"hiç yalan söyledin mi?" sorusuna hayır diyecek biri var mıdır, varsa da doğruyu söylüyor mudur? dün tarihli radikal'de jean michel rabate ile, yani "yalanın etiği" adlı bir kitap yazan kişi ile röportaj vardı. bence oldukça düşündürücü bir konu, bu sebeple de röportajı okuyunca kitabı edinmek ve hemencecik okumak istedim ancak henüz türkçe çevirisini bulabilmiş değilim!! madem türkçesi yok ise o zaman neden sanki varmış gibi üzerine konuşulmuş bunu da henüz çözmüş değilim. neysee..
yalan kelimesine kendimi çok yakın hissediyorum çünkü itiraf etmeliyim ki gençliyim boyunca anneme ve babama sürekli yalan söylemek zorunda kaldım. bunu istemezdim tabii ki ama despotizm beni bir yalancı haline getirmişti. yalan üstüne yalan üstüne kaymaklı yalan.... şu an bana sorsalar; "çocuğunuz size yalan mı söylese daha iyi yoksa erkek arkadaşının adını mı" diye tereddütsüz ikincisini seçerdim. eğer size sorarlarsa da tavsiyem sizin de ikincisini seçmeniz, bu arada umarım kızınız vardır yoksa durum biraz karmaşık olabilir!!
alışmış kudurmuştan beterdir atasözünün doğrultusunda yalandan bir türlü kopamadığımı belirtmek isterim. özellikle de kendime söylediklerimden. mesela; "bu hafta spora başlıyorum", ya da "cumartesi günü spor merkezine yazılacağım", or "izmir deki otelde her akşam havuzda yüzeceğim", oder "bu ay kesinlikle alışveriş yapmayacağım". içimdeki ben, bunları tekrarlayıp dururken içimdeki diğer ben de kıs kıs gülüyor, içimdeki biri yalancı çobana dönüştü ve artık içimdeki diğeri ona hiç inanmıyor!! bu arada anti parantez kendim dışında kimseye yalan söyleyemez oldum, ben de saflık derecesine varan bir dürüstlük huyu var ve bence bu günümüz koşullarında aptallığa tekabül ediyor. bu kötü huyu nereden edindim onu da çözemiyorum. ama bu da başka bir konu oluversin.
kendi kendime yalana örnekse: şu an izmir deki otelin yatağında miskin kedi modeli yatmaktayım. bir yalanı kendime itiraf etmekle başlayacak her şey lililililiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii!!
No comments:
Post a Comment