parasol
parasol'e özel arama kutusu
1.10.12
ekim dikim biçim 2
işte herkes ektiğini biçermiş, ekim dikim işleri de böyleymiş. en güzel ekimler en güzel biçimler sizlerin olsun!!
not: ekim ayı böyle hani biraz hüzünlüdür değil mi?? hava erken kararmaya başlar, yapraklar dökülür, kalın kıyafetler çıkar, evde daha çok zaman geçirilir. sevgiliniz varsa bir an önce eve gidip evde olmanın tadını çıkarırsınız.ekim için ne şarkı çalardım??? the national çalardım. slow show çalardım.i am kloot çalardım. from your favorite sky çalardım. blonde redhead falling man çalardım. cinerama hard, fast and beautiful çalardım. yani işte şunları çalardım sonbaharı çalardım !!
2010 yılında Ekim ayı için bunları yazmışım. yazdıklarıma katılıyorum. 2012'nin Ekim ayı güzellikler ile geçsin diyorum.
öpücükler
24.9.12
nüfus cüzdanı çıkartmak ne de kolay olmuş!
sevgili dünyalılar bilir misiniz bilmem ama eskiden kadıköy nüfus müdürlüğüne işiniz düşecek olsa işyerinden yarım gün izin alınır, yanınıza erzak temini yaparak kuyruğa girerdiniz. ama şimdi öyle mi? 10 dakikada her şey hallediliyor!
aslında olay almanya'ya gidecek olmam ile başladı. meğersem almanya vize için vukuatlı nüfüs cüzdanı şeysi istiyormuş, bunu alayım diye elimi nüfus cüzdanının her zaman durduğu yere atmam ile orada olmadığını görmem bir oldu! benim düzensizliğim sebebi ile bir kayıp daha verilmişti. neyse almanlara temiz olduğumu kanıtlamak için ve tabiiki yeni bir nüfus cüzdanına kavuşmak için bugün kadıköy nüfus müdürlüğüne işim düştü. eğer nüfus cüzdanınızı kaybettiyseniz yapmanız gereken şeyler;
1- muhtarlığa gidip 1 foto ve 5 TL ile bir belge alıyorsunuz- max 5 dk
2- kadıköy'e gidip sıra numarası alıyorsunuz ve sıra size geliyor- max 3 dk
3- memura 1 foto veriyorsunuz (toplam 2 foto oldu, dikkat!) ve işlemin yapılmasını bekliyorsunuz - max 5 dk
4- cüzdanın çıkmasını bekliyorsunuz ve 5,75 TL ödüyorsunuz- max 10 dk
işte işlem tamaaaaaaaaaaaam. kaç dk oldu? toplam 23 dk!! harika değil mi?? ama bir de bunun işe geri dönmesi var, o da 33 dk!
21.9.12
cuma hafifliği
işte size cuma neşesi sevgili dünyalılar! aslında bu NME ne harika bir sitedir. zaman geçirmek için ve farklı bir şeyler görmek için harika bir yer bence. sürekli harika fikirler çerçevesinde toplama bir şeyler yapıp duruyorlar. gezerken bu ikonlara denk geldim. konumuz gelmiş geçmiş en güzel grup ikonları. bakın ben bir kaç tane beğendiklerimden seçtim ama dahası şuradan sağa dönünce sizi bekliyor! bu arada 3.ve6.yı bildiniz mi? bence bildiniz tabii :)
bu arada aslında her marka ya da grup ya da pazarlaması yapılan herşey için ikon ne kadar da önemli bir şey. ne bir yazı ne bir açıklama olmaksızın ikonundan bildiğiniz markalar bence başarılıdır. tam da yukarıda olduğu gibi. siz siz olun ikonunuzu iyi seçin!
bu arada aslında her marka ya da grup ya da pazarlaması yapılan herşey için ikon ne kadar da önemli bir şey. ne bir yazı ne bir açıklama olmaksızın ikonundan bildiğiniz markalar bence başarılıdır. tam da yukarıda olduğu gibi. siz siz olun ikonunuzu iyi seçin!
20.9.12
eksen on fair
zamanı oldukça geçti ama ben de eksik kalmayayım diye güzide eksen on fair etkinliğimize dair bir kaç şey karalayım dedim. isterseniz düşüncelerimi kısa notlar halinde yazayım ve böylece hap kıvamında size akşamımızı anlatayım.
giriş
- öncelikle festivalin görselini çok beğendim, hangi ajansa yaptırdılarsa çok başarılı olmuş
- evet anlıyorum eksen'in ilk festivali ama radyoda bizi hayatımızdan bezdirdiler neredeyse her 10 dakikada bir bu festival ile ilgili anons yapıldı ve bu da beni neredeyse intihara sürüklüyordu. zira ben neredeyse 24 saat eksen dinliyorum.
- biz eksen on fair'e katılacak olan çekirdek kadro bu festival için çok heyecanlıydık, tüm gün alkol alıp güzel müzik dinleyeceğimize emindik!
gelişme
- işte o gün geldi çattı, saat 16.30 gibi alanda olup space ile güne başlamaya karar verdik, epi topu zaten 3 kişiydik. aramıdan benim kardeşim olan grup üyesi yan çizdi ve kararlaştırdığımız saatte alana gelmedi. ben ve diğer grup üyesi alana 5'e doğru giriş yaptık.
- space başlamıştı ama ne yalan söyliyeyim bizi pek çekemedi. grup sanki ingiliz kasabalarındaki pub larda çalan gruplar gibiydi. bence karizma tarafında bir eksiklik vardı.
- size bir tavsiyede bulunayım, eğer VIP bileti satılan bir konsere gidiyorsanız muhakkak VIP bileti laın. bedava ve istediğiniz kadar içki içebiliyorsunuz, bu da hemen kafanızın iyi olmasını sağlıyor. örneğin biz öyle yaptık, çok karlı çıktık!
- zaman güzel güzel geçti, biz dans ettik, muhabbet ettik, yemek yedik ve sonunda the stranglers çıktı.
- ben the stranglers'dan hoşlanmadım. antipatik geldiler. hatta golden brown'u gerçekten onlar söylemiyordur diye düşündüm.
- london guns iyiyid ama ben pek dj performansı değerlendirecek kişi değilim, pek hoşlanmıyorum
- sıra bombay bicycle club'a geldiğinde bizim kafammız harikaydı, grup da öyle.
- kan ter içinde kalana kadar dans ettik, hopladık zıpladık.
- bu arada festival alanında tektekçi'nin olması bence harika bir seçimdi. güzel güzel shut'ları yuvarladık gitti.
- sonunda kafa bi dünya geceyi bitirdik, evli evine köylü köyüne dağıldı.
sonuç
- diyeceğim o ki eksen bu geceye hakkını verdi, çok iyi bir organizasyondu
- başka bir diyeceğim ise doğuş grubunun olduğu her yerde belli bir kalite ve başarı var, bu yadsınamaz
- her sene festivali bekliyoruz, onlar organize etsin biz katılalım.
sevgi ve de öpücükler ile kalın değerli dünyalılar!!
13.9.12
sosyalleşmenin internet hali
ileri teknolojik dünyamızda artık iletişmenin de tadı kaçtı. herkes twitter'dan birbirine küfür ediyor, ya da görmese dahi ilân-ı aşk ediyor, kızıyor, bağırıyor, ban ediyor, follow ediyor, unfollow ediyor. artık herkes kabalaştı da, bir şey için teşekkür ediyorsunuz cevap dahi vermiyor, bir şeyi eleştiriyorsunuz doğrudan unfollow ediyor. herkes sanki parmaklarında sihir var gibi oynuyor, oynatıyor. insanların değil suretlerin savaşı sürüp gidiyor. bir de e-posta olayı var. yazıyorsunuz cevap gelmiyor, cevap veriyorsunuz bir şey demiyor. kısacası sevgili dünyalılar bu sosyal medya olayı hepimizi saygıdan, sevgiden, hoşgörüden, görgüden, erdemden yani insanlıktan hafiften uzaklaştırdı gibi, siz ne dersiniz?
11.9.12
limonnnnnn
gittiğim güzellik salonunda (yani manikür- pedikür) yasemin hn limon sözcüğünü
duysa dahi fenalaşıyor ve ortamı hemen terkediyor. düşünün ki bu küpeler ile manikür
yaptırmak istediğimi. bence naaa mümkün, asla yapmaz, beni kaybetme uğruna dahi
yapmaz.
ama ben bu küpeleri çok sevdim. bulduğum yerde alasım geldi.
bunlarla ne iyi gider dersek bir beyaz salaş t-shirt ve eskitilmiş kot, altına da doğal deriden sandalet. harika oldu!
9.9.12
RHCP: Bu Ne Güzellik Böyle!- 2
"under the bridge" benim için çok önemlidir. çok özel bir kişinin hatırasıdır. o zamanlar 90'lı yıllardır. bu çok özel geçmişte kalmış olması açısından burada anlatılmayacaktır.
"gelsinler", "nooolur gelsinler", "yaa lütfen bir kere gelsinler", "hiç gelirler mi ki?" diye diye sonunda Red Hot Chili Peppers, gelmek ne kelime, şehrimize bomba gibi düştü!! (aslında ben RHCP kısaltmasını sevmiyorum ama gerçekten pratik, bu sebeple öyle devam edeceğim)
konser haberi ilk yayılmaya başladığında tabii ki bilet satış gününü bekledim, tabii ki biletler çıkınca ortalama bir fiyattan biletimi aldım ama aslına bakarsanız güncel olarak takip etsem de RHCP benim için 90'larda kalmıştı ve günümüzde bir fanatizm hissetmiyordum. konsere de 90'lara "tribute" olsun diye gidecektim. ama ama sevgili gezegen sakinleri, ben ne kendini bilmezmişim, ben ne şaşkınmışım, ben ne hatalıymışım. dün gece RHCP sahneye çıktığı andan itibaren yüzümdeki hayranlık ve gülümseme ile, tüylerimin her şarkıda diken diken olması ile, tüm grup elemanlarının kendi başına bir ilah oluşu ile gerçekten büyülendim. karşımda dev gibi bir grup, bangır bangır, gümbür gümbür hem müzik yapıyor hem performans sergiliyor. önce koca chad geliyor, enstürmanlarının başında oturuyor ama içten içe hepimizi zıplatıyor, josh deseniz ayağını kırmış ama kırmasaymış daha mı iyi olurmuş bilinmez. bir insan oturduğu yerden bu kadar mı hakim olur her şeye, bu kadar mı içinde olur, ya bir de çok kızsal ama bu kadar mı yakışıklı olur! ya flea? çılgın, deli, zıpır flea. grubun sözcüsü flea. tüm zamanların müthiş basçısı flea. ve pek tabii anthony. az ve öz konuşup şarkılarını söyleyen, karizmanın son noktası, sanki yerçekimi ona işlemiyormuşçasına dans eden, zıplayan anthony. anlayacağınız bunların hepsi deli, karizmatik, müthiş, dopdolu, capcanlı. yani daha ne diyeyim bilmiyorum. bayıldım bayıldım. böyle müzik ziyafetine az tanık olunur. iyi ki gitmişim, iyi ki varlarmış, iyi ki de onları buraya getirmişsiniz!
bunun dışında acısı ve tatlısı ile ben bir kaç konser notu düşmek isterim. kayıtlara alına!
- konsere taksi ile gidiş ve giriş nispeten problemsiz oldu
- konser alanında binlerce kişiye yetecek kadar imkan yoktu örneğin aç kaldık, çünkü kuyruğa girsek konser kaçacaktı. haaa yemek yemek şart mıdır? hiç değildir.
- alkol içmek de şart değil ama alkolsüz konserler lise müsamerelerini anımsatıyor bana
- çıkış bir rezaletti, bunu bir önceki post'umda yazdım
- çıkış sonrası harikaydı, sütlüce de bir kahvede oturup çaya pisküvet batırdık, bir taksici prensin bizi kurtarmasını bekledik
- josh türk bayrağından bir t-shirt giymişti, sorarım size bizim turk gruplar amerika'ya gitse de amerikan bayrağından bir t-shirt giyse bir daha geri dönebilir mi?
- flea ve chad'in tulumlarına bayıldım. kim tasarlıyor acaba?
- amerikan grupları ile ingiliz grupları arasında belirgin bir doku farkı var. bu ne dokusu demeyin ben de açıklayamıyorum.
- athena'yı oldum olası antipatik bulurum, bu fikrim dün akşam da değişmedi
- biz turkler her şey kolay olsun, hiç beklemeyelim, hiç yürümeyelim, hiç zorluk çekmeyelim istiyoruz ama bir konserin tadına da biraz onun için emek sarfetmekle alınıyor. (hatırlayın H2000 zamanlarında kilyos'da yaşam mücadelesi veriyorduk!) ayrıca hadi bis bitmeden biz fıyalım mantığı bir müzik sever için asla caiz değildir!
- çok konserde içimden geçirirdim ama buradan size RHCP için itiraf ediyorum; aptal kafam neden en pahalı biletten almadın? neden en önde seyretmedin, her şeye para harcıyorsun da bunu mı harcıyamadın?
- hani give it away de bitti veda vakti geldiğinde, anthony sahneyi terk ettiğinde, josh seke seke flea'nin yanına çöktü ve chad'in önünde çala çala bize hoşçakalın dediler ya, işte o zaman gözlerim doldu, bu kadar kabiliyetli insanların en azından dünyadaki varlığına ve bizim de onları seyretme imkanımız olduğuna şükrettim. sonrası vız gelir tırıs gider sevgili dünyalılar!
teşekkür: RHCP ve diğerlerini dinlemek her şeye değiyor. ben pozitife kendi adıma teşekkür ediyorum. onlar olmasa biz burda mal mal oturup 3-5-8 oynuyor olacaktık.
RHCP: Dün Akşam Başımıza Gelenler- 1
Dün akşam takiplerini gayet iyi yapan bir müziksever gibi RHCP konserindeydim. konserle ilgili 2 post yazmayı düşündüm çünkü bir tanesi aslında müzik ile ilgili değil ama çok önemli ki o bu post, diğeri ise benim konser ile ilgili düşüncelerim.
şimdi burada söyleyeceğim şeyler çok önemli, çünkü bu ülkede en iyi organizasyon şirketinin düzenlediği bir konserde bile ne ile karşı karşıya kalabileceğiniz ile ilgili.
dün gece twitter'dan takip edenler ya da bizzat orada olanlar bilir, konser çıkışında çıkamadık! konser bitti, insalar ki herhalde onbinlercesi, "çıkış" olarak tabelalar ile yönlendirilen kapılara doğru gitmeye başladı, etrafta hiç bir aydınlatma ya da yönlendirme yapan görevlilier yoktu. üstüne üstlük gidilen kapılar da kapalı olunca hepimiz kalakaldık. yuhlamalar, alkışlamalar fayda etmedi. düşünün ki binlerce kişi bir noktada sıkışıyor. düşünün ki bir panik oldu ve arbede yaşandı. olacakları hesap edebiliyor musunuz? allahtan böyle bir şey olmadı, bizi kampüsün araç girişinin olduğu kapıya yönlendirdiler ve biz de oraya gittik....
işte burada bizim olayımız başlıyor... ayakta saatlerce dikilip ayrıca kapılarda sıkışıp kalınca ana kapının oradaki çimlerde biraz oturup dinlenmek istedik. biz oturur oturmaz izbandut bir güvenlik görevlisi yanımıza geldi ve bize "arkadaşlar burayı boşaltıyoruz" dedi. biz de 5 dakika dinlenip kalkacağız dedik. adı Tuğcan olan bu şahıs bize kabaca çıkışmaya başladı, biz de çıkmayacağımızı söyledik. nihayetinde zaten konser alanı tıklım tıkış doluydu ve bizim çıkmamız için hiç bir neden yoktu. biz kalkmayınca izbandut Tuğcan diğer güvenliklere "arkadaşlar bunları alıyorsunuz dışarı" dedi. düşünün ki bizim gibi insanların bu şekilde şehir eşkiyalarının elinde kalmasını. sonuçta orada biz itiraz ettik, onlar üzerimize yürüdü. bilgi üniversitesinde çalıştıklarını öğrendiğimiz iki konser katılımcısı bize destek olmaya geldi. tüm olanları gördüklerini ve güvenlik eşkiyalarının haksız olduğunu söylediler. bu arada biz yetkililer ile görüşmek istedik. yetkililer gelmedi. güvenlik eşkiyalarının hepsinin ismini istedik, hiçbiri ismini vermedi. üstüne üstlük bu eşkiyalar tartışmanın bir yerinde bize "alkolünüze veriyorum" gibilerinden bir laf etti!!! düşünün işte ülke son olaylardan sonra bu hale geldi. biz alkollü değildik çünkü maalesef ülkeyi bu hale getirenler sebebi ile içeride gazoz içtik. ama düşünün ki muhtemelen "onlardan" olan bu eşkiyalar olanlardan güç alarak bize böyle bir kelam etti. velhasıl biz orada konuşurken bu görevliler birden bire ortadan sıvıştı. bu olanlar bir rezalettir ve sorumluları bizden özür dilemek zorundadır!
yarın yapacağım ilk iş prozitif'e şikayet yazısı yazmak olacak tabii, güvenlik firması doruk güvenlikmiş onlara da bir yazı. eşkiyaların fotoğrafları var, bir tanesinin ismi var. hepsini kullanacağım!
ülkenin en iyi organizasyon şirketinin yaptığı bir organizasyon, dışarıdan iş yaptırılan firmaların ne olduğu belirsiz elemanları tarafından maalesef böyle karalanıyor. benden pozitif'e tavsiye işbirlikçilerinizi iyi seçin! konserler yapmak çok güzel ama bir şey yapıyorsanız herşeyi iyi düşünmek gerekir. yurtdışında böyle bir olay yaşayan tek bir kişi varsa beni bulsun!
benden size tavsiye bu ülkede yavaş yavaş bir şeyler feci şekilde değişiyor, dikkat edin.
tespit: güvenlik görevlisi diye iş yapan kişiler kendilerine bir sorumluluk verildiğinde bu sorumluluğu bir güç olarak algılayıp, bu güçle normal hayatlarında yaşadıkları eziklikleri ya da mutsuzlukları alt etmeye çalışıyor, konsere gelen "züppe" seyirciyi alttan alta taciz etmeye çalışıyor. esas görevlerinin konser alanının ve seyircilerin güvenliğini sağlamak olduğunu dahi idrak edemiyorlar.
çok yazık!
7.9.12
NME'den Harika Bir Proje
sevgili gezegen sakinleri, güzel bir hafta sonuna girerken NME'nin 30 harika şarkı için yaptığı bu projeye denk geldim. ben burası için fleetwood mac seçtim ama şuradaki bağlantıda 29 güzel görsel ve şarkı sözü var. bakınız pişman olmayacaksınız!
6.9.12
Playlist - 2
evet sevgili gezegen sakinleri şimdi de 2 Eylül 2012 Kaş- Deja Vu Bar- Anıl Playlist ile karşınızdayım. aaah aaahhhhh bunları yazmak kolay mı sanıyorsunuz? hiç de değil. keşke orada olsam, keşke yine gitsem diye diye emek emek yazdım. kıymetinizi biln!
- the walkabouts, grand theft auto
- noir desire, tostaky
- massive attack, spitting the atom
- the dears, demons
- talk talk, life's what you make it
- 16 horse power, bad moon rising
- sivert hoyem, moon landing
- pulp, disco 2000
- shocking blue, california here I come
- the national, anyone's ghost
- arcade fire, we used to wait
- unknown, unknown
- cajun dance party, the hill, the view & the lights
- wild beasts, we still got the taste... (bizim istek)
- arcade fire, rebellion
- suede, sadie
- interpol, pace is the trick
- kasabian, man of simple pleasures
- elbow, fugitive motel
- morphine, take me with you
- kasabian, re-wired
- mgmt, kids
- bat for lashes, daniel
- the xx, vcr
- bonnie prince billy, sheep
- the national, blood buzz ohio
- the decemberists, this is why we fight (bizim istek)
- nick cave & the bad seeds, more news from nowhere
- pj harvey, aplace called home (bizim istek)
- midlake, head home
- arcade fire, ready to start
- bob dylan, political world
- ben harper, when it's good
- modest mouse, dashboard
bu arada bir konuya açıklık getirmek isterim. Anıl barın sahibi, dolayısıyla her akşam ama her akşam müzik yapıyor, öyle haftanın belli günleri değil.
bu arada ayrıca bir şey daha söylemek istiyorum, bombay bicycle club İstanbul konserinden önce kaş'a tatile gidiyormuş, kendilerine en önemli tavsiyem deja vu'ya gitmeleridir.
5.9.12
Anıl'ın Playlist'ini Çalabilir misiniz? - 1
eğer bu bloga arasıra bakıyorsanız benim ne kadar takıntılı bir insan olduğumu anlamışsınızdır. hep aynı yerlere gitmek, hep aynı şeyleri yapmak... ama ben ritüelleri ve bildik tanıdık yerlere gitmeyi seviyorum. neyse bu girizgahtan sonra esas öze gelelim, 30 Ağustos sebebi ile bir kaç günü birleştirip yine Kaş'a gittim. tabii artık burada Kaş ile ilgili çok detaylı bir şeyler yazacak değilim, bahsetmek istediğim şey Deja Vu. bilmeyenler için açıklayayım Deja Vu harika müziklerin çalındığı kendi halinde bir bar. en önemli özelliği güneş batımının buradan seyredilmesi gerektiğine dair efsane, ama güneş batımı bir yana barın sahibi Anıl'ın çaldığı müzik bir yana. düşünün ki deniz harika, yemekler harika, alışveriş, gümüş, peştemal, pareyo, çay- kahve olayları harika, daha ne olabilir? işte olacağı şudur; hiç bir yerde dinleyemeyeceğiniz harika playlistler ve güzel mojito!! lafı fazla uzatmak istemiyorum, sizin için 2 akşamlık playlist'i kaydettim. işte olay sırasıyla budur;
3 eylül 2012
- the dolly rocker movement, sad sally
- new order, vanishing point
- the cure, the only one
- the stranglers, spectre of love
- james, waltzing along
- tinderstcks, can we start again? (bizim istek)
- the dears, whites only party
- echo and the bunnymen, it's alright
- massive attack, unfinished sympathy
- the feelies again today
- pj harvey, the glorious land
- pixies, is she weird?
- the dears, 5 chords
- sonic youth, incinerate
- the dears, part II:I feel deep
- new order, ceremony
- the strokes, trying your luck
- DIIV, doused
- nick cave&the bad seeds, bring it on
- sebastian tellier, la ritournelle
- david byrne, sad song
- tom waits, wrong side of the road
- the dolly rocker movement, enjoy a paranoia
- wild beasts, we still got the taste ....(bizim istek)
- ben howard, the wolves
- calexico, quattro- world drifts in
- the walkabouts, rebecca wild
- mumford & suns, little lion man
- the back heart procession, tropics of love
saatlerce oturup bunları dinledik, kafaları bulduk, bağıra çağıra eşlik ettik ve düşündük de İstanbul'da dahi böyle bir yer yok, bunları çalan da yok!! Anıl bu anlamda henüz kıymeti bilinmemiş özel bir insandır. umarım bir gün şehrimizin müzik insanları kendisini keşfeder ve bir röportaj yapar.
yarın 2 Eylül listesini vereceğim. stay tuned!!
4.9.12
HEM HABERİ MÜTHİŞ HEM DE ALBÜM ADI HEM DE GÖRSELİ!
bu ne güzelliik!! biliyorsunuz ya da bilmiyorsunuz The Rolling Stones Paris'te stüdyoya girdi ve iki yeni şarkının olduğu bir best of albüm hazırlamaya başladı. albüm çeşitli versiyonlarda çıkıyor. 3 cd'lik 50 şarkıdan oluşan bir versiyon ve 4 cd'lik 80 şarkıdan oluşan diğer bir versiyon.
albümün adı GRRR! bu harika bir isim, gorillerin böyle ses çıkardığını düşünüyorum, en azından The Rolling Stones'unkiler! ama bence isimden de güzeli albüm kapağı... kapağı çizen sanatçı Walton Ford, ne müthiş bir yetenek! hem grubun ölümsüz sembolü var hem de 50. yılını kutlayan bir dev!
The Rolling Stones'u seviyorum filan demek istemiyorum onlara hayranım ve onlara tapıyorum, sadece müziklerinden değil bunca yıldır bir arada kalmalarından, karizmalarından, enerjilerinden ve hâlâ çok yakışıklı oluşlarından dolayı.
not: bu arada Londra'sda the Somerset House'da 50.yılları şerefine bir fotoğraf sergileri vardı, yolu düşenler kaçırmasın hem de 50.yıllarına özel üretilen T-Shirtlerden de bir tane edinsinler derdim ama artık çok geç!
haberin İngilizcesine buradan süzülebilirsiniz.
3.9.12
28.8.12
önümüzdeki günlere bir bakalım bakalım
evet sevgili dünyalılar, yine bir güzel sonbahar bize göz kırpmaktaydı. önümüzdekii günler bize neler gösterecek diye merak edecek olursak işte bunları gösterecek.
- 30 Ağustos Zafer bayramımızı geliyor, bu güzel günün perşembeye denk gelmesi sebebi ile biz bir avuç insan top atışlarıımızı Kaş'ta yapacağız! dolayısıyla çok çok yakın günlerde biz tuzlu sularda cıp cıp yapıp, akşamları bu toprakların en güzel müziklerini çalan Anıl'ın yanında bulacağız kendimizi.
- denizden dönünce ne olucak? hemen ertesi Cumartesi (8 Eylül) RHCP konserine doğru yol alacağız. her ne kadar içinde bulunduğumuz günlerde ben pek delisi olmasam da 90'lı yılların ve Under the Bridge'in hatrına bu konserde yerimi alacağım. alkol olmayan bir RHCP konseri nasıl olur göreceğiz. hepimiz uslu uslu gazozlarımızı içip ellerimizi çırpacağız.
- sonra hemen ardından İan Anderson (10 Eylül) var. Jethro Tull kimin hayatına hiç girmedi? bir çok kişinin. ama benim girdi bir kere bu sebeple İan Anderson ne zaman gelse acaba gitsem mi diye düşünüyorum. zira daha önce en az 2 kez gitmişliğim var. işte neyse. ian anderson sorunsalı yanıma birini katarsam giderilecektir.
- ay bi de ne olsun, meğersem hemen sonra da Stevie Wonder yokmuymuş? (14 Eylül) VARMIIIIIIIŞ! bu da ayrı bir sorunsal. yılların Stevie Wonder'ı gelecekte biz de popomuzu kaldırıp gitmeyeceğiz! ayıp olmaz mı? yazık olmaz mı? olur tabii ama bu konser de ayrı bir sorunsal olarak karşımda, bakalım zaman ne gösterecek?
- esas esas reklamları ile kafamızı ütüleyen, bizi the Stranglers'dan, Space'den filan bıktıran usandıran Eksen On Fair var (15 Eylül). bir radyo kanalının eline kendi yaptığı bir etkinlik düşmeye görsün, o etkinliğin cıcığını çıkarıp posasını güneşe yatırırlar! ammavelâkin (bu nasıl yazılır?) gruplar çok iyi diyecek bir şey yok, hele ki Bombay Bicycle Club'da olunca bu etkinlik benim için önümüzdeki günlerin en çok beklenen etkinliği haline dönüştü.
- daha bitmedi, daha bitmedi! 21 Eylül'de ne var? Beiruuuuuuuuuuuut! oh ne âlâ! Turkcell Kuruçeşme Arenadaki bu konser bence harika olacak! şöyle hava serinlemiş, biz merserize kazaklarımızın üstüne kot montlarımızı giyeceğiz ve o güzel Beirut müziğini dinleyeceğiz. bu arada aynı gün Leonard Cohen konseri de var, ama ben geçen sene iki kere gittiğim için pas geçiyorum. siz hangisine gideceğinize kendiniz karar veriniz.
işte benden bu kadar. atladığım bir şey var ise siz ekleğin bir zahmet! öpücükler!
not: yaaa nasıl olur da dead can dance'i unutmuşum!!! no nayır nolamaz, 19 eylül'de de dead can dance'de huşu içinde harika bir müzik ziyafetine tanık olacağız sanki, en son dead can dance cd'mi dinlediğimde yıl kaçtı onu bile hatırlamıyorum. 90'ların başı olsa gerek.
- 30 Ağustos Zafer bayramımızı geliyor, bu güzel günün perşembeye denk gelmesi sebebi ile biz bir avuç insan top atışlarıımızı Kaş'ta yapacağız! dolayısıyla çok çok yakın günlerde biz tuzlu sularda cıp cıp yapıp, akşamları bu toprakların en güzel müziklerini çalan Anıl'ın yanında bulacağız kendimizi.
- denizden dönünce ne olucak? hemen ertesi Cumartesi (8 Eylül) RHCP konserine doğru yol alacağız. her ne kadar içinde bulunduğumuz günlerde ben pek delisi olmasam da 90'lı yılların ve Under the Bridge'in hatrına bu konserde yerimi alacağım. alkol olmayan bir RHCP konseri nasıl olur göreceğiz. hepimiz uslu uslu gazozlarımızı içip ellerimizi çırpacağız.
- sonra hemen ardından İan Anderson (10 Eylül) var. Jethro Tull kimin hayatına hiç girmedi? bir çok kişinin. ama benim girdi bir kere bu sebeple İan Anderson ne zaman gelse acaba gitsem mi diye düşünüyorum. zira daha önce en az 2 kez gitmişliğim var. işte neyse. ian anderson sorunsalı yanıma birini katarsam giderilecektir.
- ay bi de ne olsun, meğersem hemen sonra da Stevie Wonder yokmuymuş? (14 Eylül) VARMIIIIIIIŞ! bu da ayrı bir sorunsal. yılların Stevie Wonder'ı gelecekte biz de popomuzu kaldırıp gitmeyeceğiz! ayıp olmaz mı? yazık olmaz mı? olur tabii ama bu konser de ayrı bir sorunsal olarak karşımda, bakalım zaman ne gösterecek?
- esas esas reklamları ile kafamızı ütüleyen, bizi the Stranglers'dan, Space'den filan bıktıran usandıran Eksen On Fair var (15 Eylül). bir radyo kanalının eline kendi yaptığı bir etkinlik düşmeye görsün, o etkinliğin cıcığını çıkarıp posasını güneşe yatırırlar! ammavelâkin (bu nasıl yazılır?) gruplar çok iyi diyecek bir şey yok, hele ki Bombay Bicycle Club'da olunca bu etkinlik benim için önümüzdeki günlerin en çok beklenen etkinliği haline dönüştü.
- daha bitmedi, daha bitmedi! 21 Eylül'de ne var? Beiruuuuuuuuuuuut! oh ne âlâ! Turkcell Kuruçeşme Arenadaki bu konser bence harika olacak! şöyle hava serinlemiş, biz merserize kazaklarımızın üstüne kot montlarımızı giyeceğiz ve o güzel Beirut müziğini dinleyeceğiz. bu arada aynı gün Leonard Cohen konseri de var, ama ben geçen sene iki kere gittiğim için pas geçiyorum. siz hangisine gideceğinize kendiniz karar veriniz.
işte benden bu kadar. atladığım bir şey var ise siz ekleğin bir zahmet! öpücükler!
not: yaaa nasıl olur da dead can dance'i unutmuşum!!! no nayır nolamaz, 19 eylül'de de dead can dance'de huşu içinde harika bir müzik ziyafetine tanık olacağız sanki, en son dead can dance cd'mi dinlediğimde yıl kaçtı onu bile hatırlamıyorum. 90'ların başı olsa gerek.
26.8.12
pazar akşamı ne olsa iyiydi?
bir pazar akşamı ne olsa iyiydi? eğer seyretmediyseniz moonrise kingdom olsa çok iyiydi.
yazın sonbahara dönmek üzere olduğu bu pazar akşamında özlem duyduğum şeyin bu film olabileceğini düşündüm, çünkü çok fantastik. yani fantastik öğeler yok ama her wes anderson filmi gibi çok tuhaf, çok farklı, çok gerçek ama çok da hayali.
kendi analizimi yapacak olursam bu akşam biraz hayale ihtiyacım var. gerçek hayattan yoruldum gibi. neyse velhasıl güzel dünyalara dalıp haftaya öyle başlamak isteyenlere duyurulur. bu film harika! şurada da web sitesi var. zamanınız varsa buradan bile güzel bir yolculuğa çıkabilirsiniz.
feist'ten sonra
Reading'e gidenler yazıyor "festival en iyi İngiltere'de seyredilir" diye. Ben de aynı fikirdeyim. İngiltere'de gittiğim konserler ile burada gittiklerim arasında gerçekten çok çok fark var. Bunun en önemli sebebi, İngiltere'deki konserlerin onların ana dilinde olması. Bunun dışında da bir çok sebep var, ama bunu başka bir post'a saklayabilirim. Bu gece Küçükçiftlik Park'da benim merakla beklediğim Feist konseri gerçekleşti. Mekan ile ilgili bir şeyler demem gerekirse, konser alanı alışık olduğumuz yer değil normalde konserlerin olduğu alanın arka tarafındaki çimlik bölge idi. Nispeten küçük bir mekandı. Bence bu akşam ki konsere de gayet uygundu.
Bu konserin biletlerini aldığım sırada Twitter'da konser biletlerinin tükenmekte olduğuna dair uyarılar çıkmıştı, ama bu akşam gördüm ki böyle bir şey yoktu. Hatta benim tahmininden daha az kişi vardı. Yetkililere ricam bilet satışını tetiklemek için böyle gaz dolu post'lar girmesinler!
Gelelim konserin kendisine. (Her zaman söylüyorum ben sadece hayatnın çok önemli bir parçası olan müziğin amatör bir dinleyicisiyim. Bu yüzden düşüncelerimin amatörce olabileceğini hatırlamak isterim.) Konser güzeller güzeli Leslie ve tuhaflar tuhafı vokalistleri ve yakışıklı grup elemanları ile başladı. Ben playlist'i tutmadım ama beklenen şarkılar bir bir söylendi, Turkçe'ye çalışılmş olduğu görüldü, seyirciyi konsere katma çabaları takdir edildi ama gelin görün ki- diğer bir çok başka konserde de olduğu gibi- bence konser havası bir türlü yakalanamadı. Bizim konser sorunsalımız olan arkadaşlar arası muhabbet bu konserde tavan yaptı. Nerelere gitsem etrafımda herkes yüksek sesle muhabbetteydi. Hal böyle olunca gerçekten konseri dinlemeye gelen kişilerin de konsatrasyonu kayboluyor. Bu eminim ki sanatçılara da yansıyor.Feist'e gelince bence o çok marifetli bir müzisyen ve umarım bunu yapmaya devam eder.
konserden kısa notlar:
* konserde alkol olması harika bir şey
* son şarkıda sahneye slow dans yapan erkeklerin çıkması çok komik
* Feist'in "sizin ülkede slow dans yapılıyor mu?) sorusu bizi nasıl tanıdığını biraz anlatıyor
* vokalistler çok şekerdi, eve çaya da gelseler çok guzel muhabbet edilir
25.8.12
günler geçse de etkinlikler bitmiyor!
yazmayalı aylar hatta belki de yıl oldu ama hayat devam ediyor ve gün geçmiyor ki etkinlikler devam etmesin. yarın Feist konserindeyiz. Feist ile ilgili o kadar çok şey yazıp çizildi, röportajlar yapıldı, kimileri öne teşhis için önceki konserlerine gidildi ki beklentilerimiz de tavan yaptı. istanbul'da hava da limonata kıvamına geldiğine göre, yarın açık havada Feist dinlemek hepimize çok iyi gelecek. müziği bir yana bir kadın olarak da Feist'i çok beğeniyorum. bakınız buradaki fotoğraf.
bloguma geri döndüğüm bu günlerde hepinize tekrar merhaba der Feist konserine gitmenizi tavsiye ederim.
22.8.12
DE...NEE MEEE BİİİR Kİİİİİİ
deneme 1-2, 1,2,3,4... başlasam mı başlamasam mı? özledim seni benim cici blogum!
1.3.11
mart- teorik olarak baharın ilk günü
bugün 1 mart.. yupppiii... teorik olarak ilbaharın ilk günü. hava yaklaşık 3 derece, şehrimiz donmak üzere!! her şeye rağmen, mart'ın bahar mevsiminin ilk ayı olması sebebi ile belli bir anlam ve ehemniyeti vardır, ama aslında baktığınızda "mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır" şeklinde bir sözcük dizisi ile de lanetlenmiştir. yani bu ne demektir? mart bizi en çok hayal kırıklığına uğratan aydır!! hava açacak, güneş çıkacak, ince kıyafetlert giyilecek diye beklerken biz, mart'ın umrunda değildir ilkbaharın ilk ayı olmak, o kafasına göre yağar-eser-geçer- öfkelenir ve olan da bizim gibi zavallı "güzel hava bekleyicileri"ne olur!!
havalar bir yana mart'ta ne var diye düşünsem aklıma gelen tek şey kardeşimin doğum günü olur. bir de fark ettiniz mi bilmiyorum ama neredeyse 5 hafta süren bir mart bizi bekiyor. maaşları ona göre kullanmak gerekir. anlayacağınız mart ayı her açıdan sorunlu bir aydır. mart ayında ajandada neler var diye soracak olursak- ki bu soruyu ben kendi kendime soruyor oldum- bir sürü şey olabilir ya da hiç bir şey olmayabilir;
havalar bir yana mart'ta ne var diye düşünsem aklıma gelen tek şey kardeşimin doğum günü olur. bir de fark ettiniz mi bilmiyorum ama neredeyse 5 hafta süren bir mart bizi bekiyor. maaşları ona göre kullanmak gerekir. anlayacağınız mart ayı her açıdan sorunlu bir aydır. mart ayında ajandada neler var diye soracak olursak- ki bu soruyu ben kendi kendime soruyor oldum- bir sürü şey olabilir ya da hiç bir şey olmayabilir;
1- gitmeyi istediğim filmler; the king's speech, true grit, winter's bones..
2- gitmeyi istediğim sergiler; hüseyin çağlayan, aslan sükan, erdağ aksel,
3- gitmeyi istediğim konser; joan as policewoman
4- gitmeyi istediğim şehir; londra
22.2.11
bu şoför nereli??? güldüm ki ne güldüm!!
ayyyyyy back up'dan gelen mail'e bakın!! allahaşkına bu şoför nereli??? ingiliz?? isveç?? norveç??? irlanda?? finlandiya???? demek k, back up'dan şoför hizmeti alırsak böyle bir şoför geliyo!! ben çok güldüm back up'a, daha bize uyan bir şoför fotoğrafı yok muydu sevgili back up, şööle orta boylu, dik jöleli saçlı, yuvarlak hatlı, genç irisi, kumral, güleryüzlü bi tip???
bunları gördünüz mü??
bugün eczanede bu diş fırçalarını gördüm, hemencecik aldım. yoyoyoyyooy çok üstün teknolojili oldukları için değil tasarımları harika olduğu için. daha ne renkler var bir bilseniz!!! tavsiye ediyorum, herkes gidip alsın. dişlerini rengaaarenk fırçalasın!!
17.2.11
güneş ve ay
bugün işe gelirken bir köşeyi dönüp de güneş lönk diye gözüme girince ve aslından bulut olmadığı zamanlarda aynı köşede hep bunu yaptığı için, düşündüm de güneşin ve ayın işleri çok zor.
hergün heryıl heronyıl heryüzyıl aynı işi yapıyorlar.
halbuki dünya öyle mi?? depremler, yanardağlar, seller, mevsimler derken aslında bayağı hareketli bir hayat yaşıyor.
düşünsenize mesela bir gün güneş doğması gereken zamanda doğmasa, biz sabah kalksak, baksak, güneş yok! sonra 1 saat geçse, 2 saat geçse, beklesek, herkes sokaklara dökülüp gökyüzünde güneşi arasa, sonra aramızda konuşsak, durumu değerlendirsek, bundan sonra neler olabileceğini tartışsak... distopya diyip geçmeyin, bir gün olur mu olur!!
güneşe ve aya buradan öpücük yolluyorum. özellikle- sabahları gözüme girsen bile- eyy güneş seni çok seviyorum!!
Subscribe to:
Posts (Atom)