parasol'e özel arama kutusu

20.7.10

"herşeyin bir ilki vardır" festival rehberi- hayatta kalmak - 1

su

sabun

tuvalet

yatak


size tavsiyem bunların kıymetini bilin!! aslında baştan almam gerekirse ben 1 hafta+ 1 günlüğüne londra + latitude 2010 müzik festivalindeydim. londra'yı belki sonra özetlerim ama asıl gerçek bir festival nasıl oluyor diye merak eden varsa buraya gelsin! öncelikle özellikle ingiltere'de yapılan bir müzik festivalinin koşulları zor oluyor; izin verirseniz açıklayayım. 

1- kalma- yatma- uyuma durumları:  festivalde kalmak için bir çok alternatif var, çadır, podpad, büyük çadır, hazır çadır ya da en yakındaki oteller. biz şekil 1a da görünen podpad'de kaldık, diğer bir deyişle hobit evi!! içinde yükseltilmiş 2 yatak ve bir de usb girişi ve bir de elektrik ve bir de kapı kilidi var. onun dışında ayakta duramayacağınız kadar küçük ve geceleri de biraz kasvetli ama podpad'lerin olduğu bölge özel bir bölge olduğu için güvenliği var, tuvaletleri ve duşları daha bir modern ve temiz ve ulaşım olarak da festival alanına yakın. yine de uyku tulumunda yatmanız gerekiyor. geceleri o kadar soğuk o kadar soğuktu ki, bir gece bile doğru dürüst uyudum desem yalan olur. (yine de tavsiye ederim, podpad kiralarsanız hayatınız biraz daha kolaylaşır!)



2- temizlik- su- sabun- tuvalet: ayy sevgili dünyalılar, eğer titiz birileri iseniz sakın ingiltere'de festivale filan gitmeyin, gerçekten, çünkü festival ortamı titizlik kaldırmaz! öncelikle su yok denebilir, elinizi temizlemek için şu pürel tipi şeylerden kullanılıyor. o da bir yere kadar tatmin ediyor, insan istiyor ki eline bir su sabun değsin... sonra festival alanı toz- toprak- çimden oluşan bir yer, bu sebeple gün sonunda ayaklarınıza bir bakıyorsunuz ki onlar sizin ayaklarınız değil, kömürcü ustasının ayakları!! duş olayına gelince - açıkçası- ben duş almadım. 4 gün pis kalmayı ıslak mendil ile temizlenmeyi tercih ettim ama tuvalet derseniz işte bu bir festivalin en ama en ama en hassas konusu. bizim kaldığımız bölgede nispeten daha temiz ve kabul edilebilir bir düzen vardı ammaaaa bütün gününüzü ve gecenizi geçirdiğiniz festival alanına ne demeli!!!! ben diyecek bir şey bulamıyorum bakın şema ile göstereyim. 

şemanın 1.bölümü nasıl?? fena değil diyebiliriz. bilinen bir görüntü... ya peki kuşbakışı bölümü nasıl???? KORKUUUUUUUUUUNÇÇÇÇÇÇÇÇ. tuvalet kabinine bir giriyosunuz ki allahım allah. altı çiş ve kaka (sarı ve kahverengi ile belirtilmiştir) havuzu olan bir yere siz de katkıda bulunuyorsunuz, herşeyi net olarak görerek!! üstüne üstlük yanınızdaki kabinin çişleri bazen size kadar ulaşabiliyor (noktalı çizgiler ile belirtilmiştir). işte bir festivalin en can alıcı noktası burası. eğer bu tuvalet işini kafanızda çözerseniz gerisi kolay, eğer bunu halledemezseniz o zaman bir kabusun içindesiniz demektir.özellikle bu aşamada su ve sabunun değerini insan çok iyi anlıyor zira yapabileceğiniz tek şey sadece pürel ile ellerinizi ovuşturmak! (murphy kanunu gereği böyle durumlarda insanın sürekli tuvaleti geliyor, bu sebeple tavsiyem tuvalet işinin kolay olmayacağını kabullenmeniz)

3- güvenlik: binlerce kişinin olduğu bir yerde güvenlik işi gerçekten önemli, bizim gittiğimiz ilk akşam 19 yaşında bir kıza tecavüz edildi mesela, sonra da 17 yaşında bir kıza (bakınız bugünkü tarihli radikal gazetesinin arka sayfası)... bu sebeple karanlıkta fazla yalnız başına dolaşmamak lazım. onun dışında yanınızda, önünüzde, sağınızda solunuzda kim kalıyor bunu da gözlemlemeniz de fayda var. ingilizler bu tür festivallaeri çoluk çocuk cümbür cemaat, genç yaşlı katılıyorlar, bu yüzden de güzel bir ortam oluyor. ailelerin gelmesi de güvenlik probleminin olmadığını gösteriyor. (tavsiyem festival alanında istediğiniz gibi dolaşın ama gece olunca yatmaya filan giderken arkadaşınız ile el ele tutuşun :))

4- yeme-içme: içme deyince tabii ki düğüm birada çözülüyor. onun dışında herşey var. yemek ise karbonhidrat ağırlıklı. o kadar enerji harcanıyor ki zaten yediğiniz tüm junk food eriyip gidiyor. hatta bol bol karbonhidrat alınması yorgun düşmemek için iyi bir formül olabilir. onun dışında bizim festivale yiyicek içecek götürmek serbestti. bu da iyi bir şey tabii ki arabanız ile gidiyorsanız!

5- deşarjing: gördüğüm o ki türkiye de biz hiç deşarj olamıyoruz! şöyle dağıtıp, çılgınca dans etmek, her türlü abuk kıyafeti giymek, saçınıza başınıza tuhaf şeyler takmak, çılgınca makyaj yapmak, sonuna kadar pis pis dolaşmak... işte bunlara ihtiyacımız var. bu konuda ingilizleri takdir etmek gerek, her türlü tuhaflığı yaparak deşarj olmanın dibine vuruyorlar.  (tavsiyem burada yapamadığınız ve giyemediğiniz herşeyi yanınıza alın ve deşarja hazır olun!)

5- müzik: ben müzik açısından harika bir 3 gün geçirdim. bunun detaylarını bir sonraki yazıda vereceğim. herşeyi ama herşeyi bir kenara bırakın müziğe doymak için herşeye katlanın derim!

sonuç olarak;
yurtdışında bir festivale katılmak isterseniz yanınızda mutlaka pürel, tuvalet kağıdı, atıştırmalık yiyecekler, kalın kıyafetler ve ince kıyafetler, plastik botlar (yani wellies, meğersem sadece bir moda değil gerçekten ihtiyaçmış), sırt çantası, nakit para, ıslak mendil, fotoğraf  makinası, cep telefonu, şapka, yağmurluk, tek seferlik kullanım için sabunlar, anlaşabileceğiniz en az bir arkadaş, normal hayatta giyemeyeceğiniz kıyafetler, kostümler, makyaj malzemeleri ve herşeye açık bir ruh hali götürün.

not: çok uzun olduğu için üzgünüm sıkılanlar kusura kalmasın ama biz de hayatımızda ilk kez gittik heralde di mi??

not: sıkılanlara kötü haber, daha bitmedi yarın devam edecek. böööööö!

sonradan eklenen not: latitude ingiltere'de gerçekleşen en güvenli ve ailesel festivallerden biri olduğuna göre benim 1000 puanlık sorum "glastonbury'e gider miyim??"

2 comments:

vintage peony said...

Bu blogun da çok hoş :)

indis said...

teşekkürler, şimdi görmüşüm :)