, güneşli ve meltemli bir hava bir yandan, pikabımın tamir edilmesi ile birlikte yaşadığım plak dinleme mutluluğu bir yandan, sarhoş geçen bir gece diğer bir yandan, ardı arkası kesilmeyen indirim haberleri bir yandan... noluyoruz sevgili evren? kurtlarını dökücek tek hafta sonu bu muydu??
No comments:
Post a Comment